Yazan: Turgut Koçak 22 Eylül 2020
Bugün sınıf gerçeğini inanarak dile getiren ve buradan amaca yönelen çok az sayıda politik yapılardan söz edebiliriz. Tarihin çarkını ileri döndüren sınıflar mücadelesiyse o sınıflardan devrimci olanın da değişimdeki rolü bir daha anımsanmamak üzere unutturulmak isteniyor. Ki bu gerçekler üzerinden düşünce belirtmeye kalksa, o kişi ya da örgütlere geçmişte kalındığına dair eleştiriler yağmur gibi yağdırılarak bu konuda bir daha ağzını açmamaları için saldırıya geçiliyor. İş bu kadarla da kalmıyor, tarihin çarkını ileri döndüren özneye yani işçi sınıfına burun kıvırılarak düşmanca aşağılamalarda bulunuluyor.
Oysa baktığımız zaman insanlığın iyiye ve güzele doğru aldığı yolun hemen hepsinde en devrimci sınıfın sonuç alıcı savaşımını kimse yadsıyamaz. Bu yüzdendir ki köleci toplumda köleliğin kaldırılmasından tutun da feodal ve kapitalist toplumda kazanılan bütün haklar sınıflar mücadelesinin sonucu kazanılmıştır.
Bazılarımıza basit gibi gelebilir fakat kadınlara seçme ve seçilme hakları bile mücadele sonucu kazanılmış haklardır. İnsanoğlunun uzun çalışma saatlerindeki değişiklik bile bir kavganın sonucu olmuştur.
Her konuda herkesin kendisini savunma hakkı vardır ancak kimi zaman sınıfa karşı ağır saldırılarda bulunanların meydanı niye boş bulduklarını da düşünmeden edemeyiz. Sınıf ve kitle sendikacılığı iddiasında olan sendika ve sendikacıların örgütlenmenin zor olduğu yerlere niye uğramayıp buraları gerici ve sarı sendikacılara bıraktıklarının da üstündeki perde kaldırılmadan olmaz. Günümüzde şu ya da bu nedene bağlı olarak sınıf ve kitle sendikacılığı yaptıklarını iddia edenler, çalışma yapılmasının zor olduğu işyerlerinden uzak durmakta oralar adeta gerici ve patron yanlısı sendikalara bırakılmış durumdadır. Sözü geçen işyerlerindeki nicel sayı baskın şekilde daha fazla olduğu için bugün ülkemizde birçok sınıf ve kitle sendikacılığı iddiasıyla sendikacılık yapanlar sözü geçen yerlerde örgütlenmeyi göze alamadıkları için baraj tehlikesiyle de karşı karşıyalar. Dolayısıyla sözleşme yapmaktan bile yoksun bir sendikada kalmanın bu denli zorlaştırılmış koşullar düşünüldüğünde orada bulunan işçiler daha ilerici sendikalarda üyeliğini devam ettirememekteler dolayısıyla sarı sendikalara böylece gün doğmaktadır.
Bugün örgütlü bulunulan işyerlerinde bile iktidarın da baskısıyla işçiler grev yapamazlar ve haklarını almak için en önemli hakları olan grev hakkını kullanamazlarken bazı işyerlerinde ilerici sendikalar varlıklarını hem kolay sürdürmekte hem de kolayca grev silahını bile yeri geldiğinde kullanmaktadırlar. Oysa var olan örgütlü sayının onlarca katı gerici ve sarı sendikaların elinde hiç edilmekte olup işçiler de yeri geldiğinde en devrimci sınıf olarak bir varlık gösterememektedirler.
Sonuçta ne yaparsak yapalım, sınıf ve kitle sendikacılığı için belirlenmiş ilkeler üzerinden yürümek en doğrusudur. Yoksa süreç bizi getirir öyle bir yere hapseder ki ne kadar tutuculaştığımızı, hatta statükocu konuma düştüğümüzü kendimiz bile anlayamayız. Durum bu olunca da ortaya sürdüğümüz ve gerçekler diye üstüne basa basa dile getirdiğimiz pek çok gerekçe bile bizi kurtaramaz.
Sonuçta ülkemizde kapitalist sistemin özünden kaynaklanan en gerici, en şoven, en sömürücü bir saldırı ile karşı karşıya olan bir işçi sınıfı var.
O işçi sınıfını örgütlü bir mücadeleye sokacak olan onların ekonomik örgütleri olan sendikaları var. İşte bu sendikalar üzerlerine düşen görevi yerine getirirlerse sessiz sedasız bir köşede beklediği, şu salgın döneminde hadi sizin işinize son verildi denildiğinde ve açlığa mahkum edildiğinde kılını bile egemenlere karşı kıpırdatmadan her şeyi kabul eden bir işçi sınıfı görüntüsü ile karşılaşıyorsak durumu abartmadan bir durum tespiti yapmak ve eksiklerimizin ne olduğunu tek tek saptamak zorundayız.
Yoksa en çok konuşulan hizmet işçilerinin çalıştığı işkolları olan belediyelerde belediyenin CHP’li olması burada örgütlenmemiz olmaması durumunda ise ismimizin okunmaması söz konusu ise kimse alınmadan, kemse örgütlenme ağının genişletilememiş olmasına gerekçe bulmaya kalkışmadan oturup düşünmeli ve sendikal örgütlülüğümüzü yükseltmeliyiz.
Yoksa ne kadar devrimci gerekçe ileri sürersek sürelim gerekçelerimiz bizi devrimci kılmaz.