YOBAZ YOBAZDIR

Yazan: Turgut Koçak 8 Temmuz 2011

Türkiye’de dini inançlarını yaşamak isteyenlerin üzerinde bir baskı olmamasına karşın, dünden bugüne sürekli baskı yapıldığına dair yoğun bir propaganda yürütüldü. Geniş halk yığınlarını uyutmak isteyen iktidarların desteği ile yapılan bu çabalar meyvesini vermekte gecikmedi. Ülkemizde işçilerden, emekçilerden yana tutum alan hemen herkes; din düşmanı gösterilerek onların üzerine sermaye güçlerinin çıkarlarını korumak ve kollamakla yükümlü iktidarların örgütlediği sürüleştirilmiş kitleler gönderildi. İnsanlar yaralandı, katledildi.

Sermaye güçlerinin iktidarları halkın uyanışının önüne geçmek için alınan tedbirleri yetersiz bulmuş olacaklar ki, normal okulların yerini bir süre sonra İmam Hatip Okulları ve daha sonra da liseleri aldı. Burada okutulan çocuklarımıza artık başka bir dünya kapatılmıştı. Öğrenciler, akıl almaz bir propaganda yöntemiyle koşullandırılıp din hükümlerine göre yönetilme anlayışıyla koşullandırıldı. Bu andan başlayarak bu okulların öğrencileri belli politik hareketlerin arka bahçesi konumuna geldiler. On binlerce İmam Hatip Lisesi çıkışlı maaşlı olarak bu hareketlerin profesyonel elemanlığını üstlendi. Kentlerin, kasabaların ve köylerin cami imamları bazı istisnaların dışında dinci parti ve hareketlerin propagandasını yaparak insanları bu parti ve hareketlere örgütlediler.

Böylesine çaplı bir olanak dinci partileri önce güçlendirdi, sonra iktidar ortağı haline getirdi, en sonunda da iktidar olmalarını sağladı. Bu yüzdendir ki, İmam Hatip Liseleri ile ilgili tartışmalarda bu tür dinci partiler ölümüne bir uğraş vererek kazandıkları mevziyi bırakmak istemediler. Verdikleri mücadelede başarılı da oldular. En sonunda da İmam Hatip Lisesi öğrencilerine üniversite ve yüksekokul kapılarını da açarak bu okulların öğrenci sayılarının artmasının önünü de açmış oldular.

Bugün itibariyle İmam Hatip Liselerinde okuyanların sayısı 240 bine ulaşmış durumda. Salt bu rakamlar bile günümüzde AKP gibi partilerin niçin başarılı olduğunu anlatmaya yeter de artar bile. Yani AKP, bir çırpıda bu kadar yüksek sayıda bir öğrencinin İmam Hatip Lisesi’nde okuması nedeniyle büyük bir avantaj elde etmiş oluyor. Son seçimlerde soldan seçimlere giren TKP’nin aldığı oy sayısının sadece 60 bin olduğunu düşünürsek AKP salt İmam Hatip Liselerinden mezun olanların desteğini aldığında herhangi bir sol partinin aldığı oyları kat kat geride bırakıyor.

Ayrıca İmam Hatip Liseleri ülkemizde sıçrama gösteren dinci ve işbirlikçi gericiliğin de bitek tarlası gibi. Bugün, hemen bütün illerimizde güçlenen gerici örgütlenmeler kendileri gibi düşünmeyenlere karşı hoşgörü göstermemekle kalmıyorlar, onların yaşamlarına kast edecek denli ileri giderek büyük bir tehlike kaynağı da oluyorlar. Özellikle de Ramazan ayında Anadolu’nun bütün kentlerinde oruç tutmayanlara karşı öyle bir baskı oluşturuluyor ki, bunu görmemek için kör olmak gerekiyor. İnsanlar yemek yiyecek bir yer bulamadıkları gibi, bin bir baskı ile de karşı karşıya kalıyorlar. Kimileri sokak zaptiyeliğine soyunarak oruç tutmayanları tespit etmek göreviymiş gibi sokaklara çıkarak gözlerini devire devire insan avına çıkıyorlar. Utanmadan, sıkılmadan insanların üzerlerine saldırarak onları hak ve özgürlüklerinden etmekle kalmıyorlar, çoğu zaman da yaşama hakkına kast ediyorlar.

Önceki gün Erzurum’da sokakta sigara içtiği gerekçesiyle bir bayana hakaret edip saldıranları bir düşünelim. Bunların Suudi polisinden farkları ne sizce? Adamlar anlaşılıyor ki, Allah yolunda kendilerini görevli sayıyorlar. Böyle olunca da sigara içen bir bayana hakaret edip saldırmayı da, yemek yiyen birini doğramayı da kendilerinin hakkı sayıyorlar. Hem anlaşılıyor ki, bu eylemde bulunanlar öyle serseri takımından da değil. Bayana saldırdıkları andan itibaren oraya gelenlerce de desteklenip teşvik ediliyorlar. Kadın ve arkadaşı bir öğrenci yurduna sığınarak linç edilmekten kurtuluyor. Olay yerine gelen polis; saldırganları gözaltına almak isteyince de oraya toplanan kalabalık buna engel oluyor. Görüldüğü gibi tehlikenin boyutları birkaç gözü dönmüş serseri ile de sınırlı değil. Erzurum yıllardır bu gibi düşünenlerin gölgesinde çağdaş bir kent olmaktan çıkarılmış. Sağ ve dinci partilerin kalesi olma özelliğini sürdürüyor.

Saldırıya uğrayan kadın ve saldırganlar karakola götürülüp ifadesi alınıyor, saldırganlar hiçbir şey yokmuş gibi serbest bırakıldıkları için ellerini kollarına sallaya sallaya yeniden Erzurum sokaklarını arşınlamaya başlıyorlar. Öyle ya din ve Allah yoluna bu tür saldırganlık suç sayılır mı? Suç sayılsa böylesine bir hoşgörüyle kendilerine hadi gidin hemşerim sokak zaptiyeliği görevinize devam edin denilir mi? Ne diyelim yobazdır başka ne beklenir ki?

Yukarıda dile getirdiğimiz konular aslında Türkiye için yaşamsal hale gelmiş durumda. Bugün bu kadar, yarın daha fazlası, daha sonra da sokaklar kan gölü mü olur ne olur varın ötesini siz düşünün. AKP ve benzeri partilerin beslenme alanı geniş. Salt yukarıda değindiğimiz sınırlarda kalsa iyi. Artık her türlü kötülüğün kaynağından beslenen bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu bilelim. Küresel sermayeye sırtını dayamış olan bir iktidar bugün Suriye lideri Beşar Esad’ı; ‘Sonun Müberek gibi olmasın’ diye tehdit edebiliyorsa bu iktidarın arkasında küresel sermayenin gurkalarının olduğunu da hiç ama hiç unutmayalım.