YENİDEN SUSKUNLUĞA ASLA!

Yazan: Turgut Koçak 9 Haziran 2013

Dün Ankara Kuğulu Park’tan Kızılay’a yürüyüş tek sözcükle söylemek gerekirse olağanüstüydü. Ne kimse oraya buraya zarar verecek taşkınlık içindeydi ne de bir avuç haramzadenin dile getirdiği gibi marjinal gruplardan oluşuyordu. Bir şey vardı ki, hayran olmamak elde değildi. Coşkunluk doruk noktasındaydı ve kimse kimseyi en küçük bir davranışla bile rahatsız etmiyordu. Kuğulu Parktan başlayan yürüyüşe bir yerinden girmek istedik ancak yürüyüşün ne önü belliydi ne de sonu. Baktık olmayacak, bizde arkadaşlarla birlikte yürüyüş koluna katıldık ve başladık yürümeye.

Kitlelerin attığı sloganlar öyle günlerce düşünülüp hazırlanmış sloganlar değildi. Sloganların hemen hepsi gereksinimden doğmuş sloganlardı ve de katılanların hemen tamamına yakını sloganlara katılıp eşlik ediyordu. Kimse bu slogan benim ideolojik durumuma uygun mu diye de bakmıyordu. Coşkulu yürüyüş ve yaratıcı sloganlardan ürkenler olduğu da tartışılmazdı. Yol boyunca polis engeli sözkonusu değildi ama Başbakanlığın bulunduğu taraf tomalar, binlerce polis ve çeşitli polis araçlarıyla çevriliydi. Onbinlerce yürüyüşçünün arasında kalan araçlara kimse en küçük zarar vermediği gibi geçişlerini kolaylaştırmak için de özel bir çaba harcıyordu. Yağmur da yağmasına karşın kalabalık eksilmiyor aksine daha da artarak büyüyordu. Yürüyüş kolu tamamen Kızılay’a girmemişti ama yürüyüşçülerin başlattığı havai fişek gösterileri göstericilerin havasına ve coşkusuna ayrı bir renk katmıştı.

Doğal olarak bu durumdan rahatsız olan polis, ortada bir şey yokken o bildik yöntemiyle kalabalığın üzerine basınçlı su ve gaz sıkmaya başladı. Alan o kadar kalabalıktı ki, Yüksel Caddesi, Karanfil ve Konur Sokak’ta göstericiler ezilme tehlikesi geçirdiler. Göstericiler içinden kalabalık sık sık panik yapılmaması doğrultusunda uyarıldı. Ara sokaklarda göstericileri izleyen polisler önlerine geleni döverken birçok gösteriyi de göz altına aldı. Ancak polisin bu tutumunun kimseyi yıldırmadığı da açıkça görünüyordu. Öyle görünüyor ki, gösterileri durduracak bir tek irade vardı o da göstericilerin iradesiydi. İktidar ne yaparsa yapsın göstericileri durdurmasının olanağı yoktu.

Sol ve sosyalist sol ise bu gösterilere rengini katmak istiyor olmasına karşın diyebilirim ki, çok da etkisi olmuyordu. Yeni bir durum söz konusuydu ve bu yeni durumu anlamayanların göstericiler üzerinde de etkisi olamazdı. Bu gerçeği görmeyenler olabilir ve aynı tas aynı hamam davranabilirler ancak açıkça söylüyorum ki, bu tür davranışların kendilerine yararı olmayacaktır. Bugün Ankara’nın birçok mahallesinde aynı saatlerde benzer eylemler aralıksız sürüyorsa bu eylemleri iyi okumayanların halkın bu tepkisinden doğru sonuçlar çıkaracağını da düşünmek olanaksız.

Dolayısı ile biz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi üye ve yöneticileri olarak elimizden geldiğince halkın tepkilerini anlamaya çalışıyor ve destek veriyoruz. Yine görüyoruz ki, AKP iktidarının hükmü bitmiştir. Recep Tayyip Erdoğan ise hemen herkesin tüylerini diken diken eden bir kişi olarak attığı her adımla tepkileri daha da büyütmektedir. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın dünden bugüne politikalarını tek tek ele aldığımız da işin buralara gelip dayanacağını görmek için müneccim olmaya gerek yoktur. Bir kez Amerikancı bir AKP iktidarı halkımızın görülmemiş bir düzeyde tepkisini çekmektedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın 11 yıllık iktidarına baktığımız zaman Amerikancılığı öyle yenilir yutulur cinsten değildir. Yine bu iktidarla birlikte yaşam düzeyi iyice dibe vuranlarla bir eli yağda bir eli balda olanların arasındaki makas korkunç düzeylerde açılmıştır. Birileri Karun kadar zengin olurken milyonlar yiyecek kuru ekmeğe muhtaç hale getirilmiştir. Milyonların gözleri önünde ülkenin kurum ve kuruluşları yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekilmiştir. Özgürlükler “ileri demokrasi” safsatası altında yok edilmiş, ülke faşizan uygulamaların en üst düzeye çıktığı ülke haline getirilmiştir. Eğitimin içine edilmiş, dinsel eğitim gözümüzün içine baka baka zorbalığa dönüştürülmüştür. Gelinen noktada kitleler artık ne zart zurtla durdurulabilir ne de yalan palavralarla. Bilinmelidir ki, kapitalizmi savunan uluslararası sermayenin işbirlikçisi partiler artık halkımızı o bilinen yöntemlerle kandıramayacaklardır. Yani hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Gelelim BDP’nin halkın gösterileri karşısında aldıkları tutuma. Yöneticilerinin ağzından pek çok kez bu gösterileri ulusalcı/milliyetçi olarak niteleyen BDP yöneticileri, AKP’nin düşündüğü gibi iletiler vermişler, bu gösterileri kendilerince aşağılamaya çalışmak gibi talihsiz bir yola sapmışlardır. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan’ın Abdullah Öcalan’ı ziyaretinden sonra işin rengi değişmiş, Öcalan’ın isteği üzerine meydanların ulusalcılara ve milliyetçilere bırakılmaması gerektiği yolunda açıklama yapılıp bundan böyle bu eylemlere BDP’nin de katılacağı iletisi verilmiştir.

Bir kez bu zamana kadar hep olumsuz davranıp birilerini suçlayan BDP, Öcalan’ın isteği ile bu gösterilere katılmaya karar vermiştir. Ne var ki, katılacağını birilerine meydan bırakmamak olarak açıkladığı için ister istemez BDP’nin bundan sonraki gösterilere katılsa bile katılışı sadece ve sadece yeni provakatif olayların yaşanmasından öte bir şeye yaramayacaktır. Nitekim dünkü İzmir’deki gösteride alana gelen BDP’lilere tepki gösterilmiş, kavga çıkmıştır. Kavga sonrası alanı terk eden BDP’lilerden sonra İzmir’deki gösteri yine kaldığı yerden devam etmiştir. Hiç kuşku yok ki, BDP’lilerin de alanlarda halkla kolkola yürüyor olması bir kazançtır. Ancak bu durumu BDP’lilerin sorgulaması ve nerede hata yaptıklarını anlamaları gerektiği de bir gerçektir. BDP her fırsatta çıkıp AKP’nin arkasında durduğunu açıklayan bir politika izlerse o zaman da bu gösterilere katılmaması işin doğası gereğidir diye düşünüyor ve uluslararası sermaye güçleri ve işbirlikçileri iktidardan düşürülünceye ve iktidar ele geçirilinceye kadar da halkın eylemleri bazen geri adım atarak bazen koşarak devam edecektir diye açıkça dile getiriyor ve diyoruz ki:

YENİDEN SUSKUNLUĞA ASLA!