YENİ DÜNYA DÜZENİ VE MAZLUM ÜLKELERİN HALİ

Yazan: Turgut Koçak 8 Ekim 2021

Sovyetler Birliği’nde bir şeyler olduğu döneme denk gelen tarihlerde kapitalist sistemin ideologları harıl harıl çalışıyor. İşi dünyanın sonu geldi noktasına kadar getiriyorlardı. Evet, onlara göre dünyanın sonu gelmişti ve kapitalist sistem sonsuza kadar var olacaktı. Kollar sıvandı. Yoğun bir propaganda yapılarak ideolojik üstünlüğü sağlamak için propagandanın dozu arttırıldıkça arttırıldı. Deniliyordu ki artık sermaye dünyanın her yanına gidecek ve yapıp ettiği yatırımlarla refahı dünyanın her tarafına taşıyacaktı. Böylece de insanlığın yaşadığı birçok sorun, işsizlikten tutun da yoksulluğa kadar çözülmüş olacaktı.

Bu yalan rüzgârına kendilerine sol ya da sosyalistim diyenlerin de kapıldığını gördük. ‘Yeni Dünya Düzen’ diyorlar başka bir şey demiyorlardı. Bizlerin ise bu yeni durumu anlamadığımıza hükmederek işi dinazorlar diye çağrılmamıza varan konuşmalar yapıyorlar yazılar döktürüyorlardı.

Söylenenlerin hiçbiri olmadı. Bu düşüncelerin sahibi Fukuyama bile daha sonra düşüncelerinden çark etmek zorunda kalıp yeni kitaplar bile yazdı. İşin özü değişmemekle birlikte Fukuyama’ya göre beklentilerinin çoğu hatta hiçbiri gerçekleşmemişti. Bu nedenle de bir kez daha sosyalistlerin öğretisel üstünlüğü teslimiyetçilerin ve burjuva politikacılarının heveslerini kursaklarında koydu.

Küreselleşme ile birlikte uluslararası şirketler nerede neyin üretileceğine ve nasıl dağıtım yapılacağına kadar inceden inceye hesaplarını bir güzel yapmışlardı. Böylece bir kez daha ileri kapitalist ülkeler dünyanın mazlum ülkelerinin ekonomilerini tam anlamıyla kontrolleri altına almayı başarırlarken mazlum ülkelerde ne gönenç toplumu ortaya çıkmıştı ne de insanlığın yaşamında bir iyileşme söz konusuydu. Evet, sermaye geliyordu, istediğini dikte ettirip yaptırıyordu fakat kazandıklarını da elini kolunu sallaya sallaya alıp götürüyordu. Üstelikte tarım ürünleri bile sözü geçen ülkelerde üretilmez olmuş dışa bağımlı hale gelinmişti ki varın gerisini siz düşünün.

Sözün kısası küreselleşme hiçbir sorunu çözmemiş ama geriye öyle sorunlar bırakmıştı ki bizler şimdilerde bu emperyalist/kapitalist saldırı yüzünden sorunların çok daha ağırını yaşıyorduk. Örneğin biz ve bizim gibi ülkelerde değişen bir şey yoktu ama emperyalist/kapitalist dünya bizim gibi ülkelerle bilimde, endüstride hemen her konuda arayı fersah fersah açmıştı ama biz ve bizim gibi ülkelerde ülkemizde ne ekonomi ile ilgili bir atılım olmuş ne de özlenen demokrasiye ulaşılabilmişti. Aksine ekonomik alanda her şey daha kötüye giderken az buçuk işleyen demokrasi varsa onun yerini de faşist diktatörlükler almaya başlamıştı.

Durum bu olunca ne yapılması gerektiği sorusunu yanıtlamak elbette zor değil ancak iktidarlar atılacak her adımın önünde devlet gücüyle bir engel artık. Dolayısıyla da bizlerin öncelikli olarak önümüzde demokrasinin ve laikliğin savunulması duruyor. Zaten başka türlü ülkenin kalkınması ve toparlanmasının da olanağı yok.

Bugün AKP ve saray iktidarına baktığımız zaman sanayiyi bitirmiş, tarım alanında üretimi neredeyse yok etmiş ve ülkeyi dışa bağımlı hale getirmiş. Sürekli borçlanarak da paraları durmadan inşaata harcıyor. Bu yolla vurulan vurgun ortada ama ülkenin ve yurttaşların durumunda en küçük bir iyileşme söz konusu değil. Yandaş şirketlere ülke peşkeş çekilmiş, borç borç üstüne yığılıyor gelecek kuşakların bile gelecekleri karartılıyor.

Bu iktidarla birlikte anaokullarından tutun da üniversitelerimize kadar dinci bir eğitimin verilmesi için kollar sıvanmış, her gün bu yönde yeni bir adımın atıldığını görüyoruz. Kısacası bu iktidar dini eğitimi anaokullarına indirecek kadar ileri gitmiş durumda. Bu yolla da ülkenin geleceği karartılmakla kalınmıyor kara cahilliğe adeta güzellemeler düzülerek her şey dipten doruğa değiştirilmek isteniyor.

2017 Anayasa değişikliğinden sonra yepyeni bir devlet anlayışı gündeme getirildi. Devlet oldu bu kez “Şahsım Devleti”. Gelinen noktadaki başarısızlık ortada. Bu yüzden de “Şahsım”ı daha da güçlü hale getirmek için bu kez de din devleti olmaya soyunuluyor ki tehlike büyük.

Şimdi küreselleşmenin sonucunun ülkemize nasıl yansıdığını görebildik mi bilmiyorum ama Türkiye bu yöntemlerle asla sorunlarının üstesinden gelemez. Bu yönde ayak direyen iktidarları da sonuna kadar başında sultan olarak tutamaz.

Bu nedenle de göreceksiniz AKP ve saray iktidarı il seçimde öyle de gidecek böyle de gidecek…