Yazan: Turgut Koçak 26 Mayıs 2020
Bugüne kadar gelecekte olabilecekler üzerine bize zaman zaman ninni gibi gelen, zaman zaman ise oramıza buramıza iğne batırır tarzda düşünceler dinlemedik ya da okumadık değil, çoğunun üzerinde fazla düşünmedik fakat önemli bir kısmının ise ön açıcı olduğunu teslim ettiğimiz çok oldu.
Hiç kuşkusuz olay ve olgulara bakıldığında nelerin olabileceğine dair savlar ileri sürmek olasıdır. Eğer ufkunuz biraz genişse bu çıkarsamaları kolaylıkla yapabilirsiniz. Ama çok çok geniş ve hatta uçuyorsanız yine ilgi çeken şeyler yazabilir ya da dile getirebilirsiniz ama söylediklerinizin yaşam içinde olabilirliğini de pekâlâ tutturamayabilirsiniz.
Bu tür düşünce jimnastiğine bugünlerde çok daha fazla rastlıyor oluşumuz elbette bir rastlantı değildir. Yaşanılan virüs salgını nedeniyle bir kısım insanlar panikle, bir kısım insanlarsa virüsün yarattığı hava nedeniyle sınıf pusulasını da bir yana bırakarak neler söylemediler neler. Bu düşüncelerin çoğu sanki MÖ’den önce MS’den sonra gibi bir şeye benziyordu ki uçuk kaçıklığını kabul etmemek elde değil. Öyle ya Bundan sondası böyle gitmeyecekse nasıl gidecekti? Söylenenlere bakarsak alınan yol sosyalizm yolunda olacaktı ve insanlığın başkaca da bir çıkar yolu yoktu. Hani bu görüşleri alıp artı hanemize koyalım ve soralım, ya sonra? İşte bu sorunun karşılığı üzerinde epey kafa yormamız gerekiyor. Çünkü olması gerekenlerle olanlar şurası bilinmeli ki farklı şeylerdir. Çünkü olması gerekenlerin olması için koşullar diye diye canımızın çıktığı bir gerçek var ki asıl hayalimizin önüne heyula gibi yığılan şey de budur aslında.
Eğer koşullar bizi bir noktaya kadar getirdiyse, geldiğimiz noktada da istediğimiz ne ise müdahale etmemiz gerekmez mi? Ya peki, müdahale aracı olarak düşündüğümüz biz bunun adına parti diyoruz, bu işin öznesi konumunda değilse olacaklar nasıl cereyan edebilir dersiniz? Kendiliğinden bir olgu başka bir olguya dönüşür mü? Dönüşmediğinde olabilecekler nelerdir? Kimse ne bizim ağzımızı fermuarla kapıyor ne de kalemimizi elimizden alıyor. Bu yüzden gönlümüz nasıl istiyorsa yazar konuşur olmasını istediğimiz ne varsa olsun isteği ile yazar çizer ve konuşuruz. Ancak işte tam da burada işin bir eee’si vardır ki sosyalistler olarak en çok da bu gerçek üzerinde kafa yormamız gerekir.
Evet, durumumuz ne olursa olsun elbette karşı karşıya kaldığımız ne varsa, kapitalizmin içinde bulunduğu durumdan çökmüş olma noktasına kadar ve de neyin nasıl olacağı da içinde her şeyi söyleyebilir ya da yazarız. Bütün olay ve olgulara müdahale edip iktidarı ele geçirecek nesnellikte kendisini geliştirmiş ve kanıtlamış bir partimiz yok diye bir köşeye çekilip oturacak da değiliz. Elimizden geldiğince yığınlara gerçekleri anlatacak gerekli propagandamızı da yapacağız amma velakin bu böyle diye de Hayali Küçükali’leri de oynamak gibi ayağı yere basmayan kuramlarla da kimsenin kafasını ütülemeyeceğiz.
Şu içinde bulunduğumuz ortamda öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki bu iktidarın gönderilmesine odaklanmak ve daha ileri hedefler için sıçrama yaratacak yol açıcı siyasetler üretmek elbette üzerinde titizlikle durmamız gereken konuların başında gelmelidir. AKP kötüdür fakat en dinci de biziz, en milliyetçi de en liberal de çizgisinden yürüyen bir muhalefetin de değirmenine su taşımadan yapılmalıdır yapılacak olan ne varsa. Yoksa bunca zamandır iktidarda olan birileri yine hesap kitap vermeden bir köşeye çekilecek, bir elleri yağda, bir elleri balda hüküm sürmelerine aman küskünlükler yaratmayalım, aman birliğimiz bozulmasın vs. düşüncesiyle üzerine gidilmeyecekse böyle bir muhalefet anlayışı ile birlikte varılsa varılsa kurulu düzenin savunulmasına ve uzlaşmacılığa varılır ki bunu da büyük çabalar göstererek işlevsiz bırakmak bizim görevlerimiz arasında olmalıdır.
Türkiye bu noktaya durup dururken gelmiş değildir.
Ortaya çıkan her siyasi damarın bir işlevi vardır. Uzun yol yürüyüşünde bu siyasi damarlardan birileri şu ya da bu nedenden yol ayrımları yaşayacak fakat bu yol ayrımları sonrası ortaya çıkacak olan şeyler yine de kurulu düzenin aksayan yanlarını, dökülen sıvalarını onarmak isteyenlerle birlikte bir yere varılamayacağını da iyi kestirmek gerekir. CHP, İyi Parti, Saadet Partisi, Vefa Partisi ve Gelecek Partisi bir kesimin hesapları içindedir tamam da daha ileri bir muhalefet oluşturmak ve yaratılacak sıçramayla devrim yolunda yürüme işi nasıl becerilecektir?
İşte sorunun yanıtının can alıcı noktası da burasıdır.
Elbette bunları düşünür ve yazarken de HDP’yi yokmuş gibi düşünmek büyük bir yanılgı olur. Ancak önümüzdeki günler sol ve sosyalist siyaset açısından da daha durultucu olacak, daha açık şeyler söyleyeceğimiz günler de gelecektir, bu da böyle biline.
Bizler de yazmaya devam edeceğimiz gibi daha sağlam zeminler yaratmak için de elimizden geleni yapacağız, yapmalıyız…