Yazan: Turgut Koçak 1 Ağustos 2013
Bu sözü duymayanımız yoktur. Birine yetki verilmeyegörsün Alikıran başkesen kesilir. Adım bile attırmaz bilesiniz. Hani kapıya birini koyarsınız; gelene geçene kaplan kesilir. “Yasak hemşerim” der de başka bir şey demez. İkna etmek için canınız çıkar, onda tık yoktur. “yasak” dedi mi bir kez ikna etmek deveye hendek atlatmaktan zordur. Ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirir. Bir yolunu bulur ikna ederseniz ne âlâ, edemezseniz o da şansınıza artık. Bu niye böyledir hiç düşündünüz mü? Ülkemizde yukarıdan aşağı öyle bir erk zinciri kurulmuştur ki, en tepedeki bir altını o da bir altını ezmekten akıl almaz bir zevk alır. Bu zevk alış işleyişi de tepeden tırnağa kadar devam eder gider.
Bugünkü AKP iktidarını yukarıdaki örneğimizin en ilkel işleyişi olarak düşünebilirsiniz. Adamlar bir kez iktidarı ele geçirmişler ya, siz ne düşünürseniz düşünün onlar bugüne kadar zincirleme işleyen erk kültürünü eksiksiz uygulayacaklar. Ne diyordu; Sayın Başbakan? “Ne zamandan beri ayaklar başı yönetiyor?” Bu ne demek? Recep Tayyip Erdoğan’a karşı düşünce söyleyenlerin haddinin bildirilmesi demek. Sayın Başbakan’ın kendisine karşı çıkılması kafasını karıştırıyor. Malum kendisi baş ya, nasıl ayaktakımı kendisine karşı çıkar ve ülke yönetmeye kalkar? Bu sözler Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından öyle boş bulunduğu bir anda çıkmış değildir. Hesaplı kitaplıdır ve erk hastalığının öteden beri bir insanın üzerinde nasıl nakış nakış işlendiğini gösterir. Yukarıda özet geçtiğim işleyiş aslında sınıfsal gerçeğin bir oluş şeklidir ki, burjuva kültüründe bunun bile bir adabı vardır. Ancak AKP iktidarı uluslararası sermaye güçleri ile her anlamda içli dışlıdır da iş burjuva kültürü çerçevesinde davranmaya gelince durum değişir. Bizimkilerin aklına vurmak, kırmak, susturmak, olmadı zindana attırıp çürütmekten başka bir şey gelmez. Yani eleştiriye açık değillerdir. Eleştirenlerin vay haline bir işleyiştir sözkonusu olan.
Gezi Parkı eylemlerinin artçı eylemleri sürüyor ya, polis hemen orada bitiyor. Onlara göre ne Anayasal hak sözkonusu ne de demokrasi. Gösteri haklarını kullanmak isteyenlerin üzerine polis hışımla yürüyor. TOMA’lar, akrepler harekette, polisler kıpır kıpır. Sonra ortalık toz duman. Gazlar sıkılıyor, plastik mermi yağdırılıyor, ortalık basınçlı suya boğuluyor. Dövülenler, tutuklananlar gırla. 31 Temmuz günü İstanbul Beyoğlu ve Taksim Meydanı’nda da aynı şeyler yaşandı. 45 gündür komada olan Berkin çocuğa uyan demek için bir araya gelenleri polis bir dağıttı ki, sormayın gitsin. Yukarıdan gelen emirlerle polis yeni Çanakkale zaferleri kazanmanın peşinde seyirtiveriyor göstericilerin arkasından. 5 kişi yaşamını yitirmiş, 8 bin kişi yaralanmış, 11 kişi gözünü kaybetmiş, komada olanlar var takmıyor bile. Almış ya emri tutabilirsen aşk olsun. Tomalar, akrepler, görkemli savaş giysilerinin içinde polisler kaptırmışlar kendilerini ‘Bekçi Murtaza’ bağlılığı ile görev yapıyorlar.
Mehmet Ali Şahin Adalet Bakanı görevi yapmış bir kişi. Bir demeç patlatmış ki, alimallah yüreklere korku salmış. Gezi Parkı eylemcileri için idam/ömürboyu cezayı kesivermiş. Adamdaki ruh halini varın siz okuyun. Bunları başımıza geçirmişiz, sonsuza kadar kendilerine bizi tepe tepe yönetme hakkını vermişiz de sanki; iktidardan gitmenin korkusu içinde bizi doğramayı düşünüyor herifçioğlu. Atacak bizi içeri biz de ömürboyu yatacağız. Bu kafada olanlara karşı gösteri yapıyormuşuz da suç işliyormuşuz. Sen önce bu kafayı değiştir Sayın M. Ali Şahin bu kafayı.
Öğrenim için kredi alan öğrenciler, eğer Gezi Parkı gösterilerine katılmışsa kredileri kesilecekmiş. Sanki ülke babalarının çiftliği onlarda lütfedip öğrencilere okumaları için para veriyorlar. Öğrencilerin kredilerinin kesileceğini söyleyecek kadar ileri giden bir zihniyetin başvurmayacağı yol var mı sizce? Bence yok. Ancak onların gözden kaçırdıkları bir şey var. Öğrencilerimiz burs almasalar da, söke söke okuyacaklar ve AKP gibi çağdışı bir iktidara meydanı boş bırakmayacaklardır. Bu yüzden de öğrencilerin gösteriye katılmasını engellemek için kredi kesme tehdidi karşısında kimsenin yılacağı yok. Öğrenciler gösterilerine de katılacak, okullarını da okuyacak.
Gelelim şu maçlarla ilgili İktidarın toplantı yaparak bazı önlemler almaya kalkmasına. Neymiş efendim; stadyumlarda siyasi içerikli slogan atılmayacakmış. Atanlar cezalandırılacak, bir daha stadyumlara sokulmayacakmış. Daha bilmem ne hünerli cezalar ve önlemler.
Bir düşünelim; bugüne kadar oynanan maçlar niye sorun olmuyordu? 12 Eylül faşist diktatörlüğünde bile maçlarla ilgili tedbirler alınmaya kalkışılmamıştı, şimdi ne oldu da AKP iktidarı bu kadar korkuyor? Takımları ve taraftarları cezalandırmak için yol ve yöntem arayışına girmiş bulunuyor? Niye takımların yöneticileri bir şekilde AKP taraftarı yapılıp açıklamalar yapmak zorunda bırakılıyor? Niçin iktidar korku hezeyanları geçiriyor?
İşte böyle. Öğrenci gösteriye mi katıldı? Kes kredisini, at içeri okumasın olsun bitsin. Stadyumlardaki protestolardan mı korkuluyor? Tedbir üstüne tedbir al. Olmadı maçları seyircisiz oynat. O da olmadı maçları yasakla olsun bitsin. Örneklerimizi yaşamın bütün alanlarına yayabiliriz. Ama gerek yok biz söyledik söylediğimizi.
Yasak hemşerimli ülke yönetmeye kalkmak ve işi bu noktalara getirmek burjuva demokrasilerinde olacak şey değildir. Eğer burjuvazi ve onların adına iktidar edenler yönetemez duruma düşmüşlerse, geniş halk yığınlarının tepkisinden ölümüne korkuyorlarsa yine bir burjuva iktidarı olan faşizme başvururlar ki, AKP’nin girdiği kulvar da budur.
Bunun adı da faşizmdir.
Bizler de faşizme boyun eğecek değiliz herhalde…