YARGI KİMİN YARGISI?

Yazan: Turgut Koçak 26 Eylül 2014

12 Ekim’de yapılacak HSYK seçimleri öncesinde AKP’yi seçimi kaybetme korkusu sardı. AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, “Bu seçimleri 17-25 Aralık Operasyonu’nu yapanlar kazanırsa, bu seçimleri gayrimeşru sayarız” dedi. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da, “Kaderimizi 12 bin kişinin seçimi değil, 55 milyonun seçimi belirler” diye bir açıklama yaptı. Söylenenlere bakılırsa AKP’nin listesi bu seçiimi yitirirse halkoylamasına gidecekmiş. Şimdi AKP’nin bu tutumunu bir kenara not edin ve düşünün. AKP niçin yargıya bu kadar takmıştır ya da yargıdan niçin bu denli korkmaktadır? Bu ve benzer soruları çoğaltabiliriz. Ne var ki sizleri daha fazla yormanın da alemi yok.

Dünya alem bilmektedir ki, AKP’nin olağan koşullarda iktidarda kalabilmesi bir hayli zorlaşmıştır. Bazıları diyebilirler ki, niçin zorlaşsın hâlâ seçimlerde birinci parti. Son olarak da Recep Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’ya aday gösterdi ve kazandı. Üstelik de en çok oy alan parti AKP olduğuna göre milli irade de AKP’lilerin istediği yönde olmuştur. Bizler bu ilkel değerlendirmeyi yıllardır görür işitiriz. Ancak bu değerlendirmenin hukuk devletinde hiç ama hiç yeri olmaması gerekir. Açık konuşmak gerekiyor, eğer Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu söyleniyorsa ne yürütme yargıya karışabilir ne de hiç kimse kendisini yargı denetiminden azade sayabilir.

Peki, yaşadıklarımızı bu durumda nereye koyabiliriz? Türkiye, olup bitenleri dikkate aldığımızda bir hukuk devleti mi yoksa isteğe göre çıkarılan bir kanun devleti midir? Elbette Türkiye’de bir hukuk devletinin varlığından söz edilemez. Ancak faşist diktatörlüklerde olabilecek uygulamalara tanık oluyorsak eşyayı adıyla çağırmamız ve Türkiye’nin bu durumda bir hukuk devleti olmadığını söylememiz gerekiyor. AKP iktidarı yargıyı bu noktaya getirmek için çok uğraştı. Hatta 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla yargıya da istediği tırpanı attı ve ortaya bugünkü sonuç çıktı.

Ancak AKP’lilerin istediği gibi bir sonuç elde etmesi de mümkün olmadı. Bugün “paralel yapı” diye terter tepindiği suçlamaları da yargıda kendisi oluşturmasına karşın, AKP bugün kalkmış yargıdan en çok şikayeti olan bir konuma düşmüştür. Daha düne kadar her konuda birlikte davrandıkları Fethullah Gülen Cemaati ile erk paylaşımında yaşanan arızalar yüzünden arası bozulduğu için yargıyı bu duruma getirmek için göbeği çatlayan iktidar bıçağın keskin yüzü kendisine dönünce basbas bağırmaya başladı. Neymiş efendim? 17-25 Aralık operasyonu Recep Tayyip Erdoğan iktidarına yani AKP iktidarına karşı yapılmışmış. İyi de bu operasyonlara gelinceye kadar aynı çevrelerin gerçekleştirdiği operasyonların hiçbirisine karşı çıkmayan hatta sözü geçen davaların savcısıyım diyen Recep Tayyip Erdoğan, aynı yargı kendisine yöneldiği zaman niçin yargıyı karşısına almış ve de kendisine darbe yapacaklarını söyleyerek düşman ilan etmiştir?

Bildiğiniz gibi HSYK yargının her anlamda düzgün işlemesi için çok önemli bir kurumdur. Bu kurumda şu ya da bu şekilde yandaşlık sözkonusu olursa yargının hiçbir hükmünün yurttaş gözünde ne değeri kalır ne de saygınlığı. Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkmadan önce de çıktıktan sonra da aynı kararlılıkla yargıyı denetim altına almak istemektedir. AKP iktidarında kendi yerine bıraktıkları kimseler ise tartışmasız Recep Tayyip Erdoğan’ın isteklerini emir kabul ettikleri için tutumlarını gizlemeye bile duymamakta açık açık AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal aracılığı ile , “Bu seçimleri 17-25 Aralık Operasyonu’nu yapanlar kazanırsa, bu seçimleri gayrimeşru sayarız” diyebilmektedirler.

Haritayı, pusulayı iyice yitirmiş olan AKP iktidarının hak hukuk tanımazlığı bilmediğimiz bir şey değildir. Dolayısı ile bu iktidarın hemen her konuda aldığı kararların hiç mi hiç hukuki bir değeri kalmamış ve de bu iktidar gayrimeşru konuma düşmüştür. Dolayısı ile bu iktidarın ne türban konusundaki kararları, ne IŞİD’a karşı binbir dalavereli girişimleri hukuki zeminde düşünülemez. Daha da önemlisi ülke ve bölge çıkarlarını gözetmeyen ve de emperyalist dünyanın dümen suyunda kulaç atan bir iktidarın yaptırımlarını sineye çekemeyiz. Hem AKP neden iki de bir de sandığı çıkış yolu olarak göstermekte ve kendisinin yapmak istediklerini 55 milyon seçmene havale etmektedir? Bu denli seçim sonuçlarından emin bir iktidar bugüne kadar görülmüş değildir. Bu bize AKP’nin seçimleri kesin kazanacağından emin olduğunu göstermektedir. Oysa AKP’ye karşı toplumda oluşan bunca karşıtlığa karşı seçimleri kazanacağından emin tavrı bir tek nedene dayalı olabilir o da seçimlerde hileye başvurarak sonucu kendi istedikleri yönde çıkarabileceklerine. Nitekim İstanbul/Kağıthane seçimlerine hile karıştırıldığı açıkça belli olmuş, yargı bu konuda harekete geçmiş bulunmaktadır. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan da, “Kaderimizi 12 bin kişinin seçimi değil, 55 milyonun seçimi belirler” diyerek HSYK seçimleri ile ilgili dikkate değer bir söz etmiştir. Yani işin özü AKP iktidarı ne pahasına olursa olsun sonucu kendisinden yana noktalamak istemektedir.

Bu iş; AKP’ye göre hile ile de, dandik bir yasa ile de pekâlâ gerçekleştirilebilecekse o zaman AKP’ye muhalefet eden milyonlar hangi yöntemle AKP’yi iktidardan düşürebilecekler ya da hukuk dışı uygulamalarını engelleyebileceklerdir?

Artık AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’ye çok ağır geldiği bir gerçektir.

Son söz; bu terazi bu kadar sikleti çekmez.