YARANMAK İÇİN DEĞİL, DOĞRUYU SÖYLEMEK İÇİN KONUŞULMALI

Yazan: Turgut Koçak 17 Ocak 2022

Enes Kara’nın yaşamına son vermesi bizleri bir kez daha can alıcı konular üzerinde düşünmeye sevk etti. Önce şunun altını çizelim. Eğer özkıyım olayında toplumsal yaşamın ve içinde bulunulan ekonomik nedenler başta olmak üzere birçok sorun rol oynamışsa bu sorun can alıcıdır ve politikacılar konu ile ilgili görüş bildirirler. Psikologlar sorunların temeli ile ilgili konuların konuşulmasını değil daha çok özkıyıma özendirici şeylerin konuşulmamasını isteyebilirler. Kılıçdaroğlu nasıl bir psikiyatrise danışmışsa doğrusu bizler şaşılacak bir yaklaşım olarak gördük.

Eh bu konuda zayıflık gösterilince bir de baktık ki hiçbir ahlaki değerleri olmayan siyasal İslamcılar sebep oldukları gerçeklere bakmaksızın Enes’e yönelik bir başka linç yolunu seçtiler. Neymiş efendim ruh sağlığı bozukmuş, dahası Enes’i özkıyıma götüren şey ateist arkadaşlarının özendirmesi ve laiklikmiş. Bu durumda Kılıçdaroğlu gibi bir politikacı kimse o psikiatrist sözünü ettiğim cinci çevrelerin önünü açıvermişler. Sonrası ahlaksızca saldırılar. Yurtlarda öğrencilere çektirilenlerin hiçbiri gündeme bile getirilmiyor artık.

Enes’in video konuşmasına baktığımız zaman ailesi, nasıl bir çevre içinde olduğu, istemediği halde nelere katlanmak zorunda kaldığını dile getiren şeylerin dışında özkıyımı özendirecek tek bir sözcük bile yoktu. Daha da önemlisi kardeşleri için bile uyarıcı sözler ederek yaşama bağlılığını dile getirmişti. Kendisini yaşam tarzından kaynaklı özgür hissetmeyen ve yaşamını bir zindan olarak gören bir gencimiz vardı karşımızda. Bizler onun çığlığını duymak zorunda olmamıza karşın birileri ne gibi bir bir oyun peşindeydi bütün çıplaklığı ile görüyoruz.

Bu konuya yayın yasağı getirildi. Oysa ülkenin içinde bulunduğu duruma baktığımız zaman bu koskoca zindanı görmemek mümkün müydü? Niye içinde bulunduğumuz bu bunalımlı ve kargaşa ile dolu durumu görmemiz istenmiyordu hiç düşündünüz mü?

Aman efendim bazı çevreler siyasi İslamcıların oluşturduğu tarikat, cemaat, vakıf ve dernekleri sivil toplum örgütleri olarak görülmesi için bu kötü gerçeği az gözümüzün içine sokup durmadılar. Bu konuda liberalinden tutun da kimi solcularına kadar görev üstlenenler oldu. Buna bir de bu ülkenin “Otantik gerçeği” diye sallama savunucuları vardı ki asıl sorunda bunlardaydı. Bunları geniş anlamda incelediğiniz zaman bir tek şey görürsünüz o da bu çevrelerin emperyalistlerin ve kapitalist dünyanın uşaklığını üstlendikleri gerçeğidir. Onca yıldır ülkenin tepesine bir karabasan gibi çökmüş olan bu çevreleri kendi adıyla çağırmak korkulur olmuşsa bunda burjuva politikacılarının payı hiç de küçümsenmeyecek düzeydedir. Çünkü bu yapılara baktığımız zaman oluşmuş olan sistem iktidar partilerinin en önemli arka bahçeleridir bunlar.

Ülkemizde eğitim yaşında olan çocuklarımızın yaşamı din eğitimi altında zindana çevrilmiş. Yetmemiş bu eğitim 4-6 yaş küçüklere kadar indirgenmiş. Sözünü ettiğimiz cemaatler, tarikat, dinci vakıf ve dernekler aracılığı ile çocuklarımızın aklı tutsak alınmak isteniyor. Bunun için eğitim, yurt, yeme, içme hep onların sultası altına bırakılıyor. Evet din eğitimini küçük yaşta çocuklarımıza verir ve de bir korku ortamı yaratırsanız çocuklarımız dindar mı olur sanıyorsunuz? Asla böyle olmaz. Çoğu çocuğumuz akıl sağlığını yitirir. Ancak bugün işe girmenin bile bu yapılardan geçtiğini gören çaresiz bir toplum ne yazık ki kendilerini, çocuklarını bu yapılara kaptırıyor ve de ceremesi bu yüzden ağır oluyor.

Enes’in yitirilmesi bir kez daha laikliğin ne denli önemli olduğunu bize gösteriyor. Hem laiklik diyebiliriz ki hemen herkesin bir anlamda yaşam sigortası. Eğer bu gerçek görülmez ise daha çok bu çevrelerin yurtlarında, kurslarında, okullarında çocuklarımıza eza cefa çektirilir. Böylesi çaresizliğe psikolojik bir olgu deyip çıkanlarda ise ne vicdan aranması olasıdır ne akıl ne de insanlık. Bu tür düşüncelere çanak tutanlara da sözümüz şudur. Bir tek Enes’in yaşamı bile sizin alacağınız on binlerce oydan daha değerlidir. Herkes bu gerçeği bilmeli ve öyle konuşmalıdır. Evet, bu gerçeğe gözlerini kapatanlar aynı zamanda da bilimsel eğitime karşı da gözlerini kapatmış sayılırlar. Hangi nedene bağlı olarak bu konuda ikircikli davranılırsa davranılsın burada zihinlere kurulacak olan bir zindana geçit vermek anlamına gelir ki kabul edilemez.

Toplum içten içe kaynıyor aslında. Çocuklarını bu tür yapılara kaptıranların büyük çoğunluğu da gerçeği görmüyor değiller ama çaresizlikten susuyorlar. Doğal olarak çaresizlikten susmak da suçu hafifletmez ama bu konunun iç yüzünü bile bile susanlara ya da farklı mesaj vermeye kalkanlara ise sözümüz çoktur. Artık yeter, artık sizlerin yalanına suçların üstünü örtme çabalarınıza katlanamıyoruz anlıyor musunuz katlanamıyoruz. Bu yüzden de ne söylerseniz söyleyin özgürlüğün Ö’sü kadar bile değeri yoktur.

Değersizlikle geldiniz, değersizlikle gideceksiniz…