Yazan: Turgut Koçak 2 Ekim 2020
Korona virüs salgını doludizgin giderken hemen her gün televizyonlarımızın başında bugün kaç yurttaşımızı yitirdik diye öğrenmeye çalışıyorduk ki bize verilen bilgilerin meğer hepsi yalanmış.
Bize söylenen yalanların da sebebi ulusal çıkarlarımızmış.
Eh burada duracaksınız işte. Ulusal çıkar denildi mi akan sular durur. Devlet başa kuzgun leşe denilir çıkılır işin içinden.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yüzünden vaka ile hasta sözcüğünü ayırmakta zorluk çeker olduk. Hoş Bakan’ın da ayırabildiğini sanmıyoruz ama bir şeyler söyledi işte. Hani düşünüyorum da iktidar böyle bir karmaşa yaratarak ne yarar elde edecek doğrusu anlayamıyoruz.
Bu durum da gösteriyor ki devlet bizlere salgın konusunda doğru bilgiler vermiyor. Hoş hiçbir konuda verdiği yok da biz yine de verilsin diye çırpınıp duruyoruz.
Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz; bu iktidarın halkın öğrenmesinden korktuğu çok şeyler var.
Ancak uygulamalarına bakıyoruz öyle hesapsız kitapsızlar ki bir gün geldiğinde hiçbir şeyin hesabını vermeyecekleri düşüncesinde olmalılar. Yani kafalarında her koşulda iktidarı bırakmamak bulunuyor. O zaman da kim bunlara hesap sorabilir değil mi? Konunun bir de şu yanı var. Bazıları devlet halkına yalan söylemez deyip duruyorlar. Bu da yalan. Çünkü devlet denilen mekanizma ortaya çıktığı günden bu yana halkına hep ama hep yalan söylemiştir. Yalnız iyi kötü demokrasinin işlediği ülkelerde yalan söylenmesi biraz zorlanmıştır o kadar. Bizim ülkemizde ise tartışmaya bile gerek yok yalan söylersin dönüp bir daha söylersin hiçbir şey olmaz. Bu konuda Göbelsler bile bizimkilerin ellerine su dökemez.
Yalan işe yaradığına göre, her söylenen yalanın sonuçları bilmem kaç kez yaşanmış olmasına karşın yalana kanabilecek üstelik hazır bir toplum varken niye iktidar edenler yalanı bıraksınlar ki değil mi? Hem yalanı yutanlarda yalana kanmak alışkanlık haline gelmiş, hem de yalan söyleyenler süreç içinde öyle ustalaşmışlar ki Allah’ın cebinden peygamberi çalacak hale gelmişler daha ne olsun? Üstelik yalan iktidar sahiplerini yerlerinden de etmediğine göre, yalan bunlar için bir nimet olup çıkmış o kadar.
İktidar yalan söylüyor çünkü yalan söyledikçe güçleniyor, güçlendikçe de karşısına kim çıkarsa çıksın gözlerine bir sinek gibi görünüyor. Bu yüzden de 18 yıllık AKP ve saray iktidarı böyle böyle tek adam iktidarına ulaştı. Bugün sadece Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüs konusunda yalan, gerçekleri saklamasından mı ibaret? Bütün bakanlıklar akıl almaz bir yalana batmış. Ülkede bu yüzden eğitim de, sağlık hizmetleri de, tarım da, şehir ve çevrecilik de aklınıza ne gelirse çökmüş fakat bir tek çıkar çevreleri dipdiri ve ayaktalar.
Niye? Yalanları sayesinde.
Niye yalanı müthiş kıvıran iktidar da var, bu yalanın alıcısı halk da? Bu yüzden düzmece onca yalanlarla sayısız yurttaşın hukuk hiçe sayılarak canına okunmadı mı? İnsanların yılları çalınıp sonunda pardon denilip salıverilmediler mi? Şu anda da yaşananlar tıptı AKP – Fetöcüler eliyle işlenen suçların benzeri aynı yöntemle işlenmiyor mu? Şu an tarikatlarla, cemaatlerle, dini vakıf ve derneklerle birlikte iş tutulması neyin nesidir? Bunların hepsi kalın bir yalan perdesiyle perdelenmiyor mu?
Dün sınav kazananlar soruları çalarak bu işi yapıyorlardı bugün farklı mı? Mülakat ve adrese teslim işe alma yöntemleri dibine kadar uygulanmıyor mu? Fetöcülerin bulunduğu dönemden bugün ne eksik? Her şey yalan üzerinden yürümüyor mu?
Hangi konuda yalan söylenmedi?
Kürt sorunu ile ilgili söylenen yalanların haddi hesabı mı var?
Gezi gösterilerine kalkışanlar törörist olmakla suçlanıp birçok insanın çürütülmesi yalan üserinden gerçekleştirilmiyor mu? Seçimlerde halka söylenenler gerçek miydi, yalan değil miydi? Ekonomi batarken her şeyi güllük gülistanlık gösterip olup bitenleri dış güçlere bağlayanların istihbaratı mı vardı yoksa ekonomi bilgileri mi?
Her şey yalanla halledilmedi mi?
Suriye’de Libya’da, mülteciler konusunda yalanlarla bugünlere kadar gelmedik mi? Sahi biz yabancı ülkelere niye asker gönderiyorduk, bazılarının günü geldi konu yeniden mecliste ele alınacak da bütün bunlar yalanla bir kez daha gündeme gelmeyecek mi?
Bugün bize yutturulmak istenen tarikatınların, cemaalerin, dini vakıf ve dernekleri iyisi de var kötüsü de üzerinden söylenen yalanları yutacaksak Fetöcüler için geçmişte farklı şeyler mi söyleniyordu?
Şimdi sözüm bu yalanlara kananlara, kanmayıp da bu yalanları tek tek ortaya çıkarıp iktidarın soluğunu kesemeyenlere. Ona, buna, şuna, kendimize anlıyor musunuz kendimize. Niye bizler ülkenin bu yalanlarla yönetilmesine izin verdik? Niye her şey yalana batmışken demokrasicilik oynayıp kazanılmayan bir seçimle Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adam olmasına geçit verdik? Hukuk bu denli ayaklar altına alınmışsa bizler ne yapacaktık? Bunların kendi kendilerine gitmelerini mi bekleyecektik? Bekleyelim. Beklemekten kimse ölmez. Ama korona virüsten, açlıktan, sefaletten, özgür olamamaktan ölür. Anladınız mı, insan olan insan bu yalanları sineye çekmekten ölür anladınız mı sineye çekmekten…
Şimdi Büyük şairimiz Nazım Hikmetin ‘ELLERİNİZE VE YALANA DAİR’ şiirinden bir bölüm iyi gelecek hepimize.
“…
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.