Yazan: Turgut Koçak 18 Ocak 2014
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün İmam Hatip Okullarının 100. kuruluş yıldönümde konuştu, bu toplantıya katılanlar da kendisini coşkuyla alkışladılar.
Peki, ne diyordu Sayın Recep Tayyip Erdoğan? “Dört çocuğumun dördünden de razıyım, Allah da razı olsun, onlardan bir teki yolsuzluğa karışırsa ben onu evlatlıktan reddederim” diyordu. Alkışta bunun üzerine kopuyor, Recep Tayyip Erdoğan İmam Hatip Okullarından mezun olanları ve o toplantıya katılanları kandırdığını düşünerek mutlu oluyordu.
Hani Başbakan’ın konuşmasını duyunca insanın isyan edesi geliyor. Sayın Erdoğan daha önceki konuşmasının birinde de hırsızlığın evlattan değil babadan öğrenildiğine değindikten sonra sözü kurum yolsuzluklarına getiriyor ve hırsızlığın kurumların en tepesindeki kişiden öğrenileceğine vurgu yapıyordu. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasına alkış tutanları gördükten sonra artık ülkemizde yapılan yolsuzluklardan, hırsızlıktan ve rüşvetten hesap sorulamayacağına kesinlikle inanmaya başlıyor insan. Eskiden denirdi ki, memlekette hukuk var, erinde gecinde hesap usulü dairesinde sorulur.
Peki, şimdi öyle mi?
Hırsızlıklar, yolsuzluklar, rüşvet ve nüfus ticareti bütün belgeleriyle ortaya çıkmış, kamuoyunun bilgisine malolmuş. Durum şöyle midir böyle midir yargı önünde ortaya çıksın diye düşünüyorsunuz ne mümkün. Sözü geçen operasyonlara katılan emniyet güçleri görevden alınıyor. Operasyonu yöneten savcıların açıklığa kavuşturmak istediği dosya elinden alınıp bu savcılar daha etkisiz görevlere sürülüyor. Kamuda iktidarın hoşuna gitmeyen kimseler görevlerinden edilip başka yerlere ve daha alt bir göreve gönderiliyor. Özetle; iktidar, elinde bulundurduğu olanakları kötüye kullanarak yargıyı tamamıyla felç ediyor. Sonra da Sayın Erdoğan çıkıyor; “…dört çocuğum var. Ben onlardan razıyım, Allah da razı olsun, onlardan bir tanesi yolsuzluk yapsa evlatlıktan reddederim, yanımda tutmam” diyor. Yalandan ölünür mü? Ölünmez. Recep Tayyip Erdoğan da bunu biliyor, gerçekleri yalanla kapatmayı ısrarla devam ettiriyor.
AKP iktidarını burjuva hukuk kuralları içinde bile tutmanın olanağı kalmamıştır. Bu iktidarın tepesindeki kimselerin iki sözünden birisi “milli irade"dir. AKP olağan seçim sonuçlarına bile razı değilken ve seçimleri kazanmak için devletin bütün olanaklarını kullanır ve rakiplerini de kündeye getirmek için her yolu denerken seçimlerle bir şeyler değişeceğine inanmak gerçekten de saflık olacaktır. AKP her yolu dener ve bir kez daha milli irade benden yana tecelli etmiştir numarasına yatar ve bizim de bu sonuçlara katlanmamızı isterse hiç unutulmasın ki, kendisini bağlayan yasaları hiçe sayan bir iktidarı da bizim tanımamız olası değildir. Bugün mecliste bulunan muhalefet partileri her şey olağanmış gibi kayıkçı dövüşünden öteye gitmeyen eleştireler yaparak sözümona Recep Tayyip Erdoğan’a ve iktidarına muhalefet ettiklerini sanmaktadırlar. İktidarın yolsuzluklarına karşı sunturlu laflar edip arkasını getirmeyen muhalefet partilerine kanılmamalıdır. Kanılmamalıdır çünkü karşınızdaki iktidarın sizinle mücadele ederken bağlı olmak zorunda olduğu hiçbir kural yoksa iş bitmiştir. En basit bir spor karşılaşmasının bile kuralları vardır. Yenen de yenilen de bu kurallar içinde davranırsa sonuçlara razı gelinir. Yok, takımlardan biri istediği gibi faul yapacak, ofsayta düşecek, topu canı nasıl istiyorsa öyle kullanacak sonra da karşılaşmayı kazandığını söyleyebilecek. Bugün AKP iktidarının durumu budur.
AKP iktidarı her türlü yolsuzluk batağının içine boğazına kadar batmıştır ama gücünü kullanarak bir şekilde işin içinden sıyrılabilmektedir. Erdoğan ve tayfasının gözü öylesine dönmüştür ki, yargının emirlerine girmesi için yasa çıkarmaya hatta anayasayı değiştirmeye kalkacak kadar ileri gitmiştir. Önerdiği sistemse mecliste grubu bulunan partilerin gücü oranında HSYK’da temsil edilmeleridir. Daha açık bir deyişle bugünkü RTÜK’ün durumu ile yargının durumunu aynı konuma düşürmektir. RTÜK’ün işlerliğine baktığımız zaman nasıl keyfi davrandığını ve aldıkları kararda iktidarın isteklerinin dışında hiçbir hukuk kuralının bağlayıcı olmadığını görüyoruz. AKP’nin istediği yargı tam da budur. Bunları savunan Recep Tayyip Erdoğan kalkıp dürüstlük taslamakta, çocuklarından nasıl vazgeçebileceğinin lafını ederek yolsuzlukların içinde olmadıklarını anlatmaya çalışmaktadır. Diyelim ki, gerçekler Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibidir. Madem öyledir niçin emniyette, yargıda ve çeşitli kurumlarda iktidar her türlü baskı yöntemlerini sonuna kadar kullanmaktadır?
Son bir not:
Yıllarca öncesine dayalı bir gerekçeye dayanılarak ki, o gerkeçe de doğru mudur, yanlış mıdır tam olarak bilmiyoruz.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) CHP İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Mustafa Sarıgül’ün banka hesaplarına ve gayrimenkullerine haciz koydu.
Bunu niye yaptığını dağda böcek toplayacak kadar ancak aklı olanlar bile bilir. Bizler bugüne kadar Mustafa Sarıgül’ü hiç mi hiç savunmadık.
Ancak AKP’nin bu girişimini de yerinde bulacak değiliz.
Çünkü yukarıda dile getirdiğimiz gibi AKP seçimi kazanmak için her yola başvuracak benzer girişimlerin de arkası gelecektir.
Mademki AKP bunca haksızlığı içinde barındıran bir seçim sistemini bile kendisi açısından yeterli saymıyor o zaman da bu partinin seçimlerde yarışanlar içinde olmaması için gerekli dirayet gösterilmeli, meşruiyetini yitirmiş bir iktidarın her yolu deneyerek iktidarda kalamayacağı gösterilmelidir ki, bundan böyle hiçbir sistem partisi bu yola başvuramasın.