Yazan: Turgut Koçak 19 Nisan 2022
Ülkemiz vurgun vuranın, kapanın elinde kaldığı bir ülke haline geldi. CHP Genel Başkanı 21 Aralık 2017 tarihli konuşmasında Recep Tayyip Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan’ın ve oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın da bulunduğu yakınlarının Man Adası’ndaki Bellway Limiter Şirketi’ne aktardığı 15 milyon doları dile getirmiş ve gönderi dekontlarını bütün Türkiye’ye göstermişti. Bu açıklamayı hemen Erdoğan yalanlamış, sahte olduğunu ileri sürerek doğru olduğu kanıtlanırsa Cumhurbaşkanlığı’nı ve siyaseti bırakacağını söylemişti. Dolayısı ile bu nedenle de Kemal Kılıçdaroğlu’na üç dava açılmış, Kılıçdaroğlu ise bu davadan dolayı 651 bin lira tazminat ödemeye mahkum edilmişti. Ancak Yargıtay 4. Hukuk Dairesi geçenlerde sahte olduğu ileri sürülen bu belgelerin sahte olmadığını da ileri sürerek bu kararı bozdu. “Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasilerin işleyişi için hayati önemdedir” ibaresinin de yer aldığı bu dikkat çekici karar Kılıçdaroğlu’nun nasıl susturulmak istendiğinin bir belgesi olarak şimdi önümüzde durmaktadır. O günlerde bir kamyon söz eden sorumlular ve yandaşlar her nedense bugün çıkıp da ağızlarını açık bir tek söz bile edemiyorlar.
Oysa bütün bu konular tartışılırken Erdoğan çıkıp ortaya Cumhurbaşkanlığı’nı ve siyaseti bırakacağını söylememiş miydi? Şimdi Yargıtay bu belgelerin sahte olmadığının tespit edildiğini söylemesi sonrası Erdoğan ne yapacak dersiniz? Yoksa yine pişkinliğe vurup Yargıtay 4. Dairesi’ni mi suçlayacaktır. Ya da susup unutulmasını mı bekleyecektir?
Hani bu dava böyle bir noktaya gelmiş ya ne demeliyiz. Ülkede her şeye karşın hakimler de varmış demekle mi yetineceğiz yoksa bu işin peşini kovalamak mı gerekli? Öyle ya bu ülkede bizce hiçbir şey bu kadar kolay unutulmamalı unutturulmamalıdır.
Ayrıca bu son olaya bakıp yargı bağımsızlığından da dem vuracak değiliz. Bize göre yargı neredeyse tümüyle yürütmenin vesayeti ve kontrolü altına girmiştir o kadar. Asıl sorun bu işte buna dikkat çekmeli ve bir kez daha bu konunun üzerinde durmalıyız. Yoksa güçlü güçsüzün iliğini kemiğini kurutur bu ülkede anlıyor musunuz?
Bunları söylerken AKP ve MHP eliyle değiştirilen Seçim Yasası ile ilgili konuya da dikkat çekmeden olmaz. Çünkü bu iktidar kontrol altına aldığı yargı denetiminde seçimleri yaptırmak istediğine ve bununla bile yetinemeyip yargı mensupları ile ilgili bazı değişikliklere gittiğine göre sizce seçimler halkın oylarının tam olarak nasıl oluştuğu konusunda bizlere bir güvence verecek konumda mıdır? Yoksa iktidar seçimleri kazanmak için devletin bütün kurumlarını yanına aldığı gibi yargıyı da tartışmasız olarak yanına alır ve yüklenirse ne olur hiç tarttınız mı? Bizim iktidarın hukuk dışılığına boyun eğmemiz istendiğine göre aranan itaat sağlanırsa ne olur itaat sağlanmazsa iş nereye gider hiç oturup da düşünüyor musunuz?
Görüldüğü gibi iktidar konuyu en ince teferruatlarına kadar bir güzel düşünmüştür. Yoksa bizler bu seçimlerde de beklenmedik şeyler olur ve birileri atı alır Üsküdar’ı geçerse tıpkı Muharrem İnce gibi “Bükemediğiniz bileği öpmek gerekir mi” diyeceğiz?
Bütün bunlara karşın iktidarın çıkarına sonuçlar alması gerçekten de çok zor olacaktır. Çünkü niye derseniz bu kez aradaki far 51’e 49 falan olmayacak yüzde 60 ile 40 gibi bir farkla sonuçlanacaktır ki bu kadar arayı kapatmak için şeytan olunsa işin içinden çıkılamaz bizce.
Denetim gitgide iktidarın elinden çıkmaktadır. Bu nedenle de seçimleri kazanmak için bütün kurguları boşa çıkacak, AKP ve saray bu kez seçimlerden istediği sonucu alamayacaktır. Hani öyle çeteleşme ve benzeri gibi yöntemlerle de kimsenin sonuca boyun eğeceği düşünülmemeli, kimse elinde patlayacak bir yola heves etmemelidir. Durum AKP’nin boyunu çoktan aşmış durumda olağan kurallar içinde kazanması olanaksız hale gelin seçimi olağanüstü baskı yöntemlerine de başvurarak kazanması artık kesinlikle olanaksızdır.
Unutmayın, Yargıtay 4. Dairesi’nin Man Adası Kılıçdaroğlu’nun 651 bin lira tazminat ödemeye mahkum edilmesi kararını belgelerin sahte olmadığı savıyla bozmuş olması da bazı şeylerin bizce habercisidir.
İyi bilinsin…