YALAN MAKİNELERİ

Yazan: Turgut Koçak 31 Ağustos 2015

Şu dinci-imancı çevrelere asla güvenilemez. Ne zaman ne yapacakları belli değildir. Dünyanın en akla gelmeyen suçunu işlerler ama yine de bir kulpuna uydurup işledikleri suça kılıf uydurmakta zorlanmazlar. Tamam, bunlar böyledir ama ya şu liboş ve soldan çark edip döneklik listesine yazılanlara ne denilebilir ki?

Bunlar müthiş demokrat oldukları için dinci-imancı çevrelerin tarikat içinde örgütlenmelerine de “Sivil toplum örgütü” kılıfını uyduruverdiler. Gerçi; biz TSİP’liler olarak, şu sivil toplum kuruluşları sözünden nefret ederiz ama tarikatların yine de böyle anlaşılmasını asla yerinde görmeyiz. Bizler toplumsal örgütlenmelere daha çok demokratik kitle örgütleri denmesini savunuruz.

Bilindiği gibi tarikat örgütlenmelerinin tamamı çağdışı örgütlenmelerdir. Bu örgütler toplumun dinsel hasletler çerçevesinde organizasyonunu ve devlet sisteminin de dini ilkeler çerçevesinde olmasını isterler. Bu yüzden de bu tür örgütlenmelerin hiyerarşik bir yapısı vardır. Tarikat lideri ne derse o doğrudur. Tarikatlara aidiyet duygusu içinde bağlı olanlar sadece kendilerine söylenenlere uymak ve savunmak zorundadırlar. Başka türlü davranılması eşyanın doğasına aykırıdır.

Bir örnek verelim. Çağdaş Hukukçular Derneği, bir demokratik kitle örgütüdür. Böyle olduğu için de, Soma maden faciasında yaşamlarını yitiren 301 işçimizin yanında olmuş, onların haklarını savunmak için her türlü özveriyi çekinmeden ortaya koymuşlardır. Bu örgüte üye avukatlar, başta Genel Başkan Selçuk Kozağaçlı olmak üzere her şeyi göze almışlar ve işçi yakınlarının haklarını savunmak için büyük gayret göstermişlerdir. Bir yandan işçilerin haklarını savunurlarken diğer yandan da işçilerin ölümüne sebep olan işveren tarafının karşısında yer alarak yargı önünde haklıdan yana olmuşlardır.

Peki, bir tarikat örgütlenmesi olan İsmailağa Cemaati ne yapmıştır? Bir takım yobaz kılıklı adamlar Soma sokaklarına doluşmuşlar, işçi ailelerine telkinlerde bulunarak seslerini çıkarmamalarını, hatta ağlamamalarını öğütleyerek “yoksa yakınlarınız cennete gitmez” demişlerdir. Şimdi bu iki yapı arasında bir kıyaslama yapacak olursak ne demek istediğim çok daha kolay anlaşılacaktır.

Bilindiği gibi AKP iktidarı tepeden tırnağa pisliğe batmış bir iktidardır.

Dolandırıcılık bunlarda, hırsızlık bunlarda, vurgun, talan, rüşvet, adam kayırma, nüfuz ticareti, ihale yolsuzluğu ne sayarsan say bunlarda. Siz, bugüne kadar hiçbir tarikat çevresinin AKP’nin yolsuzluğu karşısında taraf olduğuna tanık oldunuz mu? Rantçıları, vurguncuları, yalancıları eleştiren dinci-imancı çevreyi bulmanız olası mıdır? Değildir. Bazı bazı bu yönde eleştirilere rastlasanız bile öz itibariyle bu çevrelerin yaklaşımı dinci-imancı çevrelerin suçlarının üzerini örtmekten yanadır.

Bir düşünün bir zamanlar Numan Kurtulmuş vardı, HAS Parti’nin Genel Başkanlığını yapan. Ne oldu bu adama? Bu adam AKP’lileri Karun gibi zenginleşmekle suçlarken dediklerinin hepsini yaladı yuttu bir de baktık ki, AKP’ye kapağı atmış, Genel Başkan yardımcısı ve bakan oluvermiş.

Biliyorsunuz AKP kurucularının ileri gelenlerinin hepsi de Milli Görüşçüydü.

Sonra ne oldu? Erbakan’ın dizi dibinden uluslararası projenin bir parçası olarak kaldırıldılar ve AKP’yi kurdular. Bu parti ilk seçimde iktidara geldi ve kendilerini sahneye çıkaranlara bugüne dek hizmette kusur etmediler. Dinci-imancı çevrelerin başka partileri de var. Ben biliyorum ki bu çevrelere AKP küçücük bir yeşil ışık yaksa İzzet, İkbal için birbirlerini çiğnerler. Yoksa fısıltı gazetesi aracılığı ile Erbakan’ın oğlunun aday gösterileceği sözleri dolaştırılır mıydı? Dedik ya, bunlar yalancı ve güvenilmezler diye. Bildiğiniz gibi Erbakan’ın partisi kapatıldığında devletten aldıkları hazine yardımını binbir hile ile deve etmediler mi bunlar? Bu yüzden Erbakan mahkum olmadı mı? Ya Erbakan öldükten sonra serveti yüzünden kızları ve oğulları birbirlerine girmediler mi? Aynı şey Türkeş’in çocukları arasında da yaşanmadı mı? Yani sözün özü bunlara asla güvenilemez asla.

Bir düşünün 1 Kasım seçimlerinde bu dinci-imancı partiler AKP’nin oylarının %45’i bulması için AKP’de birleşirlerse şaşar mıyız? Ben kendi adıma asla şaşırmam. Şaşırmam çünkü bunların ciğerini biliyorum ciğerini. Bunlar ki, gurbetçileri dolandırıp onca şirket kurup batırmadılar mı? Şimdi o milyarlar, kim ya da kimlerin cebinde acaba? Deniz Feneri yolsuzluğunu yapanlar kimlerdi ve dolandırıcılıklarının üstü neden ve niye örtüldü. Kanal 7 nasıl kuruldu unutuldu mu yoksa? Bunlar niye araştırılıp gerçekler su yüzüne çıkarılmadı? Çıkarılamazdı, çünkü işin ucu varır Recep Tayyip Erdoğan’a kadar dayanırdı.

Şimdi Ahmet Davutoğlu seçim hükümeti kurmuş. Bu hükümet sözüm ona tarafsız olacakmış. Yeminle söylüyorum, bu hükümetin tamamı AKP’nin bildik isimlerinden oluşsaydı daha bağımsız olabilirdi belki.

Neden derseniz; şimdiki hükümet gerçekte Öz AKP’lilerden ve Recep Tayyip Erdoğan’ın onayından geçmiş kimselerdir. 2 HDP’liyi söze katmaya bile gerek yok. Bunlarda zaten devletin Alevisi değil, AKP’nin Alevileri. Bütün bunlara karşın Ahmet Davutoğlu atıp duruyor. Söylediklerinin bir tanesi bile doğru değil.

Bunda şaşılacak bir şey yok aslında.

Çünkü bu dinci-imancı takımı yalan makinesi olmuş yalan makinesi.