Yazan: Turgut Koçak 24 Ağustos 2020
Turgut Özal’ı bazı adını sanını bildiğimiz kimseler bile yeri gelir iyilikle anarlar. Oysa bugün Türkiye’nin bu noktaya getirilmesinde Turgut Özal’ın payı ve günahı herkesten çoktur.
Bir kez 12 Eylül faşist generallerine ekonomi danışmanı görevini üstlenmiştir. Yine onların tıynetine uygun olarak dinci, gerici tarikat ve cemaatlerin önünü açarak onlara bugüne kadar olmadığı kadar geniş bir kapı aralamıştır. Sonra devamında gelen iktidarlar da aynı çizgiden yürümeyi kendilerine görev saymışlar, gelip geçen bütün iktidarlar özelleştirme konusunda birbirleriyle yarışmışlardır.
Vurgun, talan ve satıp savma ustası olan Özal, döneminde ülkenin pek çok yerine HESLER kurulmaya başlanmış, girilen hesapsız kitapsızlık yolu daha sonraki iktidarların da izlediği yol olmuştur. Bu yüzden de kim Turgut Özal’ı nasıl anar bilemem ama onun biz sosyalistlerin gözünde değeri olsa olsa halk düşmanlığıdır.
Peki, iş Turgut Özal’la sınırlı kaldı mı? Ne mümkün, olabilir mi? Daha sonra gelen iktidarlar yıkım konusunda birbirleriyle yarıştılar. Sonra bu iktidarlar Atlantiğin tee ötesinde on bin kilometre uzaktaki ABD’nin işini yeterince görmediği için bir proje olarak AKP kuruldu, bir proje olarak da iktidara getirildi.
AKP’nin HESLER konusunda, yeni yeni açılan maden ocakları konusunda gözü öyle karaydı öyle karaydı ki küçücük çayların bile önü kapatılıp HESLER kurulmaya başlandı. İskân sahalarının dibinde maden ocaklarına izin verildi. HESLERE ve maden ocakları açılmasına direnen halkın karşısına ise polis ve jandarma gücü ile çıkıldı. Açılan davaların sonuçları tanınmayıp iktidar neyi nasıl canı istiyorsa öyle uygulamaya soktu.
Bu politikalar sonucu Karadeniz’in o güzelim dereleri ve ormanları talan edildi. Bütün derelerin üstüne HESLER kurulup elektrik üretilmesine başlandı. Zaten imar konusunda yeterince bilinçli olmayan halkın eksikliğine bir de iktidarın talan anlayışı eklenince yurttaşlarda denetimsiz, şunsuz, bunsuz dere yataklarına yapılar yapmaya başladılar. Arka arkaya çıkan aflarla da yapı yapılmaması gereken yerlere inci gibi evler, apartmanlar dizildi.
Çevre ile ilgili duyarlılığı olanlar her fırsatta bu politikalara karşı çıkıp engellemeye çalıştılarsa da AKP ve saray iktidarının son 15 yıldır halka karşı giriştiği zorbalığa baktığımız zaman bugün gelinen noktada kimin suçlu olduğu da açıkça ortaya çıkmış oldu.
Bu konuda AKP ve saray iktidarının aklına hiç mi hiç doğanın dengesini nasıl bozduğu gelmiyor. Bu gözelere hiç basmayan iktidar felaketin Allah tarafından geldiğini yine Allah’ın izniyle yaraların sarılacağını söylüyor. Biraz daha üstlerine gittiğiniz zaman da suçu felaketi uğramış halkın sırtına yüklemekten de çekinmiyorlar. Öyle ya yurttaşlarda dere yatağı, heyelan falan dememiş, önlerine gelen yere binalar kondurmuşlardı. Şimdi soruyorum iktidar yetkililerine benim canım herhangi bir yere ev ya da ne bileyim villa dikmek istiyor yapabilir, dikebilir miyim, yoksa yetkililer tepeme dikilip canıma mı okurlardı? Kuşkusuz engellenirdim. Peki, niye Karadeniz’de dere yataklarına üstelik da olağan dokusu bozulmuş dere yataklarına nasıl olmuştu da bugün iktidarın mızırdandığı yapılar yapılabilmişti?
Bunun anlaşılmayacak bir yanı yoktu. İktidar; bir yandan yandaşlarına göz yummuş diğer yandan da oy kaygısı ile görmezden gelip yapılaşmaya izin vermiş sonra da imar affı çıkararak bir güzel devlet kasasına milyonlar da indirmişti.
İşte bugün Karadeniz’de yaşanan bütün felaketlerin asıl nedeni ne odur ne de budur. Üstelik benzer felaketler Giresun ilçeleriyle de sınırlı kalmayacak önümüzdeki günlerde HESLERİN yapıldığı bütün Karadeniz’de benzer felaketler yaşanacaktır.
İşin kötüsü de nedir biliyor musunuz, iktidarın yaşanan bu felakette payının büyük olduğunu düşünmemesidir. Neymiş efendim ‘Allah’ın izniyle yaralar sarılacakmış’. Diyelim ki sarıldı, belki de bugün ya da ne bileyim yarın benzer felaket ve felaketlerin yarası nasıl sarılacak?
Bu kısır döngünün önüne nasıl geçilecek?
Bilinmeli ki iktidarda bugünkü gibi AKP ve saray iktidarı ya da benzeri iktidarlar oldukça daha çok felaketler yaşayacağız.
Hazır olun, hem de Nuh Tufanı’na benzer felaketler…