VURGUN, TALAN, ÇÜRÜME

Yazan: Turgut Koçak 17 Ekim 2021

Geçmişte köy okulları vardı. Köylerde görev yapan tabi ki de öğretmenler de. O dönemlerde öğretmenler köylülerin hemen her konuda yol göstericisiydi bir anlamda. Bu yüzden de köylülerin yüzü aydınlığa çevriliydi. Köydeki yurttaşlar doğal olarak çocuklarını okutma konusunda zorlanmazlardı. Köylerde giderek göçler yüzünden nüfus azaldı. Okullar birer viran haneye döndü. Çoğu eskiyip yıkıldı. Çocuklarımız ise taşımalı eğitimle en yakın okulu olan yerlere gönderildiler.

Çocukları taşıyan araçlar taşıma yönetmeliğine bile uygun değildi ama bu konu yine de önemsenmedi. Bu yüzden de kimi kazalarda çocuklarımız yaşamlarını yitirdiler. Dahası işlerinin kolaylaşacağını düşünen kimi aileler ise çocuklarını yatılı veriyoruz diye tarikat ve cemaat okullarına kaptırdılar. Son on yılda sayısız çocuğumuzun başına gelenleri hemen hepimiz biliyoruz.

Çocuklarımız böylesine önemsenmez iken cemaati bile olmayan köylere minaresi göğü delen camiler yapıldı. Her köye imamlar atandı. Zaten cemaati olmayan imamların işi tıkırındaydı. İmamların ev sorunu bile yoktu. Bedava köy için yaptırılan hem de lüks sayabileceğimiz evlerde ikamet edildiler. İşleri olmadığı için bu imamların çoğu iktidarın propaganda makinesi gibi çalışarak köylerde yaşayan yurttaşlarımızın kafalarını yıkamakla görevlilermiş gibi davranarak hem insanlarımızı gericileştirdiler ve onları tarikat ve cemaatlere soktular hem de iktidarın yandaşı olmaları için gece gündüz insanların kafalarını ütülediler. İmamlar Diyanet’in de yönlendirmesi ile her biri bir laiklik karşıtı çalışmanın militanı işlevini gördüler. Bu gibilerin kafasında ise ne hak ne hukuk, ne eşitlik ne özgürlük ve de kardeşlik söz konusu bile olmadı. Bir başka deyişle iktidarın çarkının dönmesi için bunlar ellerinden geleni yaptılar. Öğretmenler imamlar gibi olmadığı için böylece köylerden öğretmenlerin de ayağını keserek istedikleri gibi iktidarlar at oynattı. AKP ve saray iktidarı daha fazlısını yaparak daha fazla at oynattı.

Bunlar yetmezdi elbette. Dünün kitle örgütleri Sivil Toplum Kuruluşları olarak anılmaya başlandı. Ne kadar dinci ve tarikatçı yapılanma varsa bunlarda STK sayıldı. Buradan yürünerek de bugün bütün okullarımız bu yapıların tasallutu altında. Bu yapılarla sözleşmeler yapılıp çocuklarımıza sanki verebilecekleri bir şey varmış gibi yolları açıldı. Onlar da görüşleri gereği çocuklarımızın beynini yıkamak için kolları sıvadılar. Öyle ya sanki aynı işlevi gören imam hatip okulları bu işleri görmüyorlarmış gibi kapsam genişletildi, normal okulların da başına bu yapılar bela edildi.

Devlet öğrencilerimize barınacak yurt bulamazken üstelik de bu gerçeği inkâr ederken TÜRGEV; TÜGVA ve ENSAR gibi vakıf ve dinci deneklere kamu kaynaklarını peşkeş çekebilmektedir. Bu çalışmalar öyle ki iktidarın çalışmasının bir paçası haline gelmiş durumda. 2023 seçimlerine iktidar görüldüğü gibi köküyle kömçeğiyle hazırlanıyor. Hele bir de faiz indirimi için Merkez Bankası’nda yaşananlar daha da bir içler acısı. Görevden alınanlar hız kesmiyor. Kaç başkan değiştirildi. Faizler indirilsin ekonomi bilgisiyle enflasyonun önünün alınacağı sanılıyor ama ne enflasyon aşağı çekilebiliyor, ne paramızın değerinin düşürülmesi önlenebiliyor.

Kısacası 19 yıldır bir kuşatılmışlık altında yaşıyoruz. Gün güne bütün standartlarımız düşüyor. Borçlar atıyor, halkın yaşam düzeyi dibe vuruyor. Yüz yüze eğitim konusu bir türlü oturtulamıyor. Salgın giderek yayılıyor, sınıflar kapatılıyor.

İktidar laikliğe karşı savaş açmış durumda. Kız çocuklarımızı hedefleyen adımlar atılıyor. Bu konuda tarikat ve cemaatler işbaşında. Bu alandaki yıkım kimi burjuva muhalefet çevrelerince hiç önemsenmiyor bile. Oysa bu konu ülkemizde gerçekten de yaşamsal hale gelmiş durumda.

2023 seçimlerine kadar bu şekilde nasıl varılacağı elbette tartışma konusu ama çoğu önemli konu gibi burjuva partilerinin hemen hepsi bu konunun yani laiklik konusunun ve işçi, emekçi haklarının ve kısacası sınıfsal gerçekler ışığında yaşanılan yıkımdan söz bile etmiyorlar. Salt AKP ve cumhur ittifakının hedef seçilmesi toplum için çok da doyurucu gelmiyor. Bu yüzden de bu konudaki muhalefet de belli belli besbelli ki sol ve sosyalist partilere düşüyor.

Yıllarca işçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar mevcut kurulu düzene karşı yıllardır mücadele yürüttüler. Yürütmeye de devam ediyorlar. Evet, kararlıca mücadele sürdürenler kazanacaklar fakat nasıl kazanacakları da ne yazık ki belirsizliğini koruyor. Bu belirsizlik ise ancak ve ancak bir genellemeyle söylersek demokrasi güçlerince aşılacaktır. Önümüzdeki işlerin başında da demokrasi güçlerinin birlikte nasıl davranacaklarının ete kemiğe büründürülmesi gerekiyor. Yalnız bu sözünü ettiğim konu öteden beri bir basın açıklamasıyla bir şeyler yapıldığını düşünen sol ve sosyalist yapıların mevcut haliyle başarılamaz. Başarılamaz çünkü yasak savmak kabilindenmiş gibi yapılanların halkın nezdinde çok da bir kalıcı etkisi yoktur.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak bunu bilir bunu söyleriz.

Kimileri bu söylediklerimizi görmezden gelseler de ısrarımızdan vazgeçmeyeceğimizi herkes bilir…