Yazan: Turgut Koçak 18 Haziran 2011
Ülkemizde yediden yetmişe herkesin ağzında bir “istikrar” sözcüğüdür gidiyor. 600-700 TL emekli maaşı alan, asgari maaşla çalışıp kuru ekmeğe muhtaç olan, iş bulup çalışamayan, dükkanını siftahsız kapatan küçük esnaf, borca talim edip zor geçimini sağlayan memur, ürettiğinin karşılığını alamayan köylü özetle herkes için “istikrar” sözcüğü aynı anlamamı gelmektedir? Yoksa bu sözcük de geniş emekçi yığınlarının gözüne kül üfürmek için soyguncu takımı adına ekonomi alanında liboşlarca Bay Tayyip’e tepe tepe kullan diye süslenip püslenip piyasa edilmiş bir sözcük müdür? Gerçi liboşlarca Bay Tayyip’e tepe tepe kullan diye verilen sözcüklerin haddi hesabı yoktur ya, gerek seçim öncesi, gerekse seçimden sonra “istikrar” sözcüğü halk düşmanı sözde ekonomistler için her derde deva muska niyetine söylenip durmaktadır.
Bay Tayyip’in partisinin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye tam anlamıyla bir soygun cenneti olmuştur. Yabancı şirketler ülkemizin yaşamsal olan kurum ve kuruluşlarını satın almışlar, Türkiye’nin cumhuriyetin kuruluşundan bu yana büyük zorluklarla gerçekleştirdiği kurumlar yabancıların eline geçerek el değiştirmiştir. Bu kurumların içinde özelleştirilmeden önce kasıtlı olarak zarar ettirilenler olduğu gibi her koşulda büyük kârlar eden kurumlarda mevcuttur. İşleyiş böylesine yolgeçen hanına döndürülmüşken, ülkeye bir koyup beş götüren sıcak para girişi de ister istemez artmıştır. 2002 Kasımından bu yana bu durum AKP’nin elini güçlendirmiş, sermaye güçleri koro halinde bu duruma övgüler düzüp durmuştur. Bizde bir söz vardır; “nereden bu yoğurdun bolluğu” diye? Her ne kadar bu konuda, “nereden bu yoğurdun bolluğu” diye cılız sesler çıkmış olsa bile sonucu değiştirmemiş, soyguncu tayfası karşı çıkanları etkisiz hale getirdikleri gibi geniş halk yığınlarını da palavralarla uyutmuşlardır.
Ancak, artık yolun sonuna gelindiği de görülüp durmaktadır. Türkiye ekonomisi sıcak paranın görülmemiş düzeyde basıncı altındadır. Tüketim ekonomisi dışında öne çıkarılan bir yöntem söz konusu değildir. İstihdamdan söz etmek bile gülünçtür. Kısaca çöküntü kapıda olup AKP Hükümetinin hâl ve gidiş notu sıfırdır. Seçimler sırasında AKP’nin palavralarını dinledik. Neymiş efendim Ankara’nın güneyine 500 binlik modern bir kent kurulacakmış, (tamamıyla ranta dayalı olup Ankara’nın güneyinin kimler tarafından yağmalandığı incelenirse gerçekler daha iyi anlaşılacaktır). Ankara’ya dünya çapında hastaneler kurulacak, Ankara tıbbın merkezi olacakmış, silah sanayi yine Ankara’da kurulacakmış, salt bunlar olsa neyse hemen Türkiye’nin her yerinde yalancı bahar müjdesi verilen uçuk kaçık projeler… Bunların hemen hepsi de yağmaya dayalı.
Sonra, şu Türkiye’nin dünya devleti olma savı? Bu sözcük son zamanlarda sık sık dile getirilir oldu. Bizler bugüne kadar halk düşmanlarının ağzında bu savın ne anlam taşıdığını iyi biliriz. Dünya devleti deyince ilk akla gelen Amerika’dır. Yani Amerikan emperyalizmidir. Bu betimleme diğer emperyalist ülkeler için de aynı anlama gelir. Peki, o zaman Türkiye nasıl dünya devleti olacaktır? Yoksa Türkiye’de ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve ötekiler gibi emperyalist oldu da biz mi işin ayırdında değiliz? Hayır, hayır Türkiye emperyalist değildir. Türkiye günümüz koşullarında emperyalist ülkelerin işini kolaylaştıran sadece ve sadece işbirlikçi konumdadır. Bu yüzden de Türkiye’nin başı sürekli olarak ağrımaktadır. Kuzey Afrika’dan Afganistan’a ve Kafkaslara kadar emperyalizmin düzenleme girişiminde bulunduğu her yerde Türkiye’ye ve BOP Eşbaşkanı Bay Tayyip’e bu görev verilmiştir. Arap ülkelerinde yaşanan olaylar bugün daha yakıcı hale gelmiştir. Komşumuz Suriye ABD planının sonucu zor günler yaşamaktadır. Dolayısıyla Türkiye de bu bataklığın içine emperyalistlerce itilivermiştir. Bu bağlamda önümüzdeki günler çok daha zorlukların yaşandığı günler olarak Türkiye’nin gündemine ateştopu gibi düşecektir.
Özetle; gerek AKP’nin izlediği ekonomik işleyiş, gerekse emperyalizmin yardakçısı olarak bölgede aldığı rol liboşların kullanmaktan çok mutluluk duydukları “istikrar” sözcüğünü allak bullak edecektir. Bu durumda olacak olan, Türkiye’nin tepesine ateş yağmurunun yağacağıdır. Zaten yaşam düzeyi iyice düşmüş, iş aramaktan canı çıkan, ürettiğinin karşılığını alamayan, ayakta durmakta zorlandığı için bitik durumda olan küçük esnaf, yaşanacak büyük çapta iflaslarla Türkiye’de sıcak para hovardalığının bedelini daha doğrusu halk ödeyecek, AKP’nin pembe gözlükle göstermeye çalıştığı gidişin de sonu gelecektir. Daha şimdiden dolarla ilgili olarak yapılmaya çalışılanlar fırtına öncesi sessizliğin öngünüdür. Bu durumda vurgunu tehlikeye düşen sıcak para sahipleri pılısını pırtısını toplayıp gittiğinde ise AKP hükümetinin ve onun başı Bay Tayyip’in dağlarına karlar yağacak, Bay Tayyip’e oy veren yüzde elliye yakın bir kesim için bir yerlerine kına yakma töreni böylece başlamış olacaktır.