VE ETHEM BİR DAHA KATLEDİLDİ

Yazan: Turgut Koçak 25 Haziran 2013

Binlerce insanın gözü önünde polislerden biri arkadaşlarından ayrılıyor ve göstericilere tekme tokat giriştikten sonra silahını çıkarıyor ve ateşlemeye başlıyor. Hem öyle kontrollü de değil, doğrudan kalabalığın içine doğru. Ethem Sarısülük polisin silahından çıkan kurşunlardan birinin beynine saplanması sonrasında bitkisel yaşama giriyor sonra da hepimizin bildiği gibi yaşamını yitiriyor. Ethem Sarısülük’ün yaşamını yitirmesine neden olanlar öylesine telaş içindeler ki, onun cenaze törenine bile izin vermiyorlar. Tören için hem Kızılay’da vurulduğu yerde toplananlar hem de Batıkent’te evinin önünde toplanmak isteyenler saatlerce polisin gaz, basınçlı su ve şiddeti ile karşılaşıp polisin ve yöneticilerin bir kez daha gerçek yüzünü görüyorlar.

Ethemin katledilmesi ile ilgili olarak değişik savlar ileri sürülse de otopside bir kurşun çekirdeğinin beynine saplandığı anlaşılıyor, kurşunun hangi polisin silahından çıktığı da anlaşılmış olmasına karşın, cinayeti işleyen polis savcılığa teslim edilmiyor. Tartışmalar sürüyor. Devreye doğrudan Recep Tayyip Erdoğan girerek polisin kahramanlıklar sergilediğini ileri sürecek kadar ileri giden tevatür konuşmalar yapıyor. Bu konuşmalara bakılırsa konuşmaların her birinin polisin keyfiliğini sürdürmesi için bir yüreklendirme, polise karşı yargının yaptırımlarını uygulamaya kalkacak olan savcı ve yargıçların da doğrudan baskı altına alınmak istendiğini açıkça görmek olası. Zaten iktidarın yargıyı zapturapt altına almak için bugüne kadar yapılanları da gözönüne alırsak sonucun ne olacağını üç aşağı beş yukarı kestirmek olasıdır. Gelişme de bu yönde oldu. Göz göre göre bir katil, özsavunma olabileceği gerekçesi ile tutuklanmayıp salıverildi.

Eğer bir ülkede yargı halkın vicdanını sızlatıyorsa, bilinmelidir ki, o yargı özgür olmaktan çıkmış, siyasi iktidarın doğrudan etkisi altına girmiş demektir. Bu durumda da olacakların sorumlusu doğrudan siyasi iktidar olmakla birlikte, hangi gerekçeye dayandırılırsa dayandırılsın olup bitenlerde payı olanlar hiç kuşku yok ki, derece derece suçludurlar. Siz bir yargı düşünün ki, adam öldüreni gerekçeler üreterek salıverecek, parasız eğitim istediği için gençler aylarca cezaevinde tutulup öğrenimlerinden olacaklar. Sonra da kalkılıp ülkede adaletten şundan bundan söz edilerek “ileri” demokrasi olduğu ileri sürülecek. Daha da önemlisi böylesi keyfiliğin yaşandığı bir ülkede kimsenin de tepki koymaması beklenecek.

Bugün Gezi Parkı ile başlayan ve pek çok gerekçeyle ayağa kalkan milyonların isyanını iyi anlamak gerek. Yargı emirlerle görev yapar hale getirilecek, yargıçlar politik görüşleri doğrultusunda yanlı kararlarında ısrarlı olacaklar, savunma hakkı hiçe sayılacak, tutuklamalar için iktidar karşıtlığı yetecek, insanların aşı, işi ve geleceği olmayacak. Yurttaşlar arasında her anlamda eşitlik bozulacak ve birileri siyasi gücü arkalarına alarak köşe olacaklar, rant, vurgun, işbilir olmanın sıfatı haline gelecek, ülke varlıkları yabancılara satılıp savulacak, dış politika iflas etmiş ve bütün komşularımızla düşman hale geleceğiz, yurttaşların can güvenliği kalmayacak, ülkenin içine durup durulurken El Kaide’ci, şuncu buncu terör kılıklılar getirilip silahlandırılacak ve Suriye’nin üzerine sürülecek, yöneteni bağlayan hiçbir hukuk kuralı söz konusu bile olmayacak, yönetici denetim dışı kalarak astığım astık, kestiğim kestik bir hava ile padişahlık taslar hale gelecek sonra da halk ayağa kalkıp anayasal demokratik hakkını kullanınca da salacaksın polisi üzerine ezeceksin. Resmi kıyafetli polislerin akıl almaz şiddeti bu kadar da olmaz dedirtecek, oradan buradan çıkan , ellerinde sopalar olan polis oldukları savlanan kişiler sokaklarda terör estirecek sonra da çıkılıp halkın olup bitenleri sineye çekmesi istenecektir. Hem bu konuda tek irade sahibi de Recep Tayyip Erdoğan kabul edilecek.

Recep Tayyip Erdoğan, son yaşadığımız olayların bir numaralı sorumlusudur. Mitinglere başlamadan önceki ve mitingdeki konuşmaları ele alındığında Recep Tayyip Erdoğan artık bir Başbakan sıfatı ile değil, düşman bir taraf gibi konuşmaktadır. Başbakan’ın bu konuşmalarından da vazife çıkaracak yarım akıllı bu ülkede hiç de az değildir.

Sonuç olarak, Ethem Sarısülük’ün yaşamını yitirdiği olayla ilgili olarak başlatılan yargı süreci olağan koşullar çerçevesinde giden bir yargılama değildir. Ethem Sarısülük’ü katleden polisin yargılanmasında verilen kararla birlikte Ethem bir kez daha katledilmiştir. Görüntülere karşın tutuklama yoluna bile gitmeyen yargı kendisine verilen yetkinin açıkça dışında bir karara imza atmıştır. Zaten sanık tarafından eli öpülesi ve adam gibi adam görülmesi de bu gerçeğin en belirgin kanıtıdır. AKP iktidarının 11 yıllık iktidarı döneminde nasıl bir karneye sahip olduğunu sayısız kez açıkladık ve görünen köyün kılavuz istemediğini işin buralar ve hatta daha da vahim noktalara gideceğine işaret ettik. Ethem Sarısülük’ü öldüren polisin yargılanması ve verilen karar söylediklerimizin hepsinin üzerine tüy dikti. Toplum, böylesine haksızlığı diyelim ki, baskı ve zor yolu kullanıldığı için sustu ve olup bitenlere sessiz kaldı, sorun bitmiş olmayacaktır. Eğer bu gidişe dur denilmezse çok daha büyük tehlikelerle karşılaşılması işten bile değildir. 11 yıllık AKP iktidarı bu gerçeği açıkça göstermiştir.

Bu nedenle de önümüzde başka bir seçenek kalmamıştır.

Seçenek AKP iktidarının iktidardan gönderilmesi, bu suçları işleyenlerden de hesap sorulmasıdır o kadar…