VE DAVUTOĞLU

Yazan: Turgut Koçak 21 Ağustos 2014

Bilindiği gibi Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturması ile birlikte çöken ve de bir daha ayağa kalkamayacak denli bozulan bir dış politikaya tanıklık ettik. AKP iktidarının komşularımızla “sıfır sorun” olarak adlandırdığı politikalar birer birer gür diye yıkıldı ve yıkıntının altından binlerce sorun fışkırdı. AKP’nin dış politika olarak adlandırdığı politika; aslında uluslararası sermaye güçlerinin ve bu politikanın savaş gücü olan Amerika’nın poliikalarından başka bir şey değildi değil olmasına ya, AKP iktidarı toplumun bir kesimini sevindirmek için güya Osmanlıyı diriltme gayreti içindeymiş gibi bir hava verdi. Verilen bu hava ise sözümona Ahmet Davutoğlu’nun işe yaramaz, ısmarlama ve de stratejik derinliği olmayan sözüm ona Stratejik Derinlik isimli kitabında bu politika dile getirildi.

Davutoğlu ve AKP içinde bu politikaya yatanlar arasında Osmanlıcılık bilenen bir şey olduğu için bu politika ejdat üfürüğü ile dualanarak piyasaya sürüldü. Ne var ki, evdeki pazar çarşıya uymadı ve önce bu politikayı sineye çekemeyecek olan emperyal güçler kıç attı. Doğal olarak Osmanlı düşünün uzandığı komşu ülkelerin toprakları sözkonusu olduğu için daha etkili bir tepki komşularımızdan da gelmekte gecikmedi. Gerçi AKP iktidarı ve bu iktidarın başı konumundaki Recep Tayyip Erdoğan emperyalist dünyanın taşeronu olarak kendisine verilen görevi harfiyyen yerine getirdi getirmesine ya, işler yine de tıkır tıkır işlemedi. Doğaldır, ne kadar eksiksiz plan yaptığınızı düşünürseniz düşünün en mükemmel planın bile zayıf yanları yine de bulunur. Kaldıki AKP iktidarının bu yöndeki planı baştan aşağı delik deşik ve her türlü maddi dayanaktan yoksundu.

AKP iktidarı bu planın en iyi uygulayıcıları olarak İslami terör örgütlerini seçti ve onlarla sıkı bağlar geliştirdi. Onları örgütlemek için İstanbul başta onlara toplantılar ayarladı. Bu toplantılarda da emperyalist dünyanın desteği arandı. Başlangıçta bu destek bulundu da. Çünkü ABD emperyalizmi Beşar Esad’sız bir Suriye’nin İsrail’in geleceği açısından daha uygun düşeceğini düşünüyordu. Bu yüzden de ABD’ye göre Esad devrilmeliydi. Emperyalist güçler harekete geçti. Suriye Güney’den Ürdün ve Suudi Arabistan, kuzeyden de Türkiye tarafından kuşatma altına alındı. Suriye topraklarına terör örgütlerinin elemanları sokularak Suriye’de eyleme geçmeleri sağlandı. En etkili desteği ve terörist geçişini ise AKP iktidarı yerine getirdi. Bir yandan da bu terörist grupları yedirdi, içirdi, silahlandırdı, bunlara destek verecek artçı grupları ise sözde savaştan kaçtıkları bahanesi ile Türkiye topraklarına soktu. Başlangıçta ÖSO adı altında toplanmak istenen bu terör örgütleri kısa zamanda kendi asıllarına döndüler ve El Kaide, El Nusra, Müslüman Kardeşler ve IŞİD olarak insanlık dışı eylemlemlere imza atmaya başladılar. Hiç kuşku yok ki, bu insanlık dışı eylemler yapılırken Ahmet Davutoğlu bir bakmışsınız Amerika’da, bir bakmışsınız ki Avrupa’daki ülkelerin başkentlerinden birinde. Sanırsınız ki, stratejik derinliğin mimarı büyük işler kotarıyor. Oysa bu zatı muhteremin işi, Suriye’ye müdahale edilmesi ve Beşar Esad iktidarının devrilmesi için yalvar yakar olmaktan öte bir şey değildi. Bununla birlikte kamuoyuna verilen bilgi Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun çok çalıştığı şeklindeydi.

Nihayet sihirbazın gösterileri bitti. Yürütülen dış politikaların ne denli beceriksiz ve başarısız olduğu tek tek ortaya çıktı. Üstelik emperyalist güçler yapacaklarını yapmış, alacaklarını almış oldukları için Suriye’nin üzerine işgal anlamında gitmek istemediler. Çünkü AKP iktidarının üstün gayretleriyle bölgede IŞİD’ı, El Kaidesi, El Nusrası, ve Müslüman Kardeşler Örgütü denetlenemez bir güç haline gelmişti. Bu durum hem Recep Tayyip Erdoğan’ın hem de Ahmet Davutoğlu’nun yüzüne sayısız kez çarpıldı. AKP iktidarı yalnızlaşmıştı. Bununla birlikte uygulayageldiği politikalarından vazgeçmedi. Artık salt ülkemiz halkının gözünde değil, bütün dünya halklarının gözünde Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu ikilisi kafa koparan insanlık düşmanı terör gruplarını destekleyen insanlar konumundaydı. Dış politikada barutu bitmiş AKP iktidarının soluğu iç politikada da pek parlak değildi. Öyle ki, son Cumhurbaşkanı seçimlerinde demokrasi güçleri gerektiği kadar üstlerine düşeni yapmış olsalardı, Recep Tayyip Erdoğan’ı büyük bir yenilgi bekliyordu. Bununla birlikte Recep Tayyip Erdoğan bu vartayı da atlattı ve Cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı.

Ancak, işler hiç de istenildiği gibi gitmeyecekti ve de gidemezdi de. Bu yüzden de Recep Tayyip Erdoğan’ın 28 Ağustos tarihine kadar Başbakanlık koltuğunu bırakmayıp hâlâ bu görevi de üstünde taşıyormuş gibi Anayasal suç işleyerek yürütmesi boşuna değildir. O istiyor ki, AKP bölünmeden varlığını sürdürsün ve kendi emrinden milim dışarı çıkmadan parlamentoda üstüne düşeni yerine getirsin. AKP içinde başlayan ve boyut kazanan tartışmalar işte bu yöndeydi. Başbakanlık koltuğuna önerilen kişi ise Recep Tayyip Erdoğan’ın bir dediğini iki etmeyecek olan Ahmet Davutoğlu’ydu. Parti içinden bu öneriye karşı mırın kırın olsa da göründüğü kadarıyla sonuç üç aşağı beş yukarı belli olmuş, Ahmet Davutoğlu Başbakanlık koltuğuna oturacak kişi olarak belirlenmişti.

Değerli okurlar, yarın Başbakanlık koltuğuna oturacak ve Türkiye’nin yazgısını elinde tutacak olan kişi, çapsız ve derinliği olmayan politikalarıyla Ahmet Davutoğlu olacak gibi görünüyor. Böyle olması kendileri açısından çok doğal. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu suç ortağıdır. Tencere dibin kara, seninki benden kara hesabı uyum içinde olmalarını da suç ortaklığı sağlayacağı için suç işlemeye devam edecekler demektir. Böyle bir durumda ise halkımız ve komşularımızı daha ağır bedeller beklemektedir.

Yukarıda kısaca nasıl bir kişiliktir değindiğim Ahmet Davutoğlu’lu ve Tayyip Erdoğan’lı günlere hazırolun.

İnanıyorum ve biliyorum ki, hepimizi şenlikli günler bekliyor…