Yazan: Turgut Koçak 7 Mart 2014
Recep Tayyip Erdoğan ATV ve A Haber’in ‘Başbakan ile Gündem Özel’ programına konuk oldu. A Haber’in Ankara Temsilcisi Murat Akgün’ün sunduğu programa bildiğimiz hık deyici gazeteciler katıldı. Bunlar Sabah Gazetesi Yazarı Mehmet Barlas, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür ve hepinizin yakından tanıdığı, girdiği her kabın şeklini alan sözümona gazeteci zat Rasim Ozan Kütahyalı.
Bu gazetecilerin gerçekte amaçları Başbaka’na soru sormak değildi. Bu zatı muhteremlerin amaçlarının Başbakan’a soru sorarak kamuoyunu bilgilendirmek olmadığını bütün çıplaklığı ile gördük. Bu sözümona gazetecileri sizler tanıdığınız için bunlarla ilgili yorumlar yapmayı gereksiz görüyoruz. Ancak bu gazetecilerin amaçlarının yolsuzluklara, hırsızlığa, hak ve özgürlüklerin çiğnenmesine, yargının darmadağın edilerek iktidarın emrine sokulmasına hiç ama hiç diyeceklerinin olmadığını aksine bunların yukarıda sözünü ettiğimiz konuları dile getirenleri suçladıklayarak güya soru soruyormuş gibi davrandıklarını gördük.
Ne demişler huylu huyundan vazgeçecek değil ya, Başbakan da huyundan vazgeçmedi ve herkese bu programda da verdi veriştirdi. Bu nasıl pişkinlik diyeceğiz ya Başbakan’ın yüzünde öyle pişkinlik de göremedik. Daha çok suça bulaşmanın çaresizliğinin izlerine tanık olduk.
Bu programın nasıl yalan üzerine kurulduğunu anlatmak için iki önemli konuya değinmeyi yararlı görüyorum. Başbakan’a eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le, Aydın Doğan hakkında aralarında geçen konuşma ve sözü geçen yargıç için ‘Alevi’ olduğu yolunda şeyler söylenip söylenmediği de soruldu. Başbakan bu soruyu öyle basite indirgedi ki, verdiği yanıt bir montaj ve ‘Alevi’ denmediği şeklinde oldu. Oysa benzer bir soru Sadullah Ergin’e sorulduğunda Ergin bu soruya şöyle yanıt verdi. “Alevi denmesi olumsuzlanma anlamında kullanılmamıştır.
İşte böyledir. Biri inkar ederken diğeri bu sözün kullanıldığını ama olumsuzlanma anlamında kullanılmadığın söylüyor. Aslına bakarsanız bu sözü duyduğum andan itibaren Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha ülkenin tepesinde oturmasından büyük kaygı duydum. Bu zatı muhteremin ülkenin ve yurttaşlarının başına her türlü çorap öreceğinden en küçük bir kuşkum kalmadı. Zaten bugüne kadar yaptıkları da bundan sonra yapacaklarının neler olacağını açıkça gösteriyor.
Gelelim ikincisine; Recep Tayyip Erdoğan yine internetle ilgili bugüne kadar söylenenleri bin kez kanıtlayan sözler söylemekten de çekinmedi. Neymiş efendim; ülkeyi Facabook’a ve YouTube’e yedirmeyecekmiş. Bütün arkadaşları ile değilmiş ama aynı düşüncede oldukları arkadaşlarıyla 30 Mart seçimlerinden sonra gerekirse Facabook’a ve YouTube’u kapatabilirlermiş.
Bu sözleri işittikten sonra bu programda Başbakan ne söylerse söylesin bir anlamı da kalmamıştır, söylediklerinin bir değeri de. Kendisine muhalefet eden bütün çevreler ve de özellikle sosyalistler bu zatı muhteremin bir diktatör olduğu yolunda değerlendirimler yapmışlardır. Demek ki, bu değerlendirimler boşuna değilmiş. Ne diyor Başbakan; “Gerekirse Facabook ve YouTube’u” kapatırım. Dikkat edin, adamın aklının kıyısından bile hukuk mukuk geçmiyor. Hukuk devletinde bunları yapabilir miyim diye sormuyor, doğrudan “kapatırım” diyor.
Uzatmayalım Recep Tayyip Erdoğan aklına ne gelirse yapacağını sanıyor.
Bu yüzden de Facabook ve YouTube’u kapatabileceğine kesinlikle inanıyor.
Ancak o aklına geleni yapabileceğini, Facabook ve YouTube’u kapatabileceğini düşünebilir.
Tabi bizler kendisine izin verirsek…