Yazan: Turgut Koçak 10 Mayıs 2014
Siz ne yurttaşlara uyun dediğiniz şeye uyuyorsunuz ne de yasalara. Kafanıza nasıl esiyorsa öyle davranıyor, sadece ve sadece kafanız neye basıyorsa ya da neyi istiyorsanız onu uyguluyorsunuz. Bilindiği gibi Gezi Parkı’nın AVM ve topçu kışlası yapılma durumu karşısından toplumsal bir karşı çıkış gerçekleşmiş ve onca yurttaşımız yaralanmış, 7 gencimiz yaşamını yitirmiş, gözaltına alınanların ve hakkında dava açılanların sayısı binlerceyi bulmuş, sonuçta da Recep Tayyip Erdoğan’ın karizması çizilivermişti. Bütün bu tartışmaların sonrasında ise yargı neye karar verirse o denilmiş, yargı da AVM ve topçu kışlası yapımına izin vermeyen bir karar almıştı. Bu karara iktidar tarafından mırın kırın edilse de sonuçta uyulacağı yolunda açıklamalar gelmişti.
Sonra araya seçimler girdi. O günden bugüne kadar 3. Köprü yapılacağı savıyla İstanbul’un akciğeri kuzey ormanları yıkılıp geçilmiş, yolun geçeceği çevre rant alanı olarak ortaya çıkmıştı. Özetle çevrilen dolabın bini bin paraydı. Hileydi, şaibeydi şu bu derken seçimler bitti ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı koltuğuna Kadir Topbaş tekrar oturdu. Koltuğuna oturduktan sonra tüm Türkiye’yi ilgilendiren açıklamasını da patlatıverdi. Neymiş efendim; Gezi Parkı’na AVM ve topçu kışlası yapılacakmış. Diyor ki, Topbaş; “Danıştay kararını dinlemem.”
Topbaş Danıştay ya da herhangi bir mahkemenin kararını niye dinlesin ki? Topbaş, Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinden değil mi? Partisinin Başkanı yargı kararlarını dinliyormu ki Topbaş dinlesin. Hem dinlerse parti disiplinini çiğnemiş olmaz mı? AKP’nin başı Recep Tayyip Erdoğan bütün Türkiye’nin gözünün içine baka baka yargıya duman attırmıyor mu? Şu 4-5 ay içinde yargı bunların elinde şamar oğlanına çevrilmedi mi? Bunlar değil mi üzerlerine gidecek yargı mensuplarını dağa taşa sürüp de yerlerine kendileri için olumlu karar verecekleri oturtanlar? Bu andan itibaren ağır suçlarla suçlanan pek çok kişi birer ikişer takipsizlik kararı alıp başkalarını şikayet etmek için sıraya girmediler mi? 17 Aralık Operasyonu sonrası yolsuzluk sanıkları olarak isimleri geçenler değil mi haklarında yargı kararlarını boşa düşürüp yavuz hırsız yerine geçenler?
Bekir Bozdağ Adalet Bakanı olarak nelere imza attı bizler bilmiyor muyuz? Üç ayrı müdahaleye imza attıktan sonra hakkında takipsizlik kararı nasıl verildi diye düşünüyorsunuz? Yolsuzluk ve rüşvet ağının merkezinde yer alan Reza Zarrab’ın da aralarında bulunduğu şikâyetçilerin başvurusuyla bir sürü polis ve savcı yerlerinden olup sürgün edilerek haklarında soruşturma başlatılmadı mı? Ne demişti eski İçişleri Bakanı Muammer Güler? “Reza Zarrab’ın önüne yatarım.” Bu sözü Muammer Güler söylemiş ama şimdi Muammer Güler’in bu sözünü AKP iktidarı yerine getiriyorsa bunda şaşılacak ne var ki? Ne derler? “Ayrımız gayrımız mı var.” İşte Muammer Güler’le AKP’nin bugünkü bakanlarının ayrıları gayrıları mı var?
İnsanda utanma arlanma olmazsa böyle olur işte. Adam kaynağını açıklayamadığı 4,5 milyon doları evinde ayakkabı kutuları içinde yakalatıyor, yok İmam Hatip yaptıracaktım da şuydu da buydu da diyerek zırvalamasına karşın iktidarın baskısıyla içerden alınıp paraları da bir güzel iade edildikten sonra görev yeri Halk Bankası Genel Müdürlüğü’nden Ziraat Bankası Yönetim Kurulu Üyesi olarak değişiyor, mızrak çuvala sığmadığı için de istifa ettirilerek unutturulmak için geri plana alınıyor. Böyle bir utanmazlığın siz herhangi bir ülkede yaşanabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Mecliste hakkında fezleke görüşülürken sözümona elinde 800 bin TL’lik “rüşvet saati"nin fatura ve garanti belgesini sallayarak oradakilere demediğini bırakmayan Zafer Çağlayan’ın bu sahte belgeler karşısında ne diyeceğini ya da bu suçlamaları nasıl savunacağını hiç düşündünüz mü? Biz düşündük. Nasıl olsa halk bu tür Alicengiz oyunlarının kahramanlarını tutuyor. Bu yüzden de Zafer Çağlayan nasıl olsa halkın gözünde halk kahramanı olarak yer aldıktan sonra başkalarına kumda oynamak düşmez mi?
Bir de şu İHH denilen ne olduğu belli kuruluşun yardım tırları Suriye uçakları tarafından vurulmuş ya, adamlar kuzu postuna bürünmüş konuşuyorlar. Neymiş efendim hiç insani yardım taşıyan tır vurulur muymuş? Bugüne kadar insani yardım tırları dediğiniz tırlarda Suriye’ye soktuğunuz silahlardan hiç söz ediyor musunuz? O silahlarla Suriye’de işlenen katliamların sayısından haberiniz var mı? Evet, her şeyi biliyorsunuz, her şeyden haberiniz var. Aklınızca Türkiye kamuoyunun aklıyla alay ederek zalimliğe ortaklığınızı gizlemek gibi bir ustalığınız var. Sizin bu ustalığınız başka türlü bastırılamayacağına göre Suriye’de vurur ne diyebilirsiniz ki? Ya da şöyle soralım size; hükümran bir ülkenin topraklarında tırlarınızın işin ne?
Ha bir de Suriye’de Türkmen Meclisi Başkanı mıymış ne, Faiz Amro demiş ki; MİT tırları gelmeseydi ölmüştük. Haklısınız Amro. Bugüne kadar Suriye’de böyle bir sorununuz yoktu, şimdi ise bulaşmadığınız pislik kalmadığı için elbette karşılığını görüyorsunuz. Bugün Türkiye’nin her kentine dağılan Suriye’lilerin çektiklerine bir bakın, onları Türkiye’nin yollarına kim düşürdü? Onları, Suriye topraklarından kopararak hangi vaadlerle kimler kandırdı acaba?
Son söz;
Eski İtalya Başbakanı Berlusconi vardı ya, aldığı ceza nedeniyle Alzaymırlı hastalara bakma cezası almış.
Biliyorsunuz Recep Tayyip Erdoğan’ın iyi arkadaşıydı.
Ne diyelim; eğer bu ülkede gün olur devran döner de Recep Tayyip Erdoğan da bir yaşlılar bakımevnide aynı cezaya çarptırılırsa doğrusu hiç mi hiç şaşırmayız.