UTANMAZLIĞI BÖYLESİ

Yazan: Turgut Koçak 30 Ağustos 2013

Yağcı ve yalaka basın goygoyculuğa başladı. Neymiş efendim; Suriye vurulacakmış. Eee niçin vurulacakmış? Kimyasal kullanılmışmış da bu yüzden Beşar Esad’a bir ders verilmesi gerekiyormuş. Ya işte böyle. Bütün bu goygoyculuk daha fazla insan nasıl katledilir üzerinedir ve de böyle bir katliam çok doğalmış gibi yapılmaktadır.

Bir kez şu kimyasal kullanılması sonucu yaşamını yitiren çoğu çocuk ve kadın olan beyaz kefenlere sarılmış kurbanlara bakalım bir. Bunların nasılsa hepsi biraraya toplanmış, çoğu yaşamını yitirmiş içlerinde cançekişenler de var. Düşünün ki gaz kullananlar bir de öldürdükleri kurbanlarını toplayıp beyaz kefene sardıktan sonra toplayacak kadar kendileri için bir tehlike olmadığını biliyorlar. Şu Halepçe’de gaz kullanılmasının arkasından ortaya çıkan manzaraya bakın, bir de buradaki manzaraya. Aralarında en küçük benzerlik var diyen varsa beri gelsin. Halepçe’de yaşamını yitirenler oraya, buraya uzanıp kalmış ve öylece ölüp gitmişlerdi. Üstelik bu kimyasaldan etkilenenler salt insanlar değil, bütün canlılardı. Oysa Suriye’deki gaz kullanıldı iddiasının ortaya çıkardığı manzara hiç de Halepçe’dekine benzemiyordu.

Hem ne garip değil mi sizce? BM’nin gözlemcileri Şam’a bu iş için geliyor, tam da Şam yönetimi böyle bir anı seçmiş ki, gaz kullandıkları tescillensin. Özetle bu gaz kullanma işi Suriye Devleti tarafından yapılmış değil. Daha önce çocukları nasıl hunharca katlettiklerini bildiğimiz; Recep Tayyip Erdoğan ve tayfasının desteklediği; El Nusracılar, El Kaideciler, Çeçen teröristler ve Müslüman Kardeşler kısaca ÖSO’cu olarak anılan insanlık düşmanları işlemiştir bu katliamı kesin.

BM bu konuyu incelemek için görevliler gönderiliyor ama bazı çevreler bunların raporunu bile beklemeyi gerekli görmüyorlar. Amerika müdahaleden söz eder etmez, bir sürü it sürüsü el ovuşturmaya başlıyor. Yok, bugün müdahale edilecek, yok yarın edilecek, bütün planlar yapıldı bile vb vb. Hayda Ahmet Davutoğlu Suudi Arabistan’a uçmuş. Orada bir orduyu doyuracak yemek sofrasında ne konuştularsa artık. Gerçekten de bazı insanlarda yüz mü yoktur nedir, bölgede çocuklar öldürülür, insanlar açlık çekerken bu zatı muhteremler Allah’ın seçkin kulları olarak tıkınıp duruyorlar işte. Bu Ahmet Davutoğlu denilen zat bir oraya bir buraya koşuyor. Emperyalist, gerici, insanlık düşmanı ülkelerin Dışişleri Bakanları ile telefon konuşması üstüne telefon konuşması yapıyor. Suriye’ye nasıl müdahale edilmesi gerektiği konusunda düşün alışverişinde bulunuyorlar. Keyifleri yerinde yani.

Ya başbakan? Adam dağ demiyor, taş demiyor sarılıyor telefona Suriye’nin işini bitirmek için destek arıyor kurttan, çakaldan. Trabzon’da Avni Aker Spor Salonu’na gidecek, belli ki işi var. Ancak onun aklı fikri başka yerde. Obama ile mi konuşsa, yoksa David William Donald Cameron’la mı konuşsa karıştırdığı oluyor. Böylesi büyük bir çaba içinde oluşunu nasıl açıklamalı bilinmez ama olağan bir durum olmadığı kesin.

Bir Başbakan düşünün ki, sözümona ölenlere gözyaşı döküyor. Aynı başbakan dönüp birilerini en gaddar şekilde katletmek için üstün teknolojik silahlarla Suriye’nin vurulması için her türlü tezgahın içinde. Dünya alem biliyor ki, en gaddar, en aklın hayalin almayacağı şekilde Suriye’de insanları katledenler kendisinin her türlü desteği verdiği kimseler. İşin bu noktasında Sayın Başbakan ne duyuyor, ne de görüyor. Bu ne anlama gelir derseniz açıktan açığa benim katilim iyidir anlamına gelir o kadar.

Eee yalaka basın, eee Sayın Başbakan, eee Ahmet Davutoğlu ve bilumum savaş çığırtkanlığı yapanlar, Amerika saldırıyı askıya mı aldı nedir? Şimdi ne olacak, onca koşuşturmanız ve yalan haberleriniz boşa mı gitti?

Yazık size çok yazık. Kalkmış bir de ülke yönettiğinizi sanıyorsunuz. Ülke topraklarını Amerikalılara üs olarak vermişsiniz, işte o üslerden birinden yani İncirlik Üssü’ndan uçaklar kalktı Irak’ı bombaladı yüzbinlerce Iraklı yaşamını yitirdi. Şimdi de bu üsten kalkacak uçaklarla Suriye vurulacak öyle mi? Nasıl da kendinize bir sıfat bulmuş ortalıkta dolaşıyorsunuz? Yüzsüzlüğün böylesine pes doğrusu. Oraya koşuştursanız ne olur, telefonu elinizden düşürmeseniz ne olur? Dün yalnız kaldığınız için bugünse emperyalist ortaklarla birlikte davrandığınız için onların emriyle hareket ettiğiniz söylenerek eleştirildiğinizi söyleyip yakınıyorsunuz. Ne yazık ki, yakınmak yerine doğruyu yapmak bir türlü aklınıza gelmiyor nedense.

Savaş istiyorsunuz, insanların kırılmasını istiyorsunuz sonra da kalkıp timsah gözyaşları dökerek halkı kandırmaya çalışıyorsunuz.

Sahi size kim inanır?

Kendiniz inanıyor musunuz acaba?