UNUTURSAK ÖLÜRÜZ

Yazan: Turgut Koçak 3 Kasım 2020

17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçti. O günlerde yaşanan acıların kaçımızda tortusu kaldı acaba? Diyelim ki kaldı, hangi iktidar İstanbul’un depremle ilgili hiçbir sorununu çözmemiş olarak karşımıza çıkar bir de üstüne üstlük kanal İstanbul gibi tehlikeler yaratacak sonuçları olan bir proje ile karşımıza çıkmaya cesaret edip salt rant için gözümüzün içine baka baka bizi kandırmaya çalışır da yine de ayakta kalmayı başarır hiç düşündünüz mü?

Gerçekler bu kadar açık olduğu halde AKP ve saray iktidarı nasıl olmaktadır da yine de bir güç olarak iktidarını koruyabilmektedir, bu iş de kim ya da kimlerin katkısı, iktidara soracak cesaret kaçımızda vardır hiç sorduk mu birbirimize?

Kurtarıcılar özveri ile çalışıyor. Ne yoruluyorlar ne de dur durak biliyorlar. Gösterilen özverilere bakıp seviniyoruz. Aslında bu sevinç başka bir sevinç. Çünkü hâlâ içimizde insanlık ölmemiş diye seviniyoruz. Enkaz altından bir canımız mı çıkarıldı, tek yürek olup alkışlarımızla o cana can olmaya çalışıyoruz. Bir insanımızın cansız bedeni mi çıkarıldı, yaprak gibi solup o canımızla birlikte bizim de canımız çıkıyor.

Kaçımızın elleri havada? Bir mucize olsun diye bekleşip dururken çaresizliğimiz de de ne çok benziyoruz birbirimize. Bir düşünün 3 yaşında Elif kızımızın kurtarıcısının parmağına yapışması mucizesi ile hepimizi saran sevinç dalgasının yarattığı iklimi anlayabiliyor muyuz acaba? Elif kızımızdan bir kare görüntü almak için nasıl da büyük bir çaba içindeyiz de bu yaşananların nedenini ne doğru dürüst anlıyor ne de kimdir bütün bunların suçlusu diye sorabiliyor muyuz? Niye bu kadar çabuk unuttuk sahi 1999 depremini? Şu an yaşadığımız İzmir depremini ne kadar tutabileceğiz belleğimizde acaba? Tuttuk diyelim bir daha böyle acılar yaşanmaması için yetkililerin numaralarını boşa çıkarmak gibi bir yüreklilik gösterecek miyiz dersiniz?

Evet, yeri geldi diğer gerçekleşen mucizelerden de söz ettik. Ama bir de isimlerini bile anmaktan korktuğumuz yitirdiklerimiz ne olacak peki? Onları ne kadar süre sonra bir daha anımsamayacak şekilde aklımızdan çıkarıp unutup gideceğiz ha ne kadar?

Buse kızımız can alıp can veriyor, Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ise şov peşinde. Canlarımızı kurtarmak için canla başla çalışanlar gözümüzün önünde. Halkın yardım için her özveriye hazır olduğu da bir gerçek. Bu gerçekler kadar salt kâr için binaların kolonlarını kesenleri de görüyoruz, çürük yapı yapanları da, bu yapılara olur veren yetkilileri de. Zemin çürükmüş, sağlammış yapı zemin gerçeğine uygun olarak inşa edilmeliymiş bunları da öğrendik hemen herkes gibi.

Bu son olsun kafasıyla kendi kendimize kaçıncı söz verişimiz anımsıyor muyuz? Ya deprem sonrası İzmirlileri suçlamak ahlaksızlığı gösteren adeta oh olsun dercesine mesajlar yazanlara ne söylersiniz? Depremi kıyametle karşılaştırıp, olanları ‘kıyamet alıştırması’ olarak yutturmak sevdasına düşenlere ne demeli acaba ha bunlara ne demeli?

Hele şu sözler akıldan nasıl çıkarılır sordunuz mu kendinize?

‘Ben kedi sesi çıkarayım siz köpekleri salın’ ‘Ağabey ne olur beni burada bırakmayın’

Ya annelerin ve babaların acılı bekleyişleri?

O kadar acı şeyler yaşamış olmalıyız ki belleğimiz daha fazla dayanamıyor. Aklımız yanıyor, belleğimiz siliniyor. Zamanla hesap sormak istediğimiz kimseler kimlerdir bir de bakmışız ki onu da unutup gitmişiz.

Ama bir şey var. Böyle unutup gidersek bilinmelidir ki kapitalizm bizleri daha çok öldürecek. Bilinmeli ki unutursak hep biz öleceğiz hep!