ÜNİVERSİTELERE BASKI AKP’YE HAYIR GETİRMEYECEK

Yazan: Turgut Koçak 8 Ocak 2021

Melih Bulu kariyeri AKP’de geçen bir profesör. Bugüne kadar adını sanını çok da duyan yok. İşte bu kişiyi ülkemizin en seçkin üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’ne Recep Tayyip Erdoğan yetkisini kullanarak üniversiteye rektör olarak atadı. Uzun süredir üniversitelerimizin AKP’lileştirilmesinin bir parçasıydı bu son atama ama gerek üniversitenin özelliği gerekse Melih Bulu’nun alanında bir özelliğini görmediğimiz için üstelik Boğaziçi Üniversitesi’nin içinden de değil tepeden bir atması yapıldı dolayısıyla da böylesi bir yaklaşım hemen pek çok çevrenin tepkisini çekti. Boğaziçi öğrenci ve akademisyenlerinin ise daha çok tepkisini çekti. Bu tepkileri azaltmak için Melih Bulu kimi popülist yaklaşımlarda bulunduysa da tepkiler azalamadı aksine daha da arttı. Bu duruma içerleyen iktidar çevreleri ve iktidarı destekleyenler de ağır saldırı ve suçlamalarda bulundular, bulunmaya da devam ediyorlar.

İktidarın kitabında demokratik tepki diye bir şey olamazdı. Olursa da bu tepkiyi gösterenler elbette karşılığını görürlerdi. Dolayısıyla da Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili ister üniversitenin kampüsünde ister başka yerlerde olsun polis iktidarca harekete geçirildi. Baskı şiddet, üniversite kapısına kelepçe vurmak, gece baskınlarıyla öğrencileri evlerinden toplamak olağanmış gibi uygulanmaya başladı. Gözaltılar yapıldı.

Yandaş gazete ve televizyonlarda ise Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleriyle, öğrencileriyle seçkin tabakalar olarak nitelendirilip halkın gözünden düşürülmeye çalışıldı. Böylece sanıldı ki yığınlar Üniversiteye ve öğrencilerine başka gözle bakar AKP ve saray iktidarı da halkın gözünde yeniden puan kazanır. Ancak gerçeklerin böyle olmadığı gece baskınlarıyla gözaltına almalarda ortaya çıktı. Öğrenciler gecekondulardan gözaltına alınmışlardı. Kaldı ki Boğaziçi Üniversitesi’nin akademisyenleri ve öğrencileri seçkin çevrelerden gelmiş olsalar ne yazardı değil mi? Önemli olan hak ve özgürlükleri ve eşitliği savunmak değil miydi? Ki durum daha çok bu merkezde olduğu için AKP ve saray iktidarı herkesi itibarsızlaştırarak çıkarına sonuçlar elde etmek istiyordu o kadar…

Gerçi YÖK, Melih Bulu’nun göreve atanmasının özellikleriyle birlikte yerinde olduğunu açıklasa da ağız birliği etmişçesine iktidar ve yandaşları saldırılarını sürdürseler de sonuç değişmedi. Hem yurt genelide hem de üniversite akademisyenleri ve öğrencileri arasında tepkiler çığ gibi büyüdü. Kimi yerlerde gösterilerin yasaklanması bile sonucu değiştirmedi.

Bu son atamaya tepkinin büyük olması iktidarı da şaşırmadı desek yalan olur. Daha önce de pek çok üniversiteye AKP’li rektör ve dekan ataması yapıldı. Bu atamalar genel bir susuşla karşılanarak sessiz kalındı. Bu yüzden de Boğaziçi Üniversitesi’nde de durum aynı olur düşüncesinde olduğu için iktidar çevreleri şimdilik baskıları yoğunlaştırmanın ötesinde bir şey yapamıyorlar ya da yapmıyorlar.

Oysa Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi gibi ülkemizin önemli üniversiteleri olan 20 kadar üniversite de rektörler AKP’nin ya eski milletvekillerinden ya da başka parti militanlarından seçilip atanmışlardı. Burada gözetilen ne akademik yeterlilik ne de işinin ehli olmak değildi. Olay sadece ve sadece AKP ve saraya bağlılık ölçüsünden ibaretti.

Bir ülke için üniversitelerinde öneminden bahsedecek değiliz elbette çok ama çok önemlidir. Ancak AKP ve saray iktidarı ile birlikte üniversitelerimizin ne hale getirildikleri de bütün çıplaklığı ile ortadadır. İktidar istiyor ki üniversiteler kendilerinin ya hık deyicisi olsunlar ya da susup otursunlar. Bir başka söyleyişle anlayış bu olduğu için AKP ve saray iktidarı da durumu kendi anlayışına göre düzenlemekte ötedenberi işlerlik kazanmış olan yol ve yöntemlerden uzak durmaktadırlar.

AKP ve saray iktidarı işbaşına geldiği günden bu yana üniversitelere ağır yaptırımlarda bulundu. Öğrenciler baskı altında tutuldu. Görevinin ehli akademisyenler bir bir yerlerinden uzaklaştırıldılar. KHK’larla sayısız akademisyen üniversitelerden kovuldu. Son olarak da Boğaziçi’nde kelepçeleme işlemiyle iktidarın üniversitelere nasıl baktığı apaçık belli oldu.

Evet, ülkemizde başka alanlarda olduğu gibi AKP ve saray iktidarının üniversitelere yönelik yaptırımları sonucu da üniversiteler soluksuz kaldı ve çürümeler yaşandı. Bütün bunlara karşın yine de üniversitelerin sesinin kısılmasının olanaklı olmadığı Boğaziçi Üniversitesi’yle bir kez daha ortaya çıktı ki demek ki neymiş?

En zor koşullarda bile umut çiçekleri açarmış.