UMUTTA VARDIR BAŞARI DA

Yazan: Turgut Koçak 27 Nisan 2020

Korona virüs beklenilen ya da beklenilmeyen bir salgındı diye söze başlamadan önce şunu açıkça söyleyebiliriz. Bu salgının ölçeğinin dünya çapında olması, hızla yayılması ve durup durmayacağının çok da bilinmiyor olmasından dolayıdır ki genelleyerek söylersek herkes büyük ölçüde panik içindedir. Başkalarının çok sevdiği sık sık yinelediği gibi korona virüs salgını kimsenin sınıfsal konumuna bakmadığını da iddialı bir şekilde söylüyor değiliz fakat bu durum hemen her kesimden insanı kapitalizmin geleceği ile ilgili olarak tartışmanın içine çekmiş olmasını da önemsemek gerekir diye düşünüyoruz.

Şurası iyi bilinmelidir ki salgın nedeniyle kapitalist dünya beklenmedik bir düzeye ulaşan ekonomik sarsıntılarla karşı karşıyadır. Bu konuda kapitalizmin kalbi sayılabilecek kimi kuruluşlar endişe verici inişlerden ve ekonomik yıkımdan söz ederlerken bizde bu durum tam tersi bir gidişi işaret ettiğine dair sözüm ona yetkililerden açıklamalar birbirini izlemektedir. Bizdekilere göre bu salgın gelip geçicidir, dünyanın hiçbir ülkesi bizim kadar çabuk ve etkili bir tedbir alamadığı gibi ekonomik alanda da bizim kadar başarılı olmuş değildir. Bu yüzden de bir, bilemediniz iki ay içinde bizde yaşam normale dönecektir benzeri açıklamalar sık sık yinelenip durmaktadır. Hani sorsak ne ekonomik tedbirler aldınız, Türkiye’deki ekonomik kayıplar ne düzeydedir, hangi sektörler belini doğrultamayacak hale gelmiştir diye bu muhteremlerin doyurucu yanıtları yoktur ama mangalda kül bırakmamak da bu çevrelerin işi haline gelmiştir. Bu yüzden de zaten bunların çok da ekonomi bilmeye gereksinimleri yoktur.

Avrupa Birliği, Amerika geçmişteki bunalımları da geride bıraktığına dair rakamlardan söz ederlerken, ekonomik düşüşün dibe vurduğu konusunda rakamlar ileri sürerlerken bizim hacıağalara göre ekonomimizin maşallahı var, işler nasıl olsa rayına girecektir. Oysa ülkemizin dışsatıma ve bağımlısı olduğu dışalıma gereksinimi tartışma götürmez bir gerçek iken bizde bu salgının çok da derin yaralar açmayacağını söylemek bize göre beyhude nafile namazları gibi bir şey olsa gerektir.

Kim ne söylerse söylesin bu krizin başka ülkelerde de hele ki bizim ülkemizde ağır faturası olacağı tartışmasızdır. Oysa AKP ve saray iktidarı bu faturayı kime keseceğini çoktan belirlemiştir bile. Bu durumda en ağır ekonomik, sosyal ve siyasal baskılarla karşılaşan kesimler sınıfsal tepkilerini de koyacakları bilinmeyen bir şey değildir ama grev, direniş, boykot, seçim vb. tepkilerini nasıl koyacaklarını tartışabiliriz. Çünkü bu tepkiler için bile örgütlü, yığınsal bir gücü oluşturmak gerekecektir. Düşünüldüğü gibi yığınlarda itiraz potansiyeli olsa bile bu potansiyeli harekete çevirecek ve yol gösterici bir hale gelmiş bir partiye gereksinim duyulacağı için işin nerelere varacağı bizlerce bilinmeyen bir şey değildir.

Bizim üzerinde durmak istediğimiz şey daha çok Türkiye’dir. Bu yüzden de bu mücadele bizde nasıl seyredecek ve egemen güçlere karşı koyacak bir gücü nasıl oluşturup şekillendireceğimiz sonuna kadar amacımıza bağlı kalmak koşuluyla en çok üzerinde durulması gereken konudur. “…diyalektik hiç bir şeyin altında kalmaz” diyen işçi sınıfının yüce öğretmeni Marks’ın sözleriyle altından kalkmaya çalışırsak işin kolayına kaçmış olacağız ki bu olsa olsa bir durum tespiti olabilir fakat sorunun çözümü için yeterli değildir. Yani söylemek istediğim şey değişimi gerçekleştirmek yolunda yapılacak eylemli işlerden söz ediyorum kısacası.

Bu son salgın yukarıda söylediğimiz gibi dünya çapındadır. Yarattığı ekonomik, sosyal ve siyasal bunalımlar da ülkelere göre daha ağır ya da daha hafif seyretmiş bile olsa unutulmamalıdır ki bu bir bunalımdır. Kapitalizmin tarihinde geçmişte yaşanılan tüm bunalımlarda nelere başvurduklarını bilmiyor değiliz. Yine aynı şeyler olacak, baskılar arttırılacak, yasaklar kat kat arttırılıp bu bunalımın yükünü taşımak istemeyenlerin üzerine acımasızca gidilecek. Buraya kadar şaşılacak bir şey yoktur fakat bu demek değildir ki sermaye güçleri her attıkları adımda başarılar kazanıp düzenlerini devam ettirebileceklerdir. Geçmişle ilgili olarak bugün zaman ve mekân farklılığı olsa bile sorunların üstesinde gelmek için sürdüreceğimiz mücadele ve çözüm yollarında da dün elimizde bulunan silahların tümü başarısız kaldı yenilerine başvurmayacaksak bu iş bitmiştir tespiti yapmanın da çok işimize yarayacağını hiç mi hiç sanmam. Dedim ya zaman ve mekân ve de içinde bulunduğumuz somut koşulları değerlendirerek ve eskisinin çok üstüne çıkarak savaşımızı sürdürebilir ve başarı kapılarını da aralayabiliriz.

Sık sık alışılmışı yinelemek eğer bize bir şey kazandırmıyorsa bazı alışılmışlıkları yineleyip çözüm yolu bulmuş gibi davranmanın da fazladan bir yararı yoktur. Örneğin; yönetenler yönetemiyor sözü son günlerde sık sık yinelenir oldu, bunun yanına bir de yönetilenler de yönetilmek istemiyor dediğimiz zaman işin yolunu bulduğumuz kanısına kapılmayalım. Çünkü yönetenler öyle ya da böyle bir şekilde yönetiyorlar, yönetilenler ise hoşnutsuzluklarını kahvehane mırıltıları şeklinde yükseltseler bile bu mırıltıların ne yazık ki bizim işimize yaradığı söylenemez ve hatta bıktırıcı bile olduğunu söyleyebiliriz. Evet, Marks; . “…diyalektik hiç bir şeyin altında kalmaz” derken haklıdır amma velakin bu sözü söylerken bir de her koşulda bulunması gereken yolların olduğunu da unutmamak gerekir.

Biliyorum ve görüyorum ki sol tarafta yani bizim mahalle dediğimiz tarafta bir umutsuzluk tablosunun açıkça görüldüğü yadsınamaz. Bununla birlikte şu korona virüs salgınının bile dünya çapında etkisi biz komünistler için de dünya çapında yürütülebilmesini olanaklı kılacağı bir ortam olduğu akıldan çıkarılmamalı, koşulları salt birilerinin dırdırcı ilentileriyle yok saymanın da gereksizliğini hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Bu yüzden de bir yandan umudumuzu besleyip büyütmenin diğer yandan da örgütlülüğümüzü nicel ve nitel olarak arttırmanın çabası içinde olmamız demek mücadelenin önünü açacağı gibi mırıltıları da eylemliliğe dönüştürebilme itici gücünü taşıdığını unutmamak en akıllı yoldur.

Sonuç olarak ne bugünkü kendi halimizden ne de bizim dışımızda kalan fakat iktidara muhalif unsurların yapıp edeceklerinden umutlu olmasak bile, yine de denenmesi ve yerine getirilmesi gereken mücadele biçimleri olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki o zaman başarılı olursan iyi de başarılı olamaz isek de söyleyeceğimiz çok şeylerimiz olacaktır inanın ki çok şeylerimiz…