TÜRKİYE NASIL YÖNETİLMEK İSTENİYOR?

Yazan: Turgut Koçak 16 Ekim 2020

Bugünlerde Anayasa’yı ve Anayasa Mahkemesi’ni çok konuşur olduk. Anayasa ile ilgili görüşlerimizi saklı tutarak Anayasa’nın bir maddesiyle ilgili kısımlarına değinmeyi yararlı görüyoruz.

Mevcut Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve Sosyal Hukuk Devleti olması gerekir değil mi?

Peki, ortada Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle bir yapısının olduğu söylenebilir mi?

Bence söylenemez.

Yaşadıklarımıza baktığımız zaman hukuk deseniz ara ki bulasın, laikliği ise iktidarın taktığı bile yok. İktidarın tutum ve davranışları yukarıdan aşağı tümden devletin yapısını dini bir devlet anlayışına dönüştürmek gibi bir hesabı vardır ve bunun için de atılmış adımlar ortadadır.

Bu söz bugün hem AKP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. “Demokrasi bir trendir inilmesi gereken durakta inilir.” Kim bu sözü nasıl anlar veya yorumlar bilemem ama bu sözlerin ne anlama geldiği bütün çıplaklığı ile ortadadır.

Demek ki neymiş, Erdoğan iktidara gelmek için demokrasiden olabildiğince yararlanacak, artık her şeyin kendilerinin koşullarına denk düştüğünü anladığı zaman ise demokrasiye de paydos denilecekmiş.

Bugün iktidardalar. En küçük demokratik istemlerin bile AKP ve saray iktidarınca nasıl önünün kapatıldığı görülmeyen, bilinmeyen bir şey olmadığına göre Türkiye Cumhuriyet’in demokratik bir Cumhuriyet olduğu söylenebilir mi?

Söylenemez.

Zaten bu iktidarın bu konuda attığı adımların hemen tümü de Türkiye işveren çevrelerince desteklenmiş, yeri geldiğinde de iktidara karşı akıl almaz koltuklar çıkılmıştır. Yine yeri geldiğinde de iktidarın hem de açıkça patronları nasıl koruyup kolladığına dair ettiği sözler hepimizce bilinmeyen şeyler değildi. Öyle ya patron para kazanması gerekir, patronun gereksinim duyduğu şey para kazanmaksa ki öyledir, o zaman patron demokrasiyi ne yapacak ki değil mi? Demokrasi dediğiniz mülk değil, kasalar dolusu para hiç değil bu yüzden de kapitalist sistemde biti kanlanan patronların demokrasiye ise hiç mi hiç gereksinmeleri yoktur. Onlar için bu düzen zaten demokrasidir çünkü istedikleri gibi kazanmakta, harcamakta ve yaşamaktadırlar.

Laikliğe gelince, egemen din anlayışını yığınlara kabul ettirip, bir de yığınların gözüne kül üfürdükten ve sömürü ve soygun düzenine karşı çıkmalarını din yolu ile engelleyebiliyorsan bundan âlâsı can sağlığı. O zaman başka türlü düşünen ve inananların varlığına ne hacet değil mi? Geçirirsin dinsel anlayışı yaşama, astığın astıktır, kestiğin kestiktir. Hem öyle laiklikte neymiş? Birisi kafasını mı kaldırdı şeriat der alırsın kellesini olur biter. Hem sonra birisi kalktı eşit yurttaşlık hakkı mı istedi. Bak burada duracaksın. Allah’tan siz daha mı iyisini biliyorsunuz, yoksulu yoksul, zengini zengin yaratırken sanki her şeye kadir olar Yüce Allah bunları mı düşünemez? Şükredecekken ve sabır edip acıyı bal eylemek gerekirken isyanda ne ola ki değil mi? Bunun için de kaldırırsın laikliği, getirirsin şeriatı ona göre yargıyı da oluşturdun mu iş tamamdır. Geriye istediğin gibi insanları doğramak kalır ki o da zaten şeriat düzeninde olur.

Bugün AKP ve saray iktidarına baktığımız zaman bu yönde hayli yol aldığını görürüz ve dış ilişkilerini de kimi İslam ülkeleriyle (Suudi Arabistan – Mısır gibi) yürütemese de ilişkilerinin bu anlayışı temel alarak yürüttüğü de bir gerçektir.

Gelelim Sosyal Devlet olgusuna; ülkede yaratılan zekât toplumu anlayışının sosyal devlet olgusu ile hiç mi hiçbir benzeşliği yoktur. Sosyal devlet bir yandan şu ya da bu nedenle yoksulluğa düşmüş olanların yanında olurken yığınlara iş bulmaktan tutun da eğitimine ve sağlık hizmetlerine kadar her yönde hakkı hukuku ve eşitliği gözeten bir devlet anlayışıdır. Bu devlet anlayışında devlet yurttaşına bırakalım torpili ve kayırmayı iş bulmak zorundadır.

Sosyal devlet anlayışında elbette yurttaşlar yarınlarından umutsuz hale getirilmezler. Elbette yurttaşlar yoksulluğun pençesine itilerek baş eğmeleri ve bir sağ iktidarın peşine takılması sağlanmaz. Bir başka deyişle sosyal devlet olgusu aynı zamanda kamusal devlet anlayışı ile örtüşür ki kimse kimsenin kölesi konumunda olamaz.

Hukuk herkes için gereklidir bu yüzden de devlet, yasa devleti değil, uluslararası normlara uygun hukuk devleti olmalıdır.

Bizim ülkemizde olup bitenlere baktığımız zaman ise ortada hukuk devleti olduğumuza dair ne doğru dürüst bir yargı kurumu bırakılmıştır ne de iktidarın etkisinden tamamıyla bağımsız bir yargıdan söz edebiliriz.

Dün yaşadıklarımız, bugün yaşıyor olduklarımız ve böyle giderse yarın yaşayacaklarımız tam anlamıyla iktidarın her istediğinin yerine getirildiği bir anlayıştır ki buna da hukuk devleti diyen varsa buyursun öne çıkıp konuşsun ki hukuk dersi neymiş bizler de onlara gösterelim.