Yazan: Turgut Koçak 8 Şubat 2012
Recep Tayyip Erdoğan da partisi de laik bir parti değil. Hoş zaten Anayasa Mahkemesi AKP’nin laiklik karşıtı bir odak haline geldiğini tespit etmişti ya, bunun da bir önemi yok zaten. Acaba aynı kanıtlara dayanarak şu andaki yapısı ile Anayasa Mahkemesi böyle bir karar alır mıydı, hiç sanmıyoruz. Kim ne söylerse söylesin dinci gericiliğin cumhuriyetle hesaplaşması cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar kesintisiz devam etmiştir. Dinci gericilik cumhuriyetle hesaplaşmada yenilgiye uğrayacağını iyi bildiği için dünyanın değişen koşullarını iyi değerlendirmiş, AKP, kuruluşundan iktidar koltuğuna oturduğu güne kadar uluslararası sermayenin gözdesi olarak tarih sahnesine çıkarılıvermiştir. Bu yüzden de, cumhuriyetle hesaplaşmak için emperyalist ABD’nin en güvendiği işbirlikçi iktidar olarak 10 yıldır iktidarını sürdürmekte, uluslararası sermayenin çıkarlarına ne uygun düşüyorsa; gerek ekonomik, gerekse politik kararları tartışmasız uygulamaktadır. Daha açık söylemek gerekirse ABD, AKP iktidarı ile oluşturduğu bu yakınlıktan büyük ölçüde kazançlı çıkarken, AKP iktidarı da cumhuriyetle hesaplaşma konusunda bir hayli yol almış sayılır.
Ortadoğu ülkelerine ABD ve emperyalistlerin yaptığı müdahaleyi incelersek demokratik bir ortamın doğmadığı aksine daha da teokratikleşen iktidarların birer ikişer işbaşına getirildiğini görürüz. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının bu gelişmelerde ortak paydalarını iyi görmek gerekiyor. Yani AKP iktidarı, emperyalist dünya ile kazandır kazan üstünden birliktelikler yürütüyor. Emperyalistlerin kazançları hem ekonomik hem de siyasi açıdan maddileşirken AKP iktidarının çıkarları da cumhuriyet karşıtlığı üzerinden kazanca dönüşüyor.
Recep Tayyip Erdoğan; dindar gençlik yetiştirmek üzerinden yeni bir balon daha patlattı. Onun bu çıkışını gündem değiştirmek olarak algılayanlar var. Ancak bizce Erdoğan’ın yeni çıkışı gündem değiştirmek olarak okunursa yanılgıya düşülmüş olur. Erdoğan ve partisinin hasletlerini bunlar gerçek dindar değildir, din tüccarlığı yapmaktadırlar diyerek bir algı değişikliği yaratmaya da hiç mi hiç gerek yoktur. Çünkü bu durumda gerçek dindarlığın ne olduğu konusunu konuşmamız gerekir ki, bugüne dek gerçek dindar olarak nitelenebilecek olanların nasıl bir şey olduklarını görmüş de değiliz. Gerçek dindarlık dediğimiz tanımlama bugün kimleri kapsamaktadır, bunlar Erdoğan ve arkadaşlarının sahte ve tüccar dinciliği karşısına hangi bağlamda varlık göstererek çıkmışlardır? Bölgemizde son on yıldır emperyalistlerin Müslümanlara karşı uyguladığı kırım politikasında bu gerçek dindarlar hangi dip bucağa saklanmışlardır ki, esamileri bile okunmamaktadır? İhsan Eliaçık ve benzeri düşünce sahiplerini tabi ki de sözünü ettiğimiz kesimlerden ayrı düşünmek ve ayrı yere koymak gerekiyor.
Recep Tayyip Erdoğan, Amerikalı yazarın açıklamasına çok kızdı ya yıldızlı pekiyi vereceğimiz bir açıklama yaptı. Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Yazar Paul Auster’in birlikte İsrail’de piknik yapmalarını önerdi. Gerçekten de bu tür değerlendirmelerin düzeysizliğine bakıp da hayıflanmamak elde değil. Kendisi İsrail’in korunması, İran, Rusya ve bölge ülkelerini tehdit etmek amacıyla Küreciğe füzesavar üssü kurulmasını gerçekleştirmiş, Mossad ya da CIA’dan alınan istihbaratla Uludere’de 34 yurttaşımızın uçaklarla bombalanarak katledilmesini sağlamış gidip İsrail’de piknik yapmıyor, pikniği yavuz hırsız örneğinde olduğu gibi başkalarına öneriyor. AKP iktidarı Türkiye için gerçekten de tehlikeli olmaya başlamıştır. Türkiye’nin başbakanı çıkıp “Humus’un hesabı sorulacak” diye açıklama yapamaz, yapmamalıdır da. Suriye konusunda izlediği politika akıllara durgunluk verecek ölçüde tehlikelidir ve de bu iktidarın bir an önce ülkemize ve bölgeye vereceği zararın önüne geçilmesi için demokratik bir şekilde iktidardan gönderilmesi gerekir.
Yazımızı bitirirken bir de BDP milletvekili Ahmet Tan’ın basın açıklamasına değinmekte yarar vardır. Suriye’deki durumun da değerlendirileceği Suriye’deki Kürt oluşumları Barzani Kuzey Irak’a çağırmıştır. Bu toplantıda neler konuşulacağını ve hangi yönde ortaklaşılacağını anlamak için Irak’ta ABD’nin işgalinde Barzani ve Talabani’nin oynadığı role bakmak yeter de artar bile. Yani Suriye’ye olası bir emperyalist işgal gerçekleşirse Suriye’deki Kürt örgütlere ne görev düşeceği konuşulacak ve siyaseten uygulanmaya konulacaktır. Yani Suriye’deki Kürtler bir kez daha emperyalistlerle işbirliği noktasından kazanç sağlayacaklarını düşünmektedirler. İşte bu gelişmelerin ışığında bir açıklama yapan BDP milletvekili Ahmet Tan, Beşar Esad’ı diktatör olarak ilan etmekte devrilmesi yönünde savlar ileri sürmektedir. Biz soruyoruz? Bu durumda AKP ile BDP’nin politikalarının farkı nedir? Her ikisi de emperyalistlerin çıkarına uygun sözler ettiğine göre biz sosyalistlerin bu tutuma karşı bir söyleyeceği olmamalı mıdır? Anlıyoruz, Ahmet Tan ve partisi emperyalistlerin Irak’ta gerçekleştirdikleri işgal ve katliam sonrasında tıpkı Irak’ta olduğu gibi bir kazanç elde edeceklerini düşünebilirler, doğrusu da öyle düşünmektedirler. Peki, AKP ne ummakta ve ne gibi bir kazanç elde edeceğini sanmaktadır? Bu son paragrafı okuyanlar, bizim Beşar Esad gibi bir diktatörü savunduğumuzu söyleyerek kurnazlık yapmaya yeltenebilirler.
Onlara aldırmıyoruz bile.
Çünkü açıkça söylüyoruz.
Emperyalizmin Suriye’ye yönelik saldırısında biz Suriye halkını ve Beşar Esad’ı destekliyoruz.
Şimdi siz söyleyin: Siz kimi destekliyorsunuz NİÇİN?