TÜRBAN NEYİ ÖRTÜYOR?

Yazan: Turgut Koçak 12 Ekim 2011

AKP iktidarı arka arkaya zamları bindirdi ya, türban tartışması da yeniden alevleniverdi. Konu hem meclisin hem de YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’nın gündemindeydi. Meclis’te kadın milletvekillerinin pantolon, ceket giymeleri serbestisi konuşulurken AKP’liler de fırsatı kaçırmayıp hemen kadın milletvekillerinin meclise türbanla girmelerinin de serbest olması gerektiğini dile getirdiler. MHP’liler durur mu, onlar zaten Anayasa Mahkemesi’nden dönen serbest edilmesi kararının arkasında olduklarını belirterek konuya maydanoz oluverdiler. Bilindiği gibi bu konu gündeme gelince CHP milletvekili Şafak Pavey’in adı da geçti. Bunun üzerine CHP milletvekili Şafak Pavey; “Benim teklifle ve önergeyle de ilgim yok. Protez bacağım benim bir gerçeğim ve bununla yaşayacak olan benim. Önergelerle ilgim olmadı. Bunun komisyonda değerlendirilmesini sonucunu hep beraber göreceğiz” dedi ve adının bir şekilde kullanılmasını doğru bulmadığın dile getirdi.

Bunlar olurken YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan durur mu? O da hemen ne olduğu çok iyi bilinen İlim Yayma Vakfı’nın Sabahattin Zaim Üniversitesi Akademik yılı ile Uluslararası Mehmet Akif Milli Birlik ve Bütünlük Sempozyumunun açılış töreninde türbanı kastederek; “30-35 civarında hocamızın hâlâ buna karşı duruşu var, onları yakından takip ediyoruz. Yakında bu mesele de hallolmuş olacak’’ diye konuşarak iktidarın üniversite üzerinde ne denli baskı kurduğunu ve üniversitelerin Yusuf Ziya Özcan’la birlikte umutsuz bir vaka haline geldiğini göstermiş oldu.

Şimdi gelelim bu türban olayına. Türban olayı bir kez daha niçin hortlatıldı? Bilindiği gibi AKP mecliste üç dönemdir ezici bir çoğunluğa sahip. Bu yüzden de yasalar değiştirdi, orduyu baştan aşağı kılıçtan geçirip muvazzaf emekli askerleri AKP hukuku ile Özel Yetkili Mahkemelerin önüne atıverdi. Yani tam anlamıyla iktidar olduğunu herkese bir güzel göstermiş oldu. Ancak böylesine belirgin gücüne karşın türban konusunu hep sürüncemede tutarak zaman zaman kullanmak üzere bir köşede bıraktı. İşine geldiğinde de ortaya atarak gündemin o yönde değişmesi için her yola başvurdu.

AKP’nin son zamları yurttaşlar açısından deprem etkisi yaparken, iktidar bu depremin sarsıntılarından bile habersiz görünerek yapılan zamları “güncelleme” olarak nitelendirdi ve zamların kimseye dokunmayacağını anlatmaya çalıştı. Oysa elektriğe ve doğalgaza gelen zamlar zaten yurttaşların belini bükmüş, yurttaşlar iğneden ipliğe bir zam furyasıyla yüzyüze gelivermişlerdi. Başbakanyardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Arınç ise dalga geçer gibi bu zamları öyle bir açıkladı ki, yurttaşların sanki omuzlarına yükün daniskası binmemiş de durumları daha da rahatlamış. Hani bir konuşmasında; M. Kemal’in bir fotoğrafını kastederek, “o fotoğraf orada durdukça hep aynı yere bakar” dedi ya, adam haklı. Kendileri öyle bir yerde duruyorlar ki, yoksulun, işsizin kısacası 70 milyon yurttaşın halinden anlamalarının olanağı yok. Bunlara Tanrı “yürü ya kulum” demiş, onlarda zenginlik yolunda o kadar çok yol katetmişler ki, bir elleri yağda bir elleri balda. Başka bir yaşam olabileceğini hemen unutuvermişler. Bir başka deyişle vicdanlarının üstüne türban karası kara bir şal örtüp “adam sende” aldırmazlığı bahçense atıvermişler kendilerini.

Zamlar gırla. Hukuk mukuk hak getire. Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay köstebek olup Deniz Feneri sanıklarına yönelik arama yapılacağını sanıklara bildirir. Bay Tayyip ülkeden ülkeye hoplayıp gezer. Obama’nın dediklerini ülkeye döner dönmez yerine getirmek için harekete geçer ve başta Suriye olmak üzere komşularımıza savaş tehdidi savurur durur. Meclisten bile geçirilmeyen kararla Küreciğe füzesavar üssü kurmak için Amerikalılar işe bile koyulur. Ergenekon davasının baştan sona düzmece suçlamalarla sürdürülmesi için özel bir çaba harcanır ve tutuklananlar aylarca yatıp yıllarını devirir. Yazılı ve görsel basın üzerine korkunç boyutlarda baskılar uygulanarak kimsi teslim alınır, teslim alınamayanlar ise cezaevlerine gönderilir. Ülke her gün yapay gündemlerle oyalanarak AKP’nin karanlığına gömülmek istenir. Durmadan suçlu yaratılarak kamuoyuna düşünme payı bile bırakılmaz. Suçlamaların maddi temele dayanıp dayanmadığı ise hiç mi hiç önemli değildir. Nasıl olsa elde öyle bir kirlenmiş medya vardır ki, suçlamaları gerçek gibi kamuoyuna pompalama görevlerini en iyi şekilde yerine getirirler.

Eğitim çökertilmiştir. Birisi çıkar öğrencilerin birbirlerine 1 metre yaklaşmasını taciz sayıp yasaklamaya kalkar. Bir diğeri benzer başka bir kararın kahramanı olarak ülkenin gündemine düşer. Kimi ilköğretim okullarında öğrenciler türbanla okula gelir kimsenin gıkı çıkmaz. Ülke ekonomisi çökmüşmüş, 15 milyon çalışandan sadece 6–7 yüz bini örgütlüymüş, (o da kağıt üzerinde) işçiler ve emekçiler haklarını almak için ne grev ne de toplusözleşme haklarını kullanabilirlermiş, öne çıkanlar olursa onların da kafasına vurulur ölümlerden ölüm beğenin denirmiş, parasız eğitim istedikleri için çocuklarımız 18 ay içerde tutulurlarmış, masum bir gösteriden polis marifetiyle olaylar çıkarılır, öğrenciler gözaltına alınıp illegal örgüt yaratılırmış. Mış oğlu mış kimin umurunda?

Mecliste hukukun sorunları çözeceğine inanan bir anamuhalefet partisi varmış ki, AKP bunları mumla arasa bulamazmış. Özet olarak söylersek; ülke batma noktasının eşiğine getirilip bırakılmış. AKP, emperyalist güçlerin dümen suyunda ülke emekçilerinin sıkıp suyunu çıkarırmış ne gam. Varsa da yoksa da türbanmış. Madem öyleymiş biz de sözümüzü türbanla bitirelim.

AKP iktidarı size söylüyoruz. Sayamayacağımız kadar çok suç dosyanız ve ayıplarınız kabarmış durumda. Bunları ne yapsanız kapatmanızın olanağı yok. 74 milyonun 50-60 milyonunu içeri de atamayacağınıza göre bu suçlarınızın ve ayıplarınızın altında kalacaksınız. Sık sık suçlarınızın ve ayıplarınızın üzerine türban örtmeye kalkmanızın da size bir yararı olmayacak.

Bunu da hiç ama hiç unutmayın olmaz mı?