Yazan: Turgut Koçak 8 Aralık 2020
Evet, yığınlar umutsuz görünüyor. Bu yüzden de ibre iktidarın yarattığı onca olumsuzluklara karşın bir türlü CHP’den yana değişir görünmüyor. Elbette bunun nedenlerinden birisi iktidarın her şeyi bırakıp CHP Genel Başkanı, milletvekilleri, il, ilçe başkanlarına kadar hedefe koymuş olmasının payı büyük büyük olmasına da asıl neden tabiki de bu değil. Asıl neden, yığınların CHP iktidara geldiğinde neyi yapabileceği neyi yapamayacağı konusunda kesinlik kazanmış bir düşüncelerinin olmayışında yatıyor.
Bir kez iktidarın izlediği politikalara baktığımız zaman bu politikaları olağan kabul etmenin hiç mi hiç olanağının kalmadığını görüyoruz. İktidar hemen hiçbir konuda ne sınır tanıyor, ne kendisi dışında kimsenin hakkının hukukunun olabileceğini düşünüyor ne de demokratik sınırlar içinde iktidar olarak işbaşında kalmak gibi bir düşüncesi var. Bu yüzden de yığınlar, iktidarın yapıp ettikleriyle ilgili başa çıkacak ve söylediklerini yaşama geçirecek bir iktidar aradığı için daha çok seçimini çok da belli etmek istemiyor.
Kuşkusuz partimiz Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin de içinde bulunduğu sol ve sosyalist kesimler her ne kadar yığınların önemli bir kesimince biliniyorsa da bu yapılar iktidar seçeneği olarak yığınlar tarafından görülmediği için yığınların gerçeğinde şimdilik bu partiler öne çıkamıyor. Zaman zaman dışa vursa da üstünde dişe dokunur şekilde durulduğu da yok. Belki bu görüntü süreç içinde sol ve sosyalist partilerin yarattığı demokrasi güçleri olarak birlikte davrandıklarını öne çıkardıkları ölçüde yığınların da gündemine girmeleri kaçınılmaz olacaktır ama şimdilik bu yönden gelişmelerden yüksek sesle üzülerek söylüyorum söz edemiyoruz.
Ayrıca bir önemli nokta daha var. Cumhur ittifakı tarafından sürekli olarak HDP sanki bu ülkede yüzde 13- 14 oy almamış gibi bir davranış sergileniyor. HDP’nin hak ve özgürlükleri savunmasının hiçbir değeri yokmuş gibi yoğun bir propaganda yürütülüyor. Dolayısı ile HDP ile oluşacak demokrasi güçlerinin birlikte davranmasının önü kesilmeye çalışılıyor. Bu oyuna hiçbir zaman gelmemek gerekiyor. Çünkü bu tarafta oluşacak demokrasi güçlerinin yüzde 15-16 gibi bir kesimi böylece etkisiz hale getirilmek isteniyor ki cumhur ittifakı da istediği gibi at oynatsın, toplumu terörize edip şoven duygular üzerinden siyasi sonuçlar elde etsin hesabı yapılıyor. Bu yüzden HDP’nin elinde bulunan 65 belediyeye kayyum atandı. İktidarın bu politikaları etkisizleştirilmediği sürece de ne yazık ki tehlike büyüyor ve dinci, gerici faşist bir iktidar varlığını güçlendirmek için saldırgan bir politika izliyor.
Oysa önceki gün HDP’nin 2021 yılı bütçesi nedeniyle yaptığı eleştirel konuşmalar iktidar cephesinde tüm halkımız adına gedikler açıp umutlar yaratıyor. Başka bir deyişle tüm demokrasi güçlerinin birlikte davranması yönünde yeni yeni umutlar yeşertiyor. Bu yüzden de daha kalıcı ve etkili güç birlikleri kurmanın yolları açılıyor.
Dünkü meclis konuşmalarında gördüklerimiz umut verici. Belki de ilk kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması da geniş kitleler üzerinde daha etkili oldu. Çünkü Kılıçdaroğlu iktidara öyle bir yüklendi ve neyin nasıl olması gerektiği üzerinde öyle etkili sözler etti ki yığınlar üzerinde bu konuşmanın da yeni yeni umutlar filizlendirdiğini anında gördük diyebilirim. İktidarın 18 yıllık iktidar serüveni sırasında neler yaptığını, ülkeyi ekonomik, sosyal, hukuk ve adalet yönünde nasıl boğduğunu dile getirdiği gibi hesap sorulacağını da bir ölçüde de olsa dillendirdiği için bu konuşmanın yankıları da geniş bir şekilde hissedildi. Deyim yerindeyse belki de CHP, şimdiye kadar yaptığının en yüreklisini bizzat genel başkanının ağzından dile getirerek ön açıcılık konusunda umut vermiş oldu.
Tam da bu konuşmalar yapılırken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın AKP’li ve MHP’li belediye meclis üyeleri karşısında yürekli davranışlar sergilemesi ve AKP ve MHP Belediye Meclis üyelerinin kaçarcasına salonu terk etmeleri sonucunda da Mansur Yavaş’ın sözlerini basın toplantısı olarak sürdürüp yolsuzlukları dile getirip savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını ve devamının da geleceğini söylemesi ayrı bir fırtına yarattı.
Aynı durum İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından da dile getirilince etki alanı daha da büyüdü ve tüm Türkiye’nin kulak kabarttığı bir olguya dönüştü. Aynı durum aşağı yukarı aynı saatlerde mecliste de Kılıçdaroğlu tarafından meclis kürsüsünden etkili bir şekilde söylenmesi etkiyi üçe katladı.
Sonuçta da Kılıçdaroğlu’nun konuşması iktidar olunduğunda nasıl bir yönetim istenildiği ile ilgili Anayasal değişiklikler de içinde topluma güven verici sonuçların doğmasını sağladı. Öyle ki Kılıçdaroğlu’nun meclisteki konuşması cumhurbaşkanlığı adaylığını bile gündeme getirdi ki kaldı ki zaten bu konuda Kılıçdaroğlu’nun düşüncesini zaten herkes biliyor. Parlamenter bir sisteme geçme, güçler ayrılığının yeniden yaşam bulması, hak ve özgürlüklerin üstündeki baskıların kaldırılması, hesap verilebilirlik anlayışının yeniden yürürlüğe sokulması, adaletli bir yönetimle birlikte liyakat sahiplerinin görev üstlenebileceği bir yönetimin uygulanması vb. şeyler ki bunlar bile toplumu kıpırdatmaya yetiyorsa toplumu daha ileri taşıyacak olan sömürü ve baskının olmadığı sosyalizm anlayışı kim bilir toplum katında ne denli yandaş bulacaktır bunu da yürüteceğimiz doğru politikalarla kanıtlayacağız diyorum, sırası geldikçe de bu konuda dile getireceklerimi devam ettireceğim.