Yazan: Turgut Koçak 14 Eylül 2014
10 Eylül 1920 tarihinde Mustafa Suphi ve arkadaşlarınca kurulan Türkiye Komünist Partisi’ni (TKP) komünistler kendi tarihleri olarak kabul eder ve sahiplenirler. Doğrudur bu tarih eksiğiyle fazlasıyla bizim tarihimizdir. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) olarak hiçbir kaygıya düşmeksizin bu tarihi tarihimiz kabul ettiğimiz ve sahiplendiğimiz için partimizin tüzüğünde bu konuya şöyle yer verdik.
“Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) GELENEK BİZİZ GELECEK DE BİZ OLACAĞIZ, belgisinden yola çıkarak 10 Eylül 1920’de Mustafa Suphi ve arkadaşlarınca kurulan Türkiye Komünist Partisi’ni (TKP), Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) ve Türkiye Devrimci Savaşım sürecini eleştirel bir yaklaşımla bir bütünlük içinde benimser.”
Yukarıdaki yaklaşımı partimizin tüzüğünün 2. Maddesi haline getirişimizin anlamı bizce oldukça önemlidir. TSİP yeniden açık siyasal yaşama geçtiği 3 Ocak 1993 tarihli Genel Kurulu’nda bu tüzük maddesi oy birliği ile kabul edilmiştir. Önemlidir diyoruz çünkü kimi politik çevreler Türkiye komünistlerinin tarihini her ne hikmetse kendileriyle başlatmayı bir hüner saymışlar, onca verilen kavgayı ve ödenen bedelleri ise görmezden gelmişlerdir. Oysa komünistler kendi tarihleri içinde, olumlu ve iyi şeyleri sahiplendikleri gibi olumsuzluklarını ve başarısızlıklarını da sahiplenmelidirler. Çünkü ancak o zaman komünistlerin mücadele içinde hatalarını görmeleri ve bir daha bu hatalara düşmemek için ders çıkarmaları olasıdır. Örgütler hiç kuşku yok ki, bir tarihi sahiplenirlerken mümkün olduğu kadar öznelliklerini öne çıkarmamalı ve yaşanılan tarihi nesnel bir yaklaşımla ele alarak geçmişte mücadele vermiş olan yiğit komünistleri anmadan geçmemelidir.
Dikkat edilirse TSİP; bir yandan TKP tarihini kendi tarihi olarak kabul ederken öte yandan da TİP ve Türkiye Devrimci Savaşım sürecini de bir kenara atmamakta eleştirel bir yaklaşımla bir bütünlük içinde benimsediğini söylemektedir. Buradaki tılsımlı söz bizce eleştirel bir yaklaşımla bir bütünlük içinde benimser denmesinde yatmaktadır. Çünkü işin kolayına kaçmak başarıların sahiplenilmesi, eleştirilecek yanlarınsa sahiplenilmemiş oluşudur. Dolayısı ile sözünü ettiğimiz tarihi TSİP kendi tarihi saydığı için eleştiri oklarını bir anlamda kendisine çevirmekten kaçınmamaktadır.
Bir söz vardır, “ölülerin arkasından konuşulmaz” diye. Daha başka sözleri de buraya alalım çünkü aşağıda dile getireceğimiz görüşler bu saptamalarımıza anlam kazandıracaktır. Ne derler; “kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur.” Kendi tarihimize eğilirken elbette mazoşist bir yaklaşım göstermemiz gerekmiyor.
Ancak Cumhuriyet tarihi boyunca onca başarısızlığa imza atılmış olmasının da doğru konuşulup doğru değerlendirilmesinde bir zorunluluk olduğu da bir gerçektir.
Böylesine kapsamlı bir konunun elbette çok yönlü olarak irdelenmesi ve dile getirilmesi sayfalarca yer alacaktır. Bu yüzden de daha vurucu olan ana noktalara değinmek yerinde olacaktır.
Bir kez, Türkiye Komünist Partisi (TKP) kuruluşu ile birlikte en büyük saldırılarla karşılaşmış bir partidir. Ancak öteki pek çok ülkelerin komünist partisi de benzer saldırılarla karşılaşmış ancak daha büyük kavgalar örgütlemiş ve de öyle zamanlar olmuştur ki, ülkelerinde birer iktidar seçeneği haline gelmişlerdir. Aynı partiler devamında ise arkasını getirememişler bugünkü sıradan partiler haline dönüşmüşlerdir. Bize göre TKP’nin en önemli handikaplarından birisi sistem tarafından likidasyona uğramaları, bu yüzden de kadrolarını koruyamayarak kadrolarını Kemalist yapıya kaptırmalarıdır. Devamında gelen tutuklamalar ise öncü kadroların arasında derin yarıklar oluşturmuş ve öznellikleri aşılamaz bir şekilde derinleştirmiştir. Denilebilir ki, salt bu yüzden parti birliği zora düşmüş, hem parti birliği hem de parti sürekliliği devam ettirilememiştir. Bu andan başlayarak komünist hareketin başka başka kanallardan akması kaçınılmaz olmuştur. Devamında ise merkezi denetimin dışına çıkan birçok sol ve sosyalist partiler kurulmuştur. TİP’te bu partilerden birisidir ama ötekilerine göre Türkiye sosyalist hareketine önemli katkılar getirdiği ve sosyalizm mücadelesine hatırı sayılır bir kanal açtığı için konuşulmayı hak etmiş bir partidir.
Eğer TİP, sosyalistlerin legal bir partisi olarak düşünülseydi; en eski ve eski tüfekler tarafından bombardıman altına alınıp sanki sosyalizme ve TKP’ye karşı kurulmuş bir örgüt gibi görülmeseydi 1960’lı yılların ortasından itibaren sosyalistlerin önemli başarılara imza atmaları mümkün olabilirdi. Böyle yaklaşılmadı. TİP sanki TKP’ye karşı kurulmuş bir örgütmüş gibi kabul edilip TİP’e karşı kılıçlar çekildi. Yine TKP içinde olmayıp da orada burada bulunan öteki komünistlerin davranışı da farklı olmadı. Onlarda TİP’i ateş altına aldılar. 1960’ların ortasında ortaya çıkmış olan birikim özellikle gençlikte dağıtılarak TİP güçten düşürüldü. Sağa sola savrulan gençlik süreç içerisinde öyle bir kavganın içine itildi ki, bunlara yol gösteren eski tüfeklerin hiçbirinin gençler için söyleyecekleri bir tek şey kalmadı. Bu çevreler tarafından doğrudan kavganın içine sürülen gençler neredeyse biçildiler. 1970’li yılların ortasından itibaren canlanan bir sürü yapılar oldu.
Sola ve sosyalizme 1990’lara doğru uluslararası öyle bir saldırı oldu ki, bu saldırı sol yapılara liberalizm olarak yansıdı. Sözünü ettiğimiz yapıların öne çıkmış yöneticileri eliyle yeni yeni örgütlenme biçimleri gündeme getirilip getirilmekle kalmadı örgütlendi de. Yani sözün özeti bu likidasyonda sosyalist yapılar için yıkıcı oldu. TSİP olarak tam da bu tarihlerde açıktan açığa bu likidasyona karşı kavga veren tek örgüttük dersek abartmış olmayız. Tabi haklarını yememek gerek bazı dergi çevrelerini de saymak gerekiyor.
Yani işi özü şudur. TKP tarihi ve öteki Türkiye Devrimci tarihine damgasını vurmuş olan yapıların tarihi bizim tarihimizdir. TSİP olarak tüzük maddemize aldığımız gibi bu tarihi ancak ve ancak Türkiye Komünist Partisi’ni (TKP), Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) ve Türkiye Devrimci Savaşım sürecini eleştirel bir yaklaşımla bir bütünlük içinde benimsemiş olmak koşuluyla. Niye mi? “Ölülerin arkasından konuşulmaz”, “Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur” biçiminde bir benimsemeyi asla içimize sindiremediğimiz için…
Türkiye Komünist Partisi (TKP) 94 yaşında, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) 40. Kimse sanmasın ki bizler eskiliğe övgüler düzüyoruz.
O günden bugüne aramıza katılan o kadar çok genç var ki ve de olacak ki, komünistler asla eskimeyecekler. Hep genç, hep yarını şimdiden kuranlar olarak kalacaklardır.
Şan olsun Türkiye Komünist Partisi’ne!
Şan olsun o tarihi bütünlük içinde ve eleştirel bir yaklaşımla benimseyen Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ne!