TEK KURTULUŞ SEÇENEĞİ SOSYALİZM

Yazan: Turgut Koçak 8 Şubat 2012

Sistem partilerinin tamamı iflas etmiş durumda. Kim ki, sosyalizmi amaçlamamıştır o partinin geleceği söz konusu olamaz. 12 Eylül 1980 faşist darbesini gerçekleştirenlere baktığımız zaman bunların uluslararası sermayenin isteği üzerine darbe gerçekleştiklerini apaçık görürüz. Darbenin hemen arkasından yürürlüğe giren ekonomik ve politik kararlar bu gerçeği apaçık göstermektedir. 1982 Anayasası da sözünü ettiğimiz anlayışın ürünü olarak onca değişikliğe karşın, bugüne o günün damgasını vurmaya devam etmektedir. Yapılan değişikliklere baktığımız zaman hemen hepsinin öze değin bir iyileştirme getirmediği gibi aksine egemenlerin egemenliği daha da güçlendirilmiş olarak karşımıza çıkar.

12 Eylül faşist darbesini gerçekleştirenlerin arkasından iktidara gelen partinin Turgut Özal’ın partisi olması bizi hiç şaşırtmadı. Çünkü Turgut Özal emperyalist dünyanın başı ABD’ye tanıdığımız günden beri bağlı bir politikacıydı. Bu yüzden de arkasına uluslararası sermayenin desteğini de alarak iktidar oldu. Onun dönemi vurgunların, talanların gırıla gittiği bir dönem olup, kimin elinde ne varsa bankerler ve bankacılık yoluyla bağırta bağırta alındığı bir dönem olarak kalmamış, yoksulluk neredeyse arşı âlâya çıkmıştır. Siyaseten ülke bağımsızlığı yok edilerek, Türkiye ABD emperyalistlerinin her dediğini ikiletmeyen bir ülke haline gelmiştir. Birinci Körfez Savaşı sırasında Turgut Özal’ın Amerika çıkarına izlediği politikayı unutmamızın olanağı yoktur.

Bu gerçeklere değiniyoruz çünkü 10 yıldır işbaşında olan AKP iktidarını doğru anlamak istiyorsak geçmişi de iyi bilmemiz gerekir. Özal emperyalizmin işbirlikçisiydi, Recep Tayyip Erdoğan da öyle. Özal, özelleştirmeciydi, Recep Tayyip Erdoğan da öyle. Özal, Ortadoğu halklarına karşı Amerikan saldırganlığının yanındaydı, Recep Tayyip Erdoğan da yanında. Özal, Waşinton’u gerek telefon konuşmalarıyla, gerekse ziyaretleriyle Kâbe haline getirmişti, Recep Tayyip Erdoğan da öyle. Özal, orduyu tiye almak için şortla denetim yapan insandı, Recep Tayyip Erdoğan ise orduyu tam siper yatırmış siperden başını uzatanları ise Silivri’ye göndermiştir. Erdoğan’ın Silivri’ye gönderme girişiminde her ne kadar “darbe” yapacakları gerekçeyse de bunun doğru olmadığı bilinen bir gerçektir. Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan ikilisinin birbirlerine benzeyen yanları çok olduğu için Özal doğal olarak Erdoğan tarafından sahiplenilmektedir.

İki politikacı tipi Türkiye’yi her anlamda dışa bağımlı hale getirmiş olup, bugün ülkemizde geniş halk yığınlarının içine düşürüldükleri yoksulluğun nedeni de izlenen ekonomik politikalar olmuştur. Türkiye ekonomisi Özal ve Erdoğan döneminde yabancıların kontrolüne geçmiş, özelleştirmeler yoluyla Türkiye’nin kamu kurum ve kuruluşları emperyalistlere satılmışlardır. Bugün hangi taşı kaldırsanız altından yabancı ortaklıkları ya da doğrudan yabancı sermaye güçleri çıkmaktadır. Doğal olarak bir ülkenin varlıkları iktidar tarafından yabancılara peşkeş çekilirse; birileri bu peşkeş çekmekten palazlanacak, halk ise açık ara yoksullaşacaktır. Recep Tayyip Erdoğan iktidarında yaşananlar bundan ibarettir. Ekonomik olarak bunca sıkıntıya düşürülen halkımız başına örülen çorabı kabul etmeyecekler, hak istemleri için sokağa döküleceklerdir. AKP iktidarı bu gerçeği iyi bildiği için en küçük hak isteminde bulunanların üzerine güvenlik güçlerini sürmekte sindirme politikasını sonuna kadar kullanmaktadır. En basit gösterilere katılanlar ya da yurttaşlar için hak olan gösteri ve yürüyüş hakkını kullananlar için şaşırtıcı cezalar verilmesinin de nedeni budur. Bugün içinde yaşadığımız koşulların bu denli olumsuz hale gelmesi bir rastlantı değildir. Çünkü Türkiye işbirlikçi kapitalist sisteminin halkımıza verebileceği hiç mi hiçbir şey kalmamıştır. Kapitalizm uluslararası ölçekte kriz içindedir. Kapitalist/emperyalist sistem bu krizini ise emekçiler üstünden çözmeye kalkmakta ortaya çıkan faturaları emekçilerin sırtına yüklemektedir. Bugün sistem partilerinin hiçbirinin amacı kapitalist sömürüyü ortadan kaldırmak değildir. Bu yüzden de başta iktidar partisi AKP olmak üzere, bütün sistem partilerinin halka verebilecekleri bir şey yoktur. Bu yüzden de geleceğin partileri olarak varlıklarını sürdürmeleri olanaksızdır. Son 30 yıldır kurulup tarih sahnesinden kapatılmak yoluyla değil, kendilerini kapatarak yok olmalarının nedeni de budur. AKP, bugün iktidardadır. İktidarda olmanın nimetlerini paylaşmakta olduğu için oy oranı yüksek ve de güçlü bir parti olarak görünmektedir. AKP iktidardan düştüğü gün bilinmelidir ki, varlığını sürdüremeyecektir.

Sözün özü kapitalizm geniş halk yığınları açısından sömürüdür, zulümdür.

Sosyalizm ise sömürü ve zulmün olmadığı bir sistemdir.

Bu yüzden de kapitalizmi savunan partilerin geleceği yoktur.

Gelecek nasıl sosyalizmse, partimiz de iktidarı amaçlayan sosyalist bir parti olarak; geleceğe damgasını vuracak olan öznedir.