Yazan: Turgut Koçak 29 Temmuz 2021
Dinci, gerici ve faşist bir anlayışın ülkemizi soluk alamaz hale getirdiğini hepimiz açıkça görüyoruz. Geçmişten bugüne kimi zaman üst perdeden kimi zaman daha hafif seyreden etnik ve inanç üzerinden yürütülen politikaların parsasını hep yukarıda belirttiğim sağ iktidarlar topladı. Irkçılık hortlatılıp başka etnik kökenden gelenler aşağılanıp horlandı. Siyasallaştırılan İslam diyebiliriz ki neredeyse herkesin tepesine çullanmak için bir heyulaya dönüştü. Çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğu topluma dayatmak için sağ iktidarlar Anayasa değişikliği üstüne anayasa değişikliği yaptılar. Kapitalizm böylece en güçlü iki silahı atom tahribatıyla kullanarak yığınların kanını emdi canlarını aldı. İstendi ki kimsenin aklına sınıfsal gerçeklikler düşmesin, kimse bu yoldan giderek sömürücülerin tatlı canına zarar vermesinler.
Aklınıza gelmeyecek konulara bile etnik köken ve inanç penceresinden bakıldığı için toplumda hız kesmeksizin düşmanlıklar körükleniyor. Durum bu olunca da azıtanlar azıttıkları ile kalmıyor hemen her konuda bir şeyler söyleyerek toplum için bir tehdit aracına dönüşüyorlar. Bir düşünün Tokyo’ya Dünya olimpiyatları için gitmiş olan başarılı A Milli Kadın Voleybol Takım’ımız bile hedef tahtasına konularak kırılacak parmaklardan söz ediliyor. Neymiş şöyle giyinmişlermiş, böyle giyinmişlermiş. Adamlar işi iyice azıtıp cinsiyet üzerinden öyle düşmanca sözler ediyorlar ki karşı tepki de gecikmiyor elbette.
Sorunlar çok fakat kimse sorunların üstüne gitmesin isteniyor. Çünkü eğer sorunların üstüne gidilirse bu yaygaraları koparanlar da biliyor ki hoşafın yağı kesilecek, vurguncuların vurgun düzeni tıpış tıpış yürütülemeyecek. Zaman zaman konu üzerinde sosyalistlerin dışında söz söyleyenler de yok değil fakat söyledikleri ile davranış bütünlükleri olmadığı için sözler tumturaklı bir şekilde sadece söylenmiş oluyor.
Böyle olunca da en gerici, en şoven, en sömürücü kesimler borularını öttürmeye devam ediyorlar. Kapitalizm zaten bu işin mastırını yapmış, kimi kime takacağın, kimin soluğunu kiminle keseceğini iyi bildiği için yeri geldiğinde de tatlı ılık sözlerle liberal rüzgârlar üfürüp ortalığı serinletmek çabasına düşüyorsa da sorunun kralı onlarda.
Kapitalizm insanların kafasını karıştırmak için bir sürü sorun ortaya dökebilir. Sizler buraya yoğunlaştığınızda da bir de bakarsınız ki atı alan Üsküdar’ı geçmiş, sizler boşu boşuna enerji harcarken üstünüze kafesin kapağı kapanıvermiş. Evet, yaşadığımız her ne varsa bunlara neden olan tayin edici bir durum da var. Kapitalizmin sorun üstüne sorun ürettiği bir gerçek ancak sizler daha birisiyle uğraşıp yol bile almamışken bir de bakar görürsünüz ki önünüze bir sürü sorun yumağı kürelenivermiş. Öyleyse sorunlarla uğraşırken göz ardı etmememiz gereken şey sömürü düzeninin ta kendisidir. Bunu doğru anlamak için de olay ve olgulara sınıfsal pencereden bakılması gerekir ve bizlerin asıl pusulası da budur.
A Milli Kadın Voleybol Takım’ımız Tokyo’da zafer kazanmış kazanmamış gericilerin derdi mi? Onlar karanlık düzenlerinin peşindeler. Bu yüzden de kızlarımıza bir akademisyen şunları diyebilmekte. “İslâmın kızı! Sen oyun alanlarının değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayânın, edebin sultanısın. Sen ‘burnunu göstermekten utanan’ anaların evladısın. Ekranlara ve sakallı ağabeylerinin popüler kültürün kurbanlarına ‘sultan’ demesine aldanmayasın! Umudumuz da, duamız da sensin.”
Bu sözleri söyleyenler sırtlarını kime dayamışlar peki? AKP ve saray iktidarı kadar ırkçı, dinci ve sömürü çarkının tıkır tıkır dönmesini isteyen iktidara tabi ki de. Bu sözleri söyleyenler ve benzer tartışmalarla ortaya atılanlar neyin peşin delerdir sizce? Bu tartışmalarla hedef seçilen kadınlarımızın susup oturmalarını hedefleyen anlayış kim ya da kimlere hizmet ediyor dersiniz?
Uzatmayalım kapitalizm havada uçan kuşa, denizdeki balığa, yeşile, maviye her şeye düşman. Kısacası insana düşman. İşte bu yüzden her bir şeyi kullanıyor. Bunları da kimi zaman etnisite üzerinden kimi zaman da inanç üzerinden yapıyor. Şimdi Taliban sizce sanata niye düşman, niye kaçırdığı performans sanatçısına önce işkence yapıp sonra neden boğazını keserek öldürüyor? Çünkü sanata düşman. O sanatçı ne yapıyormuş peki? İnsanları güldürüyormuş? Bakın görün bu tür din yobazlıkları insanların gülmesine düşman. Kullanmak ve egemenliğini sürdürmek için başka etnik kökenden olanlara da düşman.
Şu coğrafyamıza bir bakın! İslam ülkelerinin yaşadıklarını zahmet edip bir gözden geçirin. Neden toplum sürekli olarak Taliban’la, Müslüman Kardeşler Örgütü’yle, IŞİD, El Kaide, El Nusra vb. yapılarla düzenlenmek isteniyor? Bu bir yazgı mı? Yazgı ise bu yazgıyı kim yazmış? Değil de yaşananlar da ortada işte. Bu örgütler kim ya da kimlerin eliyle kurulmuş? Kapitalist/emperyalist başkentlerde kotarılan bu ince siyaset mi İslam adına hüküm verecek olan? Bu örgütler veya bu örgütlere yakın olanlar mı ahkâm kesip kapitalist/emperyalist sistemin bekçiliğine soyunacaklar, bizler de bütün bunları sineye çekeceğiz öyle mi?
Eğer pusulamız sınıf pusulası değilse, kurgularımız popüler kültürün bir parçası haline dönüşmüşse, düşmanla savaşmak yerine yel değirmenleriyle savaşıyorsak ne demokrasi mücadelesini anlarız ne de sistemin biz çekmek istediği alanın tehlikelerini fark ederiz. İşte bu yüzden cilalı sözlerden de uzak duracağız, bilim dışında hareket edilmesine de karşı çıkacağız.
Belki o zaman sömürücünün de, yobazın da, ırkçının da soluğunun rüzgârı sonsuza kadar kesilmiş olur.