Yazan: Turgut Koçak 29 Mart 2015
Ne olmuş? Parlamento bekleme odasına alınmış. Eee, parlamento bekleme odasına alındıysa hükümete ne olmuştur o zaman? Hükümet’te Recep Tayyip Erdoğan’la TBMM arasında iki cami arasında binamaz hesabı dımdızlak ortada kalıvermiş.
İşin esprisi bir yana biri ihtilal falan yaptı da yoksa bizim haberimiz mi yok? Malum parlamentonun bekleme odasına alındığı zamanlar olmuştur ama bu da faşist bir darbe sonrasına rastlar. Bu yaklaşım Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğuna göre; parlamentoyu kimin ya da kimlerin bekleme odasına aldığını da sözü geçen muhterem açıklamak zorundadır. Yoksa her önüne gelen birisi çıkıp böyle bir şey yaparsa ipin ucu da kaçmış olur ki, böylesi girişimler TCK’da ağır suç kapsamına girer.
Bizlerin aklından hiç çıkmaz. Solcular bugüne kadar her yargı önüne çıkarıldıklarında Anayasayı tebdil, tağyir ve ilgaya, parlamentonun ve hükümetin görevini kısmen veya tamamen yapamaz hale getirmeye teşebbüsten yargı önüne çıkarılmışlar ve bu yönde pek çok sol ve sosyalist görüşlü arkadaşlarımız da ağır cezalara çarptırılmışlardır. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bu nedenle asılarak idam edilmişlerdir. Daha başka solcu ve sosyalist arkadaşlarımız da aynı suçlamalara maruz kalarak ya canlarından olmuşlar ya da çok ağır cezalar çekmişlerdir.
Gerçekten de bizim ülkemizde her şey şaka gibi. Recep Tayyip Erdoğan parlamenter sistemi ve dolayısı ile hükümeti bekleme odasına alıyor zatı muhtereme kimse tebdil, yağyir, ilga, parlamento ve hükümetin görevini kısmen veya tamamen yapamaz hale getirmenin karşılığının ne olması gerektiğini anımsatmıyor bile. Geçmiş dönemlerde solcular belirttiğimiz şekilde yargı önüne çıkarılıp ağır cezalar alırlarken, Turgut Özal, “Anayasayı bir kez delmekten bir şey olmaz” diyebiliyordu.
Tuhaf ülkeyiz vessalam. AKP iktidara geldikten sonra ilk yaptıkları şey yargıyı adım adım ele geçirmek oldu. Arkasından ise; yargının işleyişi baştan aşağı değiştirilerek, gerektiğinde zorla iktidarın istediği yönde davranması için ne yapılması gerekiyorsa yapıldı. Yargı aşamasında yargıç değiştirmekten tutun da doğal yargıç işleyişi bile bir kalemde silinip atılabildi, yerlerine ise Adalet Bakanlığı’nın tasarruf ve baskılarıyla başkaları getirildi. Dolayısıyla aynı konuda birbirinin tamamıyla zıddı kararlar verilerek AKP iktidarına işin ucunun dokunmasının önü kesildi.
17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonu bunlardan biridir. Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek öldürülmesi olayında olduğu gibi “güvenlik” gerekçe gösterilerek duruşmaların yapılması Kayseri’ye taşınabildi. Bu konuda daha pek çok örnek vermemiz olasıdır.
Şimdi kalkmış Kaç/ak sarayda oturan zatı muhterem bekleme odasından söz ediyor. Esasına bakılırsa AKP iktidarı ile birlikte o kadar çok şey bekleme odasına alındı ki, işte bu yüzden iş öyle bir noktaya geldi ki, çark dönemez oldu.
Ekonomi güme giderken, geniş halk yığınlarının sırtına vurulan yük daha da ağırlaştırıldı. İşçilerin hakları sanki bu ülkede hiç hak hukuk yokmuşçasına kolaylıkla çiğnenebildi, çiğneniyor. Somada kömür ocağında ölüp giden işçilere yapılan muamele ortada. İşten çıkarılıp daha sonra işe alnmak için işverenin işçilere tazminatlardan vazgeçerseniz girin işe başlayın yok vazgeçmezseniz çıkışınızı verdik diyebilmesi nasıl ve hangi hukuk anlayışıyla bağdaşır?
Bakıyoruz da burjuva sisteminden sonuna kadar yararlanıp Karun kadar zengin olanlar ve iktidar edenler; iş bu sistemin hukukuna gelince takmıyor bile. Tamam, takmayabilir, takmayınca da olanlar olur ve milletvekili seçimleri gelip çatar, partinize milletvekili için başvuran 6000 kişinin 4000’ini paralel yapının adamları olduklarını düşünerek elemek zorunda kalırsınız. Yani ensenizde korkunun soluğunu her fırsatta duyar ve kalp sesinizden yerinizde oturamazsınız. Böyle bir anlayış taşıyanların bu durumda sadece kalbi bozulmaz, vücudunda ne kadar organı varsa hepsi birer ikişer iflas eder ve korkudan her anları cehenneme döner. Öyle sanıyoruz ki, Recep Tayyip Erdoğan ve arkasına dizilenlerin tamamı hakettikleri bu büyük korkuyu yaşamaktalar: Bu yüzden de kimseye soluk aldırmamak için her yola başvurabiliyorlar. Ne diyelim korkunun ecele faydası yoktur.
Ha bir de muhterem eşi ile birlikte12 Eylül’ü anlatan bir filme gitmiş. Çok duygulanmış. O sıralarda insanlara yapılan işkenceler kendisine öyle dokunmuş öyle dokunmuş ki, gözü yaşlı çıktı sinemadan sanırsam. Bir de dedi ki, biz de işkence gördük. Doğrudur, kısa bir süre bir yerlerde ağırlanmak da işkencedir ama bunların hiçbiri 3 ay ek süreyle bilmem kaç ay işkencehanelerde etleri koparılarak öldürülen, sakat bırakılan ya da ne bileyim o işkenceleri görenlerin gördüklerinin yanında selvi kavağının rüzgardaki sesi sayılır ki, anlaşılan Erdoğan yine sulugöz sulugöz selvi kavağnın rüzgardaki sesini dinlemiş..
Ecel gelmiş cihane, hastalık şu bu bahane…
AKP’nin korkulu eceli bilinsin ki kapıda. 7 Haziran 2015 tarihinde son nefeslerini verdikleri gün olacak.
Tebdil, tağyir, ilga, parlamentonun ve hükümetin görevini kısmen ve tamamen ortadan kaldırmaya teşebbüs edenler ve hatta gerçekleştirenler yargı önüne çıkarılacaklar ve hesap vereceklerdir.