TAYYİP DE KİM?

Yazan: Turgut Koçak 27 Ocak 2015

Meğer Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden bu yana Başkanlık Sistemi’ni savunuyormuş. Dün verdiği demeçte hem başkanlık sistemini savundu hem de geçmişten beri aynı düşüncede olduğunu söyledi. Ayrıca söylediği bir şey daha vardı ki, o daha da dikkat çekiciydi. Başkanlık tezi Ahmet Bey’in de teziymiş. Eee madem Ahmet Bey’in teziydi de şimdi ne oldu da Ahmet Bey’i işaret edilerek “Başkanlık Ahmet Bey’in de tezi” diyorsunuz.

Gerçi Hürriyet gazetesinden Akif Beki bu haberi yaparken haberin başlığını “Başkanlık Tezi Ahmet Bey’in de Tezidir” diye yapmış ama alttaki sözler başlıkla uyuşmamış. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması şöyle: “Başkanlık, belediye başkanlığımdan beri savunduğum bir tezdir. Ahmet Bey için de (Başbakan Davutoğlu) savunulacak en önemli tezlerden bir tanesidir.” Yani haberin başlığı “Başkanlık Ahmet Bey’in de Tezidir” denilmesine karşın aşağıdaki bölümde Recep Tayyip Erdoğan seçim propagandalarında Ahmet Bey bu tezi gündeme getirmelidir anlamı veren bir içerik söz konusudur. Hani Akif Beki, Recep Tayyip Erdoğan’ın has adamlarından biridir ya haberin belini de kırmış sizin anlayacağınız.

Her neyse konumuz bu değil, öteden beri Başkanlık sistemi otoriter bir rejim kurmak isteyen birçokları tarafından savunulmuştur. 12 Eylül 1980 faşist darbesinin bir çocuğu olan Turgut Özal’da Başkanlık sistemi’ni savuna savuna ölüp gitmiş ama bir türlü başaramamıştır. Şimdi daha sağda dinsel ve faşizan tek adam sistemi kurmak isteyen Recep Tayyip Erdoğan bütün geleceğini Başkanlık sistemi’ne bağlamış, düşüncesini de yönetimi çok başlılıktan kurtarmak tezine dayandırarak Cumhurbaşkanı koltuğunu ele geçirmeye kadar yol da almıştır. Şimdi ise tek amacı; Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin Anayasa’yı değiştirecek bir oy çoğunluğuna ulaşması ve kendisine Başkanlık yolunun açılmasının sağlanmasıdır.

Hiç kuşkunuz olmasın ki, Recep Tayyip Erdoğan’ın kafasındaki Başkanlık Sistemi öyle başka ülkelerdeki gibi bir sistem falan değildir. O zaten bu konudaki görüşlerini “Türk tipi Başkanlık” olarak açıklamıştır. Yani başkan olmak için bu kadar yanıp dönüşünün iki nedeni vardır. Birincisi rejimi İslami bir din anlayışı çerçevesine oturtmak ve bunu gerçekleştirmek için de her türlü faşizan baskı ve yıldırma yöntemlerini kullanabilmek için uygulamalara yasal bir kılıf geçirmektir. İkincisi ise AKP iktidarı gelmiş geçmiş iktidarların en kirlisi olarak 13. yılın içindedir. 13 yıldır vurgun, talan, rüşvet, ihale yolsuzlukları, özetle görülmemiş bir çalma çırpma söz konusudur. Demokrasinin işlediği bir sistem de herkesin bildiği gibi Recep Tayyip Erdoğan da bilmektedir ki, bütün bu yolsuzlukların hesabı gecikerek de olsa sorulacaktır. İşte bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin kader seçimi olan 2015 Haziran seçimlerini ne pahasına olursa olsun AKP’nin kazanmasını ve hatta Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunlukla kazanmasını istemektedir.

Doğal olarak bu denli kirlenmiş bir iktidarın eski yeni adamları gözle görülür bir telaş içindedirler. Bu yüzden de bir yandan amaçlarını açıklamaktalar, bir yandan da seçimleri ne pahasına olursa olsun kazanmak zorunda olduklarının mesajlarını veren açıklamalarda bulunmaktadırlar. İşin tam da burasına dikkat kesilmek gerekir. Yani sizin anlayacağınız AKP bu seçimleri de kazanmak için her türlü hileye, baskı ve yıldırma yöntemlerine girişmekten çekinmeyecektir. Bu durumda AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşlerine muhalefet eden kimselerse daha uyanık olmalılar, hileye hurdaya geçit vermemek için azami gayreti göstermelidirler. Recep Tayyip Erdoğan’ın amacını bilip de bu amacın gerçekleşmemesi için kim ki doğru politikalarla halkın karşısına çıkmaz ve AKP zihniyetine bu seçimlerde de geçit verirse bilinmelidir ki, tarih önünde sorumlu olmaktan kurtulamayacaklardır.

Son söz; Yunanistan’da yaşanan ve Sol Koalisyon SYRİZA’nın zaferiyle sonuçlanan seçimlerle ilgili Türkiye’de basın ilginç yorumlarda bulunmaktadır. Kimi basın çevrelerine ve kimselere baktığınız zaman sanırsınız ki, bunlar Türkiye’de de hacı bekler gibi Sol’un iktidar olmasını beklemektedirler. Oysa işin iç yüzü hiç de öyle değildir. Birçoklarının Yunanistan’deki seçimlerden övgüyle bahsederken Türkiye Solu’nun, daha çok adam olmayacağına vurgu yapılmak istenmektedir.

Oysa bu konuda konuşan birçok kişi ölümlerinden korkar gibi soldan ve sosyalizmden korkan kimselerdir. Bu yüzden de sol ve sosyalist çevreler bu gazı doğru değerlendirmeli, Bir Gün gazetesinin attığı başlık gibi ‘Halkların iki yakası bir araya gelecek’ diyerek gaza gelmek yerine ülkemizdeki nesnel durumu gözeten ve bu nesnel duruma göre politika üreten bir yolu seçmelidirler.

Not: Daha sonra SYRİZA ile ilgili bir yazı yazacağız.