TARTIŞMAKTAN KORKULUR MU?

Yazan: Turgut Koçak 14 Temmuz 2020

Bazı televizyon programlarında çeşitli parti başkan ya da yöneticilerinin birbirleri ile ilgili söylediklerini dinledikçe konu üzerinde daha çok düşünmek gereği duydum. Niye derseniz hemen bütün tartışmacılar ekranda öyle bir görüntü veriyorlar ki sanırsınız bunların hepsi aynı partiden de birbirlerine kompliman yapmak üzere oraya çağrılmışlar. Görünüşe bakılırsa herkes birbirine pas atıyor, benzer şeyler söylemeye özen gösteriyor gibi davranıyor ama iş can alıcı noktaya gelince işler değişiyor. Yani güzel güzel edilen sözlerin arkasından hiçbir iz bırakılmaksızın herkes yine kendi mutlu olduğu yerin yolunu tutuyor.

Bazen insanı içten içe gülümseten şeyler de olmuyor değil. Sol ve sosyalist yapılar bir araya gelemezler fakat ne güzel değil mi hiç kimse kimseye kızmadan, taşıp köpürmeden çağdaş çağdaş tartışarak eskiye de bir çalım attıktan sonra bilmem kaç dakika sonra yine kendi yoluna gideceğini de kendileri de çok iyi bilerek uslanmış bir hava içinde görüntü veriyorlar.

Uslanmışlıklı desem bu duruma yoksa bıkkınlık mı pek bilemedim ama bendeki etkisi daha çok bıkkınlıktan geliyor gibi. Hem durup dururken ne diye tartışma yaratıp nefes tüketilsin ki? Zaten nasıl olsa herkesin bildiğini okuyacağı bir durumdan başka bir ileri sıçramada gösterilmeyeceğine göre durup dururken tartışma yaratıp yorulmamak en iyisi diye düşünüyor sanırım ki tartışmalar çağdaş sözcüğünün de epey ilerisine geçiyor. Ne güzel, kimsenin kimseyi kırdığı yok, kimse kendisine fazladan düşman kazanmış olmuyor. Halka ise ne ileti verildiğinin bir önemi olmasa da kimsenin rahatı kaçmadığı için herkes memnun havada.

Eh bir de kim kimden daha fazla günü kurtarıyor ve isminden söz ettirebiliyorsa daha ne istenir ki? Şimdi kuram üzerinden kafa yorup derinlikli politikalar üreterek geçirilecek zaman mı var? Hem oldu olacak bir devrim lafazanlığı insana çok daha iyi gelirken, üstelikte buralardan rakipmiş gibi görülen kümelerin can evine de ateş edilme fırsatı elde edilmişken ne demeye arayışlara, araştırmalara kalkışılıp da rahatlar bozulsun değil mi? Hani ben bunları yazarken kimsenin benim birilerinin ağzının payının verilmesi üzerinden sözler ettiğimi düşünmesin ancak biraz etkisi olan, düşündüren sözler de edilse dünya mı yıkılır? Söyle, rahatla hallerini çok yaşadığımız için bu tür duraklarda da oyalanmamak gerek ama söylenmesi gerekeni de boğaz bilmem kaç boğum diyerek yutup durmamak gerek en azından.

Bu dünyada herkes boğulursam büyük suda boğulayım havasında. Sanılıyor ki küçük suda boğulunup ölünürse herkes kendisiyle dalga geçecektir. Ya da ne bileyim dalga geçse ne olur geçmese ne? Niye insanoğlu olmaz şeyleri bu kadar büyütür ki? Hani yukarıda tartışmaktan söz ettiysem bizim tartışmaktan muradımız dalaşmak falan değildir. Tartışmaların öğreticiliği üzerinden ne kazanmamız gerekiyorsa kazanmaktır. Ne var ki işler böyle yürümüyor. İnsanlar işe bir zeballahı güreşte kündüne getirmek şanı ve şöhreti neyse adı zeballaha çıkmış olanları tartışma da tıknefes bırakırsa ün alıp her derde deva bir sağaltıcıya dönüşeceğini sanıyor. Ben kendi adıma buralardan uzak durmayı gerekli görüyorum çünkü bir getirisi yok, kalıcılığı ise hiç yok.

Eğer siz konuşmazsanız başkaları ister sizi daha da zora düşürmek için olsun, isterseniz cahilliğinizi yüzünüze vurmak için olsun getirip önünüze bir meseleyi bırakıverir. Bir süredir ülkemizde yeni gençlerden söz ediliyor. Bu gençler Recep Tayyip Erdoğan’a bile kök söktürdükleri ve ayarlarını bozdukları için önemli olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bu konuda hiçbir önyargımız yoktur. Belki de gerçekten çok önemlidirler. Belli ki bu kuşağa ‘Z’kuşağı ismini koyanlar da önemsiz değiller. Son zamanlarda harıl harıl bu konu konuşuluyor. Bu ‘Z’ kuşağı denilen gençleri kendilerine sosyal demokrat diyenler çok tutmuş görünüyorlar. Öyle ya Recep Tayyip Erdoğan’a kafa bile tutabiliyorlarsa tabiki de tutulmalıdırlar.

Ne ki biz sosyalistler, içi boş şişirmelerden uzak durmalıyız. ‘Z’ kuşağı olarak anılan gençler ne istiyorlar, onlar için ne önemli ne değil tek tek üzerinde durup kafa yormalıyız. Bizler ne kimsenin bize soru sormasından çekiniriz ne de bizleri eleştirmesinden. Öğrendiğimiz gibi öğretici bir yanımızın da olduğunu zaten biliriz. Dolayısı ile her konuda olduğu gibi bu konularda da kestirip atmacı olmayacağız ama işin cıvıtılmasına da aman aman ürkütmeyelim kafakolculuğu ile göz yumamayız.

Sonuç olarak elbette tartışacağız. Elbette şu demokrasi mücadelesi denilen şey neymiş didik didik edip ruhuna uygun bir davranış ve eylemlilikte göstereceğiz.

Meydanlarda hem “faşizme karşı omuz omuza” belgisi atıp hem de demokrasi mücadelesine dudak büküp küçümseyerek ve de devrim yapmak işini öne sürerek uzak durmak ve demokrasi güçleri olarak yan yana gelememenin gerekçesine sarılmak neymiş onu da tartışa tartışa bir güzel anlamalıyız.

Çünkü demokrasi mücadelesi işçilerin, emekçilerin, aydınların, kadınların, gençlerin okuludur sözü ya gerçektir ya da değil. Eğer gerçekse ki gerçektir, tartışmalarımız biraz sert bile geçse katlanmalıyız.

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak biz bu sertliğe katlanmaya hazırız.