TARTIŞILACAK ÇOK ŞEY VAR

Yazan: Turgut Koçak 15 Ağustos 2014

Dünyanın hiçbir ülkesinde bu denli yoğun gündemin birarada yaşandığı görülmemiştir. Ne yapılacaksa yasalar ve bugüne kadar uygulana gelen uygulamalar temel alınarak her şey saat gibi tıkır tıkır işlemese de, yine de Türkiye’deki kadar aksaklık olmaz. Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Bu seçimlerde Anayasaya göre eşitlik ilkesi gözetilmesi gerekirdi ama kimse eşitlik ilkesini takmadı. Recep Tayyip Erdoğan hem seçime girdi hem de Başbakanlık koltuğunda oturarak devlet olanaklarını tıpış tıpış kendi çıkarları için kullandı. Öyle bir kampanya başlatıldı ki, AKP arkasındaydı, hizaya getirilmiş ve yandaşlaştırılmış ne kadar iş çevresi varsa Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyasına bağışta bulunmak için sıraya girdiler. Sıraya girmekle de kalmadılar daha çok para yardımında bulunmak için çalıştırdıkları işçilerinin üzerinden bile bağışta bulundular. Bu nedenle de Türkiye bir baştan bir başa Recep Tayyip Erdoğan’ın propaganda afişleriyle dolduruldu. Şikayetler Yüksek Seçim Kurulu tarafından dikkate bile alınmadı. TRT ve özel televizyonlar Recep Tayyip Erdoğan propagandası ile ortalığı birbirine kattı. YSK bu konuda bile dişe dokunur bir adım atarak bir ölçüde de olsa eşitliği sağlama yoluna gitmedi. Nihayetinde sandığa gitmeyen %27 oranında seçmen sayısının da yüzü suyu hürmetine Recep Tayyip Erdoğan seçimi %51,7’lik bir oy oranıyla kazandı.

Kazandı da ne oldu? “Milletin Adamı"nın Başbakanlık koltuğundan ayrıldığı yok. Kimileri çıkıp Anayasa’dan şundan bundan söz etse de zatı muhteremin ne taktığı var ne de iplediği. O kendi doğrularını zorla topluma kabul ettirmek istiyor, kabul ettiriyor da.

Neymiş efendim, cumhurbaşkanı seçilen bir kişi YSK tarafından seçim sonuçları ilan edildiği andan itibaren milletvekilliği de düşermiş, parti üyeliği de. Ama öyle olmuyor. O hem başbakanlık koltuğunda oturmayı sürdürüyor, hem seçilmiş cumhurbaşkanı, hem milletvekili, hem de AKP’nin Genel Başkanı ve üyesi.

Bütün bunlar niye oluyor diye merak edenler varsa ki çok olduğunu görüyoruz. Yanıtı çok açıktır. Bir kez Recep Tayyip Erdoğan, burjuva demokratik kuralları takan biri değil. Öyleyse bu duruma ne denir? Diktatörlük. Peki, bu nasıl bir diktatörlüktür? İslami faşist diktatörlük. Salt bütün gücü elinde toplama gayretinin altında yatan şey buradan mı kaynaklanıyor? Elbette buradan kaynaklanıyor ama bu zatı muhterem kendi durumundan korktuğu için ipleri elinden asla bırakmak istemiyor. AKP’deki işleyişe o karar verecek, kongresinin tarihi dahil neyin nasıl olacağını o ayarlayacak, kim başbakan olacak sözü tartışılmayacak ve de Türkiye görülmemiş pek çok şeyi birarada yaşayacak.

Sonra da basın çevreleri böylesine akıl almaz şeyleri çok olağanmış gibi algılayarak işi gücü bırakıp projektörleri CHP’nin üzerine çevirecek. Vay şuymuş da, vay buymuş da, CHP’yi seçimlerde yenilgiye uğramış bir parti olarak gösterip halkın dikkatini AKP cephesinde olup bitenlerden başka taraflara yöneltecek. Ne var ki, meclisin çıkarması gereken torba yasaları yarıda kalacak ve de meclis Recep Tayyip Erdoğan’ın emriyle tatile çıkarılıverecek. Sonra da bu mecliste TBMM Başkanı Cemil Çiçek, sanki meclis başkanıymış gibi caka satacak. Kukla konumuna düşürülmüş halini bile kendisine madalya verilmiş havasında karşılayacak. Niyeymiş efendim? AKP milletvekillerinin gelişigüzel tartışmaları Beyefendinin hoşuna gitmemişmiş.

Haklıdır. Bugün kadar her dediğini ikiletmeyen milletvekilleri şimdi parti içinde fetret dönemi başlatmışlar. Doğal olarak da Recep Tayyip Erdoğan’ın bu duruma katlanması olası değil. Ancak Beyefendinin bu yaşananlarla birlikte öngörü sahibi olmadığı da ortaya çıkmış bulunuyor. Hiç insan bunları düşünmez mi? 11 Ağustos sabahı AKP milletvekillerini mecliste toplayıp meclis bahçesinde kaz adımlarıyla yürütüp bir de hizaya gel konuşması yapsaydınız bunların hiçbirisi olmayacaktı. Öyle ya sizleri bir araya getiren şey insanların özgür iradesiyle oluşmuş değil ki. Sizler biat kültürü ile iradelerini en yüce haşmetmeap hazretlerine sunmuş milletvekilleri olarak nasıl olur da Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği kişinin dışında başka birisinin Başbakan olması için çaba harcayabilirsiniz? Madem harcadınız padişah efendiniz de sizleri Türkiye’nin dört bir tarafına çil yavrusu gibi dağıttı. Varın bundan böyle halinizi siz düşünün.

Söyledik, Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığı zafer Pirüs zaferidir.

Kendisi de içinde bu savaşta Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyenlerin hemen tamamı ölü askerdir.

Bundan böyle Türkiye demokrasi güçlerinin görevi iyice kokuşmuş olan ölü askerleri toparlamak ve ortalığı daha fazla kokutmalarına izin vermemektir. Yoksa Anayasa suçu işleniyormuş, yargı çevreleri harekete geçmeliymiş, aklınıza ne geliyorsa lafı güzaftır.

Sorun bu meftanın ortadan kaldırılmasıdır ki, önümüzdeki çabaları bu yönde yoğunlaştırmalı ve de Çankaya yolunda durduramadığımız Recep Tayyip Erdoğan’a hak ettiği yanıtı mutlaka vermeliyiz,vereceğiz de…