Yazan: Turgut Koçak 9 Ağustos 2020
12 Eylül 1980 sonrası gündeme oturan tartışma dalgasının içinde kimler yoktu kimler? Bunlar kendi deyimleriyle kimisi eski solcuydu, kimisi aydın, kimisi liberal kimisi de hâlâ kendilerini Marksist kimlikte görenler.
Ülkede hep bir şeyler oluyordu. Hoş zaten ülkede hep bir şeyler oluyordu fakat bazı konuları günışığına çıkarmak ve yüreklice söylemek doğrusu çok da kolay olmadığı için sözün ilk söyleyicisi olanlar birçok çevrece de “kahraman” olarak karşılanmadılar değil. Bunların en çok kafayı taktıkları şey 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen cumhuriyetti. Elbette yaşananlara bir bütünlük içinde bakıldığında bu konuda söylenecek şeyler az değildi ama buradan yürüyenlerin söyledikleri ise artık iyice başka maksada hizmet eder konumdaydı.
Cumhuriyetin asker sivil kadroları ortalığı kasıp kavurmuşlar neredeyse halka göz bile açtırmamışlardı. Bu yüzden vesayet suçlamasıyla suçlanan bütün kurumlar tez elden darmadağın edilmeli halk özgürlüğüne kavuşturulmalıydı. Daha da önemlisi ülkede dinini yaşayanlara az eza cefa çektirilmemişti. Ülkenin geleceğinin böylece ancak liberalizmle kurtarılacağı dalga dalga yayıldı. Sol, sağ, merkez, dinci imancı kesimler bu konuda eylemler koydukları gibi her kentte imza toplamakta adetleri haline geldi.
Hızlı geçen zaman içinde bir de baktık gördük ki topluma ilerici, hatta devrimci olarak sunulan karanlık kapılar altında kurulmuş olan AKP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde işbaşına gelmesi bunların yüzünde güller açtırdı. Bu çevrelerde birikenlerin önemli bir kısmı artık AKP ve Recep tayyip Erdoğan’a güzellemeler düzen kimseler olarak yerlerini aldılar. Bu konuda epey yol alanların öyküsüne daha sonra döneceğiz ama hâlâ solculuktan vazgeçmeyen bazı kesimlerse işi gücü bırakmışlar M. Kemal Atatürk’ü hedeflerine koyup kendilerine sorarsanız hem ideolojik olarak hem de eylemli olarak Kemalizme karşı mücadeleye tutuşmuşlardı. Ve zaten onlara göre Kemalizmin işi bitirilmeden sosyalizm mücadelesi de verilemezdi.
AKP saflarına birikenlere baktığımız zaman içlerinde en örgütlü olan kesim Fetöcülerdi. Bunlar neredeyse yaşamın her alanında vardılar, diyebiliriz ki AKP iktidarının da biraz daha işbilir oldukları için her alanda akıl hocasıydılar. Onların bu gücü bazılarını cezbetti. Liberali, aydın geçineni kimileri bir de baktık gördük ki onların çevresinde yerlerini almışlar bile. Bir kısmı solculuklarından ödün vermez gözükseler de AKP iktidarının 12 Eylül 2010 yılındaki anayasa referandumu için kolları sıvayıp ortalığa doluştular ve “Yetmez ama evet” deyip çıkıverdiler işin içinden.
Günler geçti, geldik bugüne. O sözünü ettiğimiz çevrelerden birçoklarından özeleştiriler gelmeye başladı. Söylediklerine göre kimisi yanılmıştı, kimisi de bir şeyler olabileceğine kendilerini inandırmışlardı. Kısacası Recep Tayyip Erdoğan yanılırdı da onlar yanılmaz mıydı elbette yanılabilirdi. İnsan beşer aynı zamanda da şaşar bir varlıktı. Şimdilerde bu yönde tartışmalar bir alevlenip bir sönüyor. Kimisi affedelim gitsinden yana kimisi de olur mu canım bunca hataya karşın diyerek başka bir havada. O zaman ne olacak? Bizler ya da hiç kimse kendilerini af makamı falan olarak görmemeli. Bu tür tartışmalardan daha çok uzak durarak mücadelemize devam etmeliyiz. Çünkü bu iktidardan kurtuluşun dinci, gerici ve faşist bir rejimi alt etmenin yolu ortaklaştırılan mücadelelerden geçer. Yoksa kısır tartışmaların içinde zaman yitirmenin bizlere çok da kazandıracağı bir şey yoktur.
Evet, destek verilen ve kuyruğuna takınılan iktidar öyle böyle bir iktidar değildir. Bunlar laiklik anlayışına kılıcı çaldıktan sonra ülkede ne hukuk ne adalet, ne özgürlük bırakmamışlardır. Eğitim sistemini, sağlık sistemini çökertip bitirirken ülkenin fabrikalarını, ormanlarını, sularını, denizlerimizi, limanlarını, arazilerini, rafinerilerini, barajları, köprülerini, yollarını, hastanelerini, bankalarını satıp savmuşlardır. Halk tığ teber ortada kalırken kendileri de malı götürmüşler, iktidar olarak da başımıza demoklesin kılıcı kesilip çıkmışlardı.
Özetle sonucu bu olan bir noktadaydık artık.
Birileri özeleştiri yapsa ne olacaktı yapmasa ne?
Evet, demokrasi güçleri olarak birlikte dinci, gerici ve faşist bir iktidara karşı güçlerimizi birleştirerek etkili bir mücadele vermeliyiz fakat kapitalist bir sistem içinde sosyalist nüvelere benzer bir şeyler oluşturabileceğimiz hayaline de kapılmadan yukarı da saydığım kurum ve kuruluşlarımızın hem birilerinin elinden yeniden alınması, hem eğitim sisteminin ve diğer konuların bugünkünün tersine bir noktaya getirilmesi için mücadele etmeliyiz, en az yetmez ama evetçiler ve birilerinin peşine düşüp her haltı yedikten sonra nedamet getirenler kadar bazı kesimlerden engellemeler olacağını da iyi hesap ederek girmeliyiz mücadeleye o kadar…