Yazan: Turgut Koçak 1 Kasım 2011
Recep Tayyip Erdoğan daha önce basında kendisine yönelik eleştirilerin önünü kesmek için patronlara seslenmiş; çalıştırdığınız gazetecilerin maaşını siz veriyorsunuz, öyleyse onları susturmak da size düşer, yoksa olacakları görürsünüz anlamına gelen tehditler savurmuştu. Bu tehditlerin arkasından birçok gazeteci işinden olmuş, gazeteler ve televizyonlar Bay Tayyip yalakalığına dümen kırmışlar, kırmayanların ise çeşitli yöntemlerle soluğu kesilerek renksiz ve işe yaramaz bir yazılı ve görsel basın yaratılmıştı.
Anlaşılan yetmemiş olacak ki, Bay Tayyip 24 askerin şehit edilmesini de bahane ederek yazılı ve görsel basının patronlarını ve genel yayın yönetmenlerini bir kez daha başbakanlığa çağırdı ve onlara şunu yazacaksınız, bunu yazmayacaksınız benzeri yarı tehdit, yarı öğütler vererek buyurun şimdi işinizin başına diyerek saldı ortalığa…
Başbakanı dinleyenlerden bir kişi çıkıp da; “Basın özgürlüğünün olduğu bir ülkede bu nasıl olur” demedi. Çok olağan bir şeymiş gibi kuzu kuzu dinlediler Bay Tayyip’i. Hatta içlerinden bazıları başbakanın gözüne girmek için saklayamadıkları heyecan belirtileri bile göstermekten geri durmadılar.
Bugün kitap yazdı, araştırma yaptı, kamuoyuna kimsenin bilmediği haberler geçti diye tutuklanıp içeri atılan onca gazeteci var. Ve bunlar 2011 yılının sonlarına geldiğimiz bugünlerde hâlâ içerdeler. Suçlandıkları şeylerse aklın almayacağı kadar komik, bu gazetecilere yapılan yaptırımlar ise basbayağı zorbaca. Yerine geldiğinde birileri çıkıp hukukun herkesin hakkını koruduğunu söylemesine bakarsak bu sözleri yaşadıklarımızı da dikkate alarak bazılarının diye değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü gerçekten de günümüzde hukuk sadece bazıları için başka türlü, bazıları için başka türlü işliyor.
Dünyada ve ülkemizde basın tekelleştiği ve sermayenin tam anlamıyla güdümüne girdiği için eşyanın doğasına uygun davranıyor. Oysa birileri çıkıp özgür basından, şundan bundan dem vurarak bizlerin gözünün içine baka baka yalan söyleyerek demokrasicilik oynuyor. Dünyada olduğu gibi, ülkemizdeki yazılı ve görsel basın işbirlikçi sermayenin güdümünde olup onları yönlendirenlerin adresleri emperyalist başkentlere çıkıyor. Bütün bu gerçeklere karşın, birilerinin basın özgürlüğünden dem vurmasının ise hiç mi hiç önemi yok, gereği de.
Dünyada ve ülkemizde uluslararasılaşmış sermayenin güdümünde olup da hangi yazılı ve görsel basın insanlığın çıkarına yazılar yazmış, haberler verip programlar yapmıştır? Bir tek örneğini rastlamak olası mıdır? Bu tür yazılı ve görsel basının neler yapacağının programı ellerine Dünya Bankası, IMF özetle sermaye merkezlerinden verilir. Onlarda ellerine verilen programın gereğini yaparlar ve uluslararası kamuoyu dedikleri sahte ve sanal bir duyarlılık üretirler ki, ondan sonra gelsin emperyalistlerin yaptırımları. Afganistan, Irak, Mısır, Tunus, Libya ve Suriye’de o çok özgür basının işlevi budur. Bizim ülkemizdeki basınsa sözü edilen basının beş beteridir. Yoksa bir anda bu denli Tayyip yanlısı yalaka yazılı ve görsel basın patlaması olur muydu?
Yazılı ve görsel basında sermaye güçlerinin emrine girmeyen sınırlı sayıda yazılı ve görsel basına bir diyeceğimiz yok. Bizim sözümüz kimedir çok açık. Başbakanın karşısında kızara kızara oturup da ağzından tek sözcük çıkmayanlaradır. Halkın emeklerini sonuna kadar sömürüp de yine onlar aleyhine haber üretenlere, doğru bilgi vermeyenleredir. Bizim sözümüz; her devrin adamı olup malı götürmek için bukalemunlaşmışlaradır.
Bay Tayyip, aklınca koşullarını oturttuğunu düşünüyor. Bu yüzden de astığı astık, kestiği kestik bir havada sağa sola emirler yağdırıp duruyor. Emperyalist dünyanın “Arap Baharı” olarak uydurduğu ve Arapları köleleştirmeye yönelik operasyonuna da bu yüzden bir bahar havasında taraf oldu. Sözü geçen ülkeleri demokratlaştırmak için emperyalistlerin ve yardakçılarının göbeği çatladı. Hatta Bay Tayyip; Mısır, Tunus, Libya gezisine çıkarak laikliğin erdemlerinden bile söz etti onlara. Tunus ve Libya Bay Tayyip’in söylediklerini iyi okumuş olmalılar ki, arka arkaya ülkelerini şeriatla yöneteceklerini açıklayıverdiler. Bundan böyle bu ülkelerde ne kadar basın özgür olur, ne kadar insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilecektir yaşayıp göreceğiz. Bay Tayyip’in basın özgürlüğünden anladığı şeyi ise zaten biliyoruz. Bu yüzden ağızlara bant, kalemlere zincir gerekiyorsa bu işin yolunu Bay Tayyip’ten kim daha iyi bilebilir?
SUS BASIN SUS! Aaaaaaa Tayyip!
Bizden uyarması…