Yazan: Turgut Koçak 3 Mart 2012
Sözde Suriye’nin dostları toplantısı AKP iktidarının himayesinde İstanbul’da yapıldı. Açılış konuşmasını yapan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Recep Tayyip Erdoğan’ı konuşma yapmak üzere kürsüye çağırdı. Gölgeli bir suratla kürsüye çıkan Erdoğan Kürsüden toplantıya katılanları selamlayarak sözlerine başladı ve “eksalansları” diye konuşmasını sürdürdü.
Sözde Suriye’nin dostları olarak orada bulunanların neredeyse tamamı emperyalizmin işbirlikçileriydi. Erdoğan da işte bu işbirlikçileri selamladı. Peki, kafamıza takıldı zatı muhterem “ekselansları” kimdi acaba? Bu sözcüğe oldum olası takmışımdır. Çünkü kastedilen kişi hem halk düşmanı, hem gerici, hem de ülkesinde halkın kanını emen bir sülük olduğu ve de bu söz; Erdoğan’ın ağzından çıktığı için takmamak elde değil. İşte bu sözcük, bu yüzden sevimsiz ve nefret dolu bir sözcük olarak salonun tavanına AKP ampulü gibi takılıp kaldı.
Tıpkı emperyalist Batı’nın ağzıyla konuşan Erdoğan bildiğimiz Esad’ı “Esed” diye telaffuz ederek arkasından da Suriye’de çiğnendiğini ileri sürdüğü insan haklarından ve demokrasiden bol bol söz etti. Bu arada tıpkı bir koyup üç almak isteyen ve sonunda Türkiye’ye 25 milyar dolara mal olan Turgut Özal dönemindeki Irak’tan gelen Kürt mültecileri unutmuş gibi bu kez de aynı yöntemle Suriye’den kaçıp mülteci olarak sayıları 20 bini bulan mültecilerden söz etti ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nü Suriye’de yaşandığını savladığı olaylarla ilgili olarak müdahale için göreve çağırdı. Arkasından da Türkiye’nin Suriye’de yaşananlara sessiz kalamayacağını belirterek toplantıda bulunan ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton’a göndermeler yaptı.
Doğal olarak; “Suriye’nin Dostları” adıyla toplantıya katılanların kimin dostu kimin düşmanı olduğu açıkça belli olmasına karşın oradaki hainler topluluğuna bu isimle seslenilmesi bile insanın tepesini attırmaya yetiyor da artıyor bile. Çünkü oradakiler leş kargası gibi kendi ülkelerine başkaları adına tuzak kuran kimselerdi ki, onları temiz sözcüklerle anmanın asla olanağı yoktur. Bu yüzden de, daha önceki Libya, Tunus gibi ülkeler için yapılan toplantılar nasıl bir kara leke olarak ülkemiz tarihine geçmişse; ABD emperyalistleri adına AKP iktidarının organize ettiği bu toplantı da bir kara leke olarak tarihimize geçmiş bulunmaktadır.
Unutmadık. Daha dün Suriye’ye yönelik savaş tehdidinin altı Güney sınırımızda bulunan askeri birliklerin Kıvrıkoğlu tarafından denetlenmesiyle çizilmiş oldu. 900 kilometreden fazla bir sınırımız olan Suriye’den ülkemize yönelik hiçbir tehdit söz konusu değilken ne olmuştur da Kıvrıkoğlu ve İkinci Ordu Komutanı bu bölgeyi denetlemiş, sözde orada bulunan yetkililerle düşün alışverişinde bulunulmuştur? AKP iktidarının yani sözde sivil iktidarın emrine girilmişlik hiç de ülke güvenliği ile yakından uzaktan ilgili olmayan bir yöntemle mi gösterilmek istenmektedir? Yarın olmasını asla istemediğimiz bir askeri hareket olsa burada hayatlarını ortaya koyacak olan kimselerin Suriye ile ilgili hiç mi söyleyecekleri söz olmayacak? Susarak ve de her şeyi kabullenmiş görünerek ordunun darbeci olmadığı AKP iktidarına böyle mi gösterilmek istenmektedir? Daha dün Pentagon’un muazzaf generalleri ABD’nin İran’la savaşması ile ilgili olarak doğru bulmadıklarını açıklamaları bizimkilerini hiç mi düşündürmemektedir?
Dün; NATO’nun emrine girip yürüyün Libya’nın üstüne denilerek gönderilen dört savaş gemisi sonrasında hiçbir şey olmamışçasına susanların, bugün; Suriye’ye savaş açılmasını isteyen siyasi otoriteyle ya da Türkiye kamuoyu ile paylaşacakları hiç mi bir şey yoktur? Yoksa sokakta öğrencileri, işçileri, memurları, öğretmenleri coplayıp kafalarını kıran, gaza ve suya boğan polislerin bizzat kendilerinin söyledikleri “emir kuluyuz” sözcüğüne mi derin anlamlar yüklenilmek istenmektedir? Biz söylemiyoruz, bizzat işin tepesindeki siyasi otoritenin ağzından çıkıyor. Türkiye demokratik bir ülke. Öyleyse demokratik bir ülkede hangi meslekten olunursa olunsun, insanlar ülkelerinin ve insanlığın yararına gördükleri tepkilerini ve düşüncelerini ortaya koyamayacaklar mı? Yoksa her defasında Recep Tayyip Erdoğan’ın hiç de ülkemiz ve komşularımızın yararına olmayan açıklamalarını dinleyerek, yaptırımlarını sineye çekerek gıkımızı çıkarmadan susup kalacak mıyız?
Evet, Başbakan BOP Eşbaşkanı olduğundan ve Türkiye’ye özel bir görev verildiğinden bu yana Türkiye olmadık ateşlerin içinde kavrulup durmakta, an be an bedel ödemektedir. Gelecekte de ödeyeceği bedelin böyle giderse hesabını bile yapmak olası değilken Türkiye kamuoyu daha ne kadar sessiz kalacaktır bu yaşananlara?
Bay Tayyip’i bir kez daha uyarıyoruz. Girişimleriniz ve yaptıklarınız ne ülkemiz ne de bölge ülkelerinin yararına değildir. Emperyalist dünyanın çıkarları doğrultusunda ülkeyi siyaset gemisine bindirip felakete sürükleme hakkınız da yoktur. Biliyoruz sizin düşüncenizde olan kimselere bizim sözlerimizin bir etkisi olmayacaktır. İçeride ve dışarıda yürüttüğünüz politikaları oturup bir düşünün. Düşünün ki, zaten elinizden iyice kaçırdığınız ip olmadık yerlerinize dolanmasın. Unutmayın, siz ve sizin partiniz uluslararası sermayenin dümen suyundayken önünüze daha çok görevler konulacaktır.
İşiniz bittiğinde de sevgili danışmanınıza söylendiği gibi bir deliğe süpürülüp artık neresi olursa oraya gönderileceksiniz.
BİZDEN SÖYLEMESİ…