Yazan: Turgut Koçak 4 Şubat 2012
AKP’nin dış politikası emperyalist güçlerle öylesine örtüşüyor ki, durum yoruma bile gerek duyulmayacak denli çok açık. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu işi gücü bırakmış, oradan oraya koşturup duruyor. Yeter ki, Suriye’de Amerikan ve Batı emperyalistlerinin istekleri gerçekleşsin. Uzun zamandır ABD emperyalizminin kuklası konumundaki BM mazlum halklarla ilgili kararları öylesine pervasızca aldı ki, artık böylesi bir kuruluşu doğrudan ABD ve Batı emperyalizminin hizmetinde sayabilirsiniz. Yalnız her zaman evdeki pazar çarşıya uymuyor. BM’de Rusya ve Çin; kimi uygulamaları, her zaman olmasa da boşa çıkarıyor. Suriye ile ilgili toplantıda da öyle oldu. Yalnız burada dikkatimizi çeken öyle bir şey var ki, yenilir yutulur cinsinden değil. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ortalıkta bir yerlerini ısırganotu dalamış gibi koşturup duruyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la telefon trafiği üstüne telefon trafiği kuruyor.
İnsanın bunlara bakıp da bir “VAH VAH” çekmemesi için bir neden yok. Elin emperyalistleri bu doğrultuda niçin politika yürütüyorlar belli de, Türkiye’deki işbirlikçi AKP iktidarının bu yöndeki koşturmalarına derin bir anlam yüklemek gerçekten de anlaşılır şey değil. Hiç emperyalistler istedi diye sınır komşumuz ve tarihsel olarak kültürel bağlarımız bulunan bir ülkenin yıkımına bu kadar teşne bir politika izlenir mi? Yoksa AKP iktidarını böylesine aymaz bir politika izlemeye iten bizim bildiklerimizin dışında da şeyler mi var ki de, iş bu noktalara kadar gelebildi?
Suriye’de yaşananlarla ilgili olarak başbakan ve bakanlarının bildiklerini üç aşağı beş yukarı bizde biliyoruz. Emperyalistlerin hizmetinde olan medya kuruluşlarına kanacak değiliz ya. Suriye’de yaşananları kimimiz bizzat gidip yerinde gördü, kimimiz de inanılır kaynaklardan gerçekleri eksiksiz öğrendi. Dolayısıyla da Suriye’de yaşananlar hiç de emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin dillerine doladıkları gibi değil. Ancak AKP iktidarının da içinde bulunduğu uluslararası bir şer ortaklığı sözde Suriye muhalifleri giydirip kuşandırdı ve silahlandırarak ortalığa saldı. Bunlar bugün çeşitli kılıklarda Suriye’de terör eylemleri gerçekleştiriyorlar. Bu terör eylemlerinin çoğunun din kisvesi altında yapılması ise hiç mi hiç şaşırtıcı değildir. Suriye’de uzun zamandın faaliyet gösteren Müslüman kardeşler Örgütü bu tür eylemleri büyük ölçüde organize ederken, dinsel hasletleri olmayan ama emperyalistlerin beslemeleri konumunda olan kişi ve sözde bazı örgütler de emperyalistlerin kendilerinden istediği kargaşa ve terör eylemine başvuruyorlar. Suriye’de ordu birlikleri tarafından Humus’ta 200’ün üstünde insan öldürüldüğü yalanı tam da BM görüşmeleri sırasında emperyalizmin beslemesi medya tarafından dünyaya servis edildi. BM kararlarını doğrudan etkilemeye yönelik bu habere gereksinim kalmadığı düşünülmüş olacak ki, ölü sayısı 60-70’lere kadar indirildi.
Burada dikkat çekici bir açıklama ise Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun söyledikleridir. Davutoğlu, gerekirse bütün Suriye halkının Türkiye’ye kabul edileceğini söylüyor. Çok ilginç. Bu kadar iyilikseverlik karşısında doğrusu gözlerimiz yaşardı. Davutoğlu ve benzeri politikacıları salt birileri için yalan söyledikleri için nereye koyacağımızı ve haklarında söyleyeceklerimiz konusunda gerçekten de kendimizi zor tutuyoruz. 23 Ekim 2011 tarihinde Van’da yaşanan depremin üzerinden onca zaman geçmiş olmasına karşın, Van’daki yaşamı olağan hale getiremeyen, halkın isteklerine onca yardım toplanmış olmasına karşın yanıt veremeyen, Vanlıların kentten göçünü önleyemeyen, öğrencilerin yüzde 50’sinin öğrenimlerini sürdürmek için Van’ı terk etmek zorunda kalmasına seyirci kalan, Van’daki öğretmenlerin barınma sorununu bile çözmekten aciz bir görüntü veren iktidar mensupları çıkmışlar bütün Suriye halkını kabul edeceklerini söylüyorlar. Bunlara bu şevki veren insanlık aşkının kaynağı ne olabilir ki, daha kolay görevleri yerine getirmekten aciz bir iktidar böylesine zor bir işe soyunabiliyor? Yoksa emperyalistler pastanın önemli bir bölümünü mü vaat etti? Bunlar hep birbirine benziyorlar. Geçmiş dönemde Körfez Savaşı çıktığında Amerika’yı destekleyen Turgut Özal’da halka dememiş miydi ‘bir koyup beş alacağız’ diye. Sonra ne oldu? Savaş çıktı. Sınırdan çok sayıda insan Türkiye’ye akın etti. Onları barındırmak, beslemek ve öteki giderler varıp 25 milyar doları bulunca Turgut Özal’ın söylediklerine karşılık eleştiriler üçün biri olarak özetlenmemiş miydi? Anlaşılan AKP iktidarının da vurgun bağlamında büyük düşleri var. Ne alır ne verir bilmeyiz ama işin içinde insanlık namıma küçücük bir kırıntının olmadığı da bir gerçek.
Çünkü Suriye’de karışıklıklar büyür ve emperyalist saldırı söz konusu olursa yüz binlerce insanın katledileceğini de unutmamak gerekir.
Ama bilinsin ki Türkiye halkı, Suriye’ye yapılacak bu zulme izin vermeyeceği gibi, AKP’nin bu girişimi nedeniyle iktidarının da sonunun geleceğini hepimiz göreceğiz.