Yazan: Turgut Koçak 8 Ocak 2020
Adamlar on bin kilometre uzaktan gelip işbirlikçileriyle birlikte bölge halkına kan kusturuyorlar. İşbirlikçilerine baktığınız zaman başı çeken kim? Dinci, gerici, krallar, emirler ve sultanlar.
Eğer bu saydığımız işbirlikçi keneler olmasa ne emperyalistler bu topraklara ayak basabilirler ne de halk dinci gericiliğin pençesinde inim inim inleyen zor bir yaşam sürer. Ortadoğu ve diğer bütün İslam ülkelerinde ne yazık ki gerçekler bu kadar apaçıktır. Yaşanılan bazı acı olayların bugün de sürgit sürüyor olmasının ise nedeni epey eski tarihlere dayanıyor.
1917 Büyük Ekim Devrimi ilk kez işçiler emekçiler için tarihte yeni bir sayfanın açıldığı tarihtir. Bu yüzden de ister istemez sosyalizm, kapitalist/emperyalist sistemin hedefine konulmuştur. Çünkü sermaye güçleri ve onların devletleri biliyorlardı ki eğer gereken tedbirler alınmazsa ellerinde tutabilecekleri kaleleri kalmayacaktır.
Bu yüzden de Sovyetler Birliği’ne karşı hep düşmanlık beslenmiştir. Sonra İkinci Paylaşım Savaşı, yitirilen savaş sonrasında ise artık sosyalizm bir Dünya Sistemi olarak tarihteki yerini almıştır. Sorunsuz mudur diye soranlarınız olursa peşin peşin söyleyeyim asla sorunsuz değildi ama dünyamız da giderek yeni bir çıkışın eşiğine gelmiş dayanmıştı. Emperyalist kamp NATO’yu kurdu. Kore’de başlatılan savaşla birlikte de kamplar kesinlikle ayrışmış oldu. Türkiye bile NATO’ya girmek için Kore’de test edilip bu saldırı ve savaş örgütüne alındı. Sonrasında ise dünyada estirilen havayı hepimiz biliyoruz. Daha o dönemde kurulan ve İslam ülkelerini içine alan yeşil kuşak projesi soğuk savaş süresince en üst düzeyde uygulandı, gerici rejimlerce desteklendi. Bugün bile o gün oluşturulan kapitalist/emperyalist sistemin bölgemiz acısını yaşamakta, ABD ise o günlerden devraldığı miras üzerinden dünya politikalarını belirlemeye yeltenmektedir. Doğal olarak kendi çıkarlarını devam ettirmek için bugün ABD bölgededir, bölgede akıtılan kan ve gözyaşının da sorumlusudur. Enerji kaynaklarını elinde tutmak için de bölgede işbirlikçi yönetimlerle birlikte davranarak pek çok ülkede üsler kurmuş ve bölgemizi ve tüm insanlığı tehdit eder bir pozisyondadır.
Bölgede yaşananlar hepimizin malumudur. Dolayısı ile ABD buralarda politikalarını sürdürmek ve çıkarlarını korumak için işbirlikçi ve gerici rejimlere muhtaçtır.
Bugün bölgede çatışmalar çeşitli görüntüler altında sürerken kaçınılmaz olarak ABD’nin karşısına da çıkacak güçler olacaktır. Bölgede İran başı çeken bir ülkedir, İran’la birlikte başka güçleri de saymak olasıdır. ABD’nin işine gelmeyen adımlar İran’dan geldiği için ABD İran’ı hedef tahtasına koymuş, en sonunda tehditlerin arkası Bağdat Havaalanı’nda İranlı komutan Süleymani’nin ABD tarafından katledilmesiyle birlikte olaylar daha da üst noktaya tırmanmış, İran ise dün gece iki ABD üssünü füzelerle vurarak karşılık vermiştir.
Ancak bu olay yaşanıncaya kadar hemen pek çok kimse ABD güçlerini görülmemiş bir şekilde abartarak onların üslerine atılan füzeler daha hedefine varmadan vurulacağını söyleyen açıklamaların bini bir para propagandası yapılmış, bir anlamda ABD’nin gücü öyle bir abartılmıştır ki herkesin gözü korkutulmaya çalışılmıştır.
Daha ABD üssünün vurulması yeni olduğu, bilgiler ise büyük ölçüde dışarıya sızdırılmadığı için atılan füzelerin yarattığı insan kaybının ve tahribatın boyutlarının ne olduğunu da bilmiyoruz. Ne var ki ne kadar saklanırsa saklansın üslere füzelerin isabet ettiği de bir gerçektir. Dolayısı ile ABD bizce bir tokat yemiş, tokattan da öte şimdiye kadar övüle övüle bitirilemeyen ABD gücünün kağıttan kaplan olduğu görülmüştür demek doğru değildir ancak sonuç olarak da ciddi bir fiili durumun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bundan böyle ABD’nin bölgede atacağı adımlar ne olacaktır onu şimdiden kestirmek zordur. Ancak ABD’den de yeni bir saldırı yapılacağını beklememek saflık olur.
Bir de bu yeni durum bizim için de öğretici olmuştur denilebilir. Bugün savaş naraları atarak Libya’ya asker göndermeye kalkan AKP ve saray iktidarı şimdiye kadar yaşanılanlardan ders çıkarmamıştır bu bellidir ancak umarız bu son ABD üslerinin vurulması öğretici olur ve Türkiye, Libya’ya asker göndererek yeni bir maceraya Türkiye’yi sokmaz.
Daha başka bir nokta ise İran’la ABD arasında savaşa doğru bir tırmanış söz konusu olursa eğer Türkiye’de de ABD’nin üsleri olduğu unutulmamalıdır. Dolayısı ile ABD bu üslerden uçak kaldırır ya da İran’a yönelik saldırıda bulunursa hedef olması da kimseyi şaşırtmamalıdır.
Sonuç bir kişi her şeyi belirler ve herkes o iradeye uyarsa ki öyle olmaktadır.
Görülüyor ki Türkiye bunun bedelini ağır ödeyeceğe benziyor. Bu yüzden zaman yitirilmeksizin AKP ve sarayın macera arayışının önüne geçilmeli, Türkiye bir oldubittinin içinde kendisini bulmamalıdır.
Bize göre Türkiye Recep Tayyip Erdoğan iktidarı altında bu denli büyük tehlikelerle karşı karşıyadır, bu tehlikelerden uzak durmanın yolu da palavralar sıkmaktan geçmez, Türkiye’nin kendi ayarlarına dönmesiyle olasıdır.