SUÇ LİSTESİ HAZIR MI?

Yazan: Turgut Koçak 14 Nisan 2021

İktidara sesleniyoruz. Siz önce neyin suç neyin suç olmadığını belirten bir liste hazırlayın ki bizler de bilelim. Gerçi suç icat edenlerin icatlarına da boyun eğmeyeceğimizi yazımızın başında belirtelim de söylediğimiz şeyler yanlış anlaşılmasın.

Siyasetçisi, yazarı, çizeri, gazetecisi özetle herkes bu ülkede ne yapacağını bilemez hale getirildi. Biliyorsunuz CHP parti olarak Merkez Bankası’nda buharlaşıp giden 128 milyar doların peşine düştü. İlgililere sordu yanıtını alamadı. Meclise taşıdı çıt yok. Sonra bu soruyu afiş yapıp bilbordlara ve parti binalarına asmaya başladı.

Vay sen misin bu afişleri asan diyerek polisler harekete geçirildi. Afişler bilbordlardan söküldü. Savcılar harekete geçirilip soruşturma başlattı. Önceki gün ise birçok parti binası önüne afişler asıldığı gerekçesiyle vinçler yollanarak parti afişleri sökülmeye başlandı.

Bizim bildiğimiz, devlet delikli parasının bile hesabını sorar. Bu yüzden de devleti halk adına yönetenler varsa sorulması gereken bir soruyu yanıtlamak zorunda oldukları gibi hesabını da vermekle yükümlüdürler.

Soru oldukça basit ve açıktır. Ortada Merkez Bankası’nın elinde bulunan 128 milyar dolar söz konusudur, bu para da şu anki haliyle nereye ve nasıl harcandığı belirsizdir. Bu yüzden de bir siyasi parti çıkıp böyle bir soru sorabileceği gibi sıradan bir yurttaşın da sorma hakkı vardır. Devleti yöneten sorumlular kalkıp da size mi bunun hesabını vereceğiz diyemezler ve açıkça derler ki bu para ülkenin şu şu sorunları için şu şekilde harcandı. Yapılan işlem uygunsa sorun yoktur, değilse kim bu işin sorumlusu ise yüklendiği işin hesabını vermek durumundadır. Kimse bu anlamda bir ayrıcalığa sahip değildir.

Gerçekler bu ise iktidarın yapmak istediği şey nedir?

Birincisi iktidar hesap vermek istemiyordur, ikincisi iktidarın bu tasarrufu sorunludur bu yüzden de bilinsin istememektedir.

Yaşananlara baktığımız zaman birçok şey olağan hale geldi. Bu yüzden de doğrusu şaşırıyor muyuz? Tabi ki de şaşırmıyoruz. Ancak bir siyasi parti ya da sade bir yurttaş böyle sorular sordu, bu sorusunu kamuoyu ile paylaştı diye kişi ya da ülkenin Ana muhalefet partisi baskı altına alınamayacağı gibi hiçbir partisi de baskı altına alıp susturulmaya kalkışılamaz. Tabi ki de sıradan bir yurttaşı da.

Ama olup bitenlere baktığımız zaman görüyoruz ki partiler iktidar gücüne dayanılarak çalışması engellenmek istemektedir. Hem öyle ki atılan adımlar engellemenin de ötesine geçerek açıkça bedel ödettirilmeye dönüşmektedir.

Bütün bu yaşananlar sanılmasın ki basite alınacak bir konu değildir. Amiraller duyuru yayınladılar diye hedef tahtasına CHP konulmakta, duyuru üzerinden CHP yasadışı birtakım girişimler içindeymiş gibi gösterilmeye kalkışılmaktadır. Suçlamalara bakıyorsunuz oldukça ağır suçlamalar olduğunu görüyorsunuz. Eğer bu tutmuyorsa iktidar hemen bir yenisini icat ederek hem baskısını hem de yaptırımını hız kesmeden devam ettiriyor.

1950 – 1960 arası iktidarda olan Demokrat Parti’nin uygulamalarına baktığımız zaman da görüyoruz. İnönü bazı şehirlere sokulmuyor. Kimi milletvekillerinin bazı yerlere girmelerine izin verilmiyor. Gazeteciler tutuklanıp harıl harıl mahkemeler çalıştırılarak insanlar içeri atılıyor. O günleri anımsayanlar bilir, İnönü kaç yerde taşlı sopalı saldırılara uğradı. Osman Bölükbaşı’nın partisi Millet Partisi Kırşehir’den oyların çoğunluğunu alıyor diye Kırşehir ilçe yapılıp Nevşehir’e bağlandı. Tamam, bunlar yaşandı da olup bitenler ülkenin hayrına mı sonuçlandı? Gerçekleri hepimiz biliyoruz. Fakat sağcılar bildikleri halde tam tersine davranarak toplumu kin ve nefret üzerinden örgütleyebileceklerini düşündükleri için bir kez olsun huylarından vazgeçmiyorlar.

Darbeden söz ediliyor bakıyor görüyorsunuz ki bu dinci ve sağcı kesimlerin kılına bile dokunulmamış. Aksine onlar her darbe sonrası gözetilip kollanmış. Ortada ise sadece solcuların ve sosyalistlerin çektikleri var. Bugüne geldiğimizde de aynı şeyler yaşanıyor. İktidar her şeyi yapma hakkını kendisinde görüyor fakat kendisi dışında başkalarının da hak ve özgürlükleri olduğu gerçeğini hiç ama hiçbir zaman kabullenmek istemiyor. Tam tersine iktidar onlara her şeyin yapılabileceği düşüncesinde. Bugün bizler anayasal haklarımızı bile kullanamaz konuma gelmişsek, kullanmaya kalktığımızda da bin bir suçlama ve baskı yöntemleriyle karşılaşıyorsak oturup düşünülmesi gerekiyor.

Korona virüs salgınıydı, şuydu buydu bahane edilerek ülke her geçen gün karanlığın içine itiliyorsa bizler de hem bu karanlığa karşı çıkarız, hem kapitalizmin insanlığa çektirdiği ezaya ve cefaya karşı mücadele ederiz.

Kimse de bizi yolumuzdan döndüremez…