Yazan: Turgut Koçak 6 Temmuz 2021
Erdoğan kanal diyor başka bir şey demiyor. Ortada kanalla ilgili bir şey yok, yok olmasına da köprü ayağının temeli atıldı bile. Üstelik bu temel atma töreninde Erdoğan öyle bir şey söyledi ki bu sözleri herkes unutsa tarih asla unutmayacak. Neymiş efendim; kanalın paralarını bu işe karışan şirketler uluslararası tahkim kurulu aracılığı ile bizden söke söke alırlarmış. Üstelik bu talihsiz yaklaşım Osmanlı döneminde yaşanmış ve ne menem şey olduğu bilinirken bu sözlerin şimdi de söylenmiş olması öyle hafife alınacak bir şey değildir kesin. Eee tabi kara göründü. Çünkü AKP ve saray iktidarı erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde iktidardan kesinlikle gidecek. İşte o zaman iktidara bel bağlayan ve bu işleri ballı börekli yürüten yandaş şirketler ve uluslararası soyguncular tırsmaz mı? Tırsar elbette. Erdoğan da işte bu yüzden bu sözleri sarf ediyor etmesine de bu konu ile ilgili söylenen sözlerin derinliği çok ama çok fazla inanın.
Söke söke tartışması bu yüzden gündeme geldi ve epey kamuoyunu meşgul etti. Ancak ülkemizde konuşulacak o kadar çok şey var ki bu söke söke alırlar olayı da diyebiliriz ki gündemden düştü bile.
Tamam, Erdoğan’a göre söke söke alırlar da işin başka bir boyutu da yok mudur? O boyutta ülkenin haksız yere borç batağına sokulması iktidar mensupları dahil pek çok kimsenin bu haksız ve hukuksuz uygulamalardan zengin olması sizde hiç mi bir şey çağrıştırmıyor? Böyle bir hukuksuzluğu söke sökeye çevirmek isteyen bir iktidarın iktidardan gittiklerinde de her şeyin aynı tas aynı hamam süreceğini devlette devamlılık esastır şeklinde okumak sizce gaflet değil mi? Böyle bir borç niye devletin olsun? Eğer ödenecekse o günün yöneticileri de benzer bir özellik taşımıyorlarsa haksız zenginleşenlerden sözü geçen parayı söke söke almazlar mı? Yoksa zorbalık ve diktatörlük bu ülkenin sonsuza kadar yazgısı mı olarak görülüyor?
Kim kimin havasını kesmeye çalışırsa çalışsın bu işi ilelebet başaramaz. AYM Başkanı Zühtü Arslan bir toplantıda şunları söylediyse “Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır” sözleri önemli sayılmaz mı? Hem bu bize En yüksek yargı organının tepesindeki kişi tarafından dile getiriliyorsa hiç mi bir iletisi yoktur sanılmaktadır?
AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın söylediği sözlerin muhatabı kimdir acaba? Ya da Arslan’ın belirttiği gibi kim ya da kimler “Devlet, yönetmek adına bireylerin özel hayatını gözetim altında tutma eğiliminde olmuştur? Başka bir ifadeyle devletin gözü daima bireylerin üzerindedir. Anayasa’nın 20. Maddesi’ne göre herkes, özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir” demesi birilerinin hıncını çekse de gerçekleri içermiyor mu?
Hani bu konuda kime sorsanız alacağınız yanıt, hangi özel hayattan söz ediyorsunuz, dokunulmazlığı mı kalmış deseler şaşıracak mısınız? Bugün kişi düşüncesini açıklayamaz durumdaysa, attığı her adımda çekince içindeyse kişilik haklarından söz edilebilir mi? Edilemiyorsa bu noktaya nasıl gelindi ve kim bu baskılardan medet umup kesintisiz bu baskıları devam ettirmektedir görmediğimiz mi düşünülüyor?
“… Kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasından, kişisel verilerinin işlenmesine, başkalarıyla mahrem ilişkilerinden mesleki hayatına müdahalelere kadar, bir dizi konu özel hayata saygı kapsamına girmektedir” şeklindeki özetlemede neyin kast edildiği anlaşılmıyor mu? Telefonları dinlenen, izlenen, aile fertlerinin bile adım adım izlenip gözetlendiği, yaşam biçiminden banka hesaplarına ve sosyal medya hesaplarının bile jandarma ve diğer kolluk kuvvetlerince izlenip raporlandığı bir ülkede kişi hak ve özgürlükleri anayasa teminatı altındaymış değilmiş kim inanır ki değil mi?
AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın söylediklerini Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar yalanlıyorsa, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile kişi hak ve özgürlükleri ve dokunulmaz olarak görülen hakları çiğnenebiliyorsa ve de AYM’nin kararında gerekçe olarak kimi bilgiler gerekli değilse ilgili birimler niye böyle bir şeye kalkacaklarmış denilerek bizlere teminat olarak gösterilen Anayasa’da söylenenlerin bize olan yararı nedir ki? Hem bizler Anayasa’da teminat altına alınmış olan haklarımızı niye kimilerinin iyi niyetine kurban edelim ki? Kim iyidir, ya da kötüdür yargısının hiç ayağı yere basıyor mu? Özetle bu yönde bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin iptali için açılan dava reddediliyorsa söylenenler bizim içimize su serpebilir mi?
Sonuçta AYM Başkanı Zühtü Arslan’nın ; “Vesayet altındaki yargısal akıl, adaleti tesis edemez. Fikri ve vicdanı hür olmayandan hâkim olmaz. Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradesine ipotek konmasına izin veren kişiden hâkim olamaz.
Hukuk devletinde, uzaktan kumandalı yargı da yargıç da düşünülemez” sözleri çok ışıltılı görülse de gerçek anlamda şu anki uygulamaları değiştirmeyeceği gibi ülkeyi de asla ama asla rahatlatmaz bunun anlaşılmayacak bir yanı mı var?