Yazan: Turgut Koçak 26 Haziran 2022
Sosyalist olarak kurulmuş partiler hiç kuşku yok ki sosyalist olmayan bütün sol akımlardan farklıdır. Bu farklılığını da hiçbir zaman sosyalist olmayan sol bir parti çatısı altında bir kanat ya da ne bileyim bir hizip gibi kendisini ifade etmeye kalkamaz. Kalkarsa zaten böyle bir partiye sosyalist de denilemez. Diğer yandan sosyalist öğreti başlı başına bütün burjuva görüşlerin dışında o görüşlerin tam zıddını ifade eden bir seçenektir ki bu konuda kafa karışıklığı içinde olanlara da sosyalist denilemez. Bu sözlerimizi net olarak ifade edersek eğer sosyalist parti öğretisel (ideolojik) ve örgütsel olarak burjuva partilerinden kesinlikle bağımsızdır. Hatta sosyalist bir parti kendisini sosyalist olarak ifade eden fakat içinde değişik hizip ve kanatları da ifade eden adına birleşiklik denilsin ne denilirse artık böyle bir yapıda program birliğini sağlayamayacağı için sol olarak anılabilir fakat sosyalist sıfatla anılması olası değildir.
Gelelim, kapitalizmin tam karşıtı olan sosyalist seçeneğe. Bu seçenekle mücadele içinde değişik taktik ve stratejileri de birbirine karıştırmamak gerekir. Örneğin işçilerin sendikalaşmaları ve haklarını alabilmeleri grev vb. hakları için verilen mücadele bir bakıma burjuva istemler içinde kalan istemlerdir hiçbir zaman sosyalist bir istemle aynı şey değildir fakat bu yolda verilen mücadeledir ki bu mücadeleye burjuva istemler arasında diye burun kıvırıp bizim işimiz devrim yapmaktır savıyla uzak duramayız.
Kapitalist sistem, varlığını ancak ve ancak demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayarak ve de baskı altında tutarak sürdürebilir. Çünkü yığınların sömürülmesi için bu bir zorunluluktur. Karşıtlarımız olarak birileri bu yöntemi uyguluyorsa bizlerin de hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmamız ve hatta baskıları boşa çıkarmak için mücadeleden kaçınmamamız gerekir. Hep yazdık fakat demek ki bir daha bir daha yeri geldiğince bir daha yazmak gerekiyor ki ne dediğimiz olay ve olgulara nasıl baktığımız doğru anlaşılsın. Bu konuda vereceğimiz sayısız örnek sıralayabiliriz. Bunların hemen hiçbiri devrim meselesi değildir ama yapmak istediğimiz devrim için üstüne basacağımız döşeme taşlarıdır. Öyle ki burjuvazi sosyalist partilerin örgütlenmesini engellemek ve kitleselleşmişini durdurmak için sayısız yasaklar getirebilir. Siyasi yasaklarla bizleri etkisiz ve hareketsiz bırakabilmeyi düşündüğü için bu konuda ısrarından hiçbir şekilde de vazgeçmez. Bizlerin bu yasakları kırmak için mücadele etmemiz de devrim meselesi değildir ama bu yolda vereceğimiz etkili bir mücadele bizlere örgütlenme konusunda kesinlikle az şey kazandırmayacaktır.
Mücadele içinde değişik sol çizgilerde yer alan yapılarda olacaktır kuşkusuz. Ancak işi gücü bırakıp da bu yapılarla uğraşmak ve sol sekter bir tutum sergileyerek en en solcu ya da sosyalistin biz olduğumuz iletisini de verip durmamız gerekmez. Mümkünse demokrasi güçlerinin biraraya gelişlerinde öncülük görevinin üstlenildiğini bile aşağılayıcı birtakım tutumlar takınarak göstermemek gerekir. Evet, bugün ülkemizde ilericisi de vardır burjuva demokratı da, sosyal demokratı da devrimci demokratı da ancak sosyalist soldan kim böyle bir tutum takınıyor bilmiyorum ama birileri ille de bazı sol yapıların özellikle de bu yapıların kuyruğuna takıldığını vurgulayıp durmaktadır. Bu konu üzerinde en çok da TKP yazıp çizmekte, isim belirtmeden de olsa bunu yaparak bir yerlere en sosyalist biziz iletisi vermeye çalışmaktadır.
Aydemir Güler’in 25 Haziran tarihli yazısında bu konu işlenmiş, bazı sol hareketlere eleştiriler yöneltilmiştir. Neymiş efendim eskiden sosyalistler kendilerini asıl güç, başkalarını da yedek güç olarak tanımlama yürekliliği gösterirlermiş hatta Doktor Hikmet Kıvılcımlı bile Kürt Ulusal Hareketini devrimin yedek gücü olarak belirlemişmiş. Kafası en çok karışık olan sosyal demokratlar üzerinde daha önceki yazılarından da bildiğimiz için bu hareketi bir restorasyon görevi ile kendisini sınırladığı, bu nedenle en tehlikeli akım olarak görülmesi gerektiği tanımlamalarını bu son yazısında da yapmıştır bunlar öğretisel çözümlerde bir gerçeği ifade etmektedir ama Bugünkü Erdoğan AKP ve saray iktidarından bile tehlikeli görülmesi saptaması ve de bu saptamanın sık sık yinelenmesi acaba bugünkü iktidara karşı verilmesi gereken mücadelede bir pasifizmin yeğlenmesi anlamına da gelmiyor mu? İçinde bulunduğumuz koşulların gereği sürdürülmesi gereken mücadelede CHP’nin ortaklarıyla birlikte hem kapitalizmi restorasyon anlamında hem da sağlamlaştırarak sürdüreceği tespitiyle yoksa Erdoğan iktidarının sürüp gitmesini istemek anlamına gelecek davranışın neresinden devrimcilik üretilmektedir?
Bir durum tespiti yaparsın, o durumda devrim anıdır o zaman kalkıp da birilerine iktidarı teslim etme ayaklarına girmezsin bunu yapanları da en ağır dille suçlayabilirsin. Hatta darmadağın edersin. Bugün seçimlere girme hakkını bile bu kadar abartanlar ve hatta seçime girmeyi olduğunun çok ötesinde görüp devrimle seçim arasındaki mesafeyi nasıl kapatacaklarını bile hesap edemeyenler oturup bir düşünmeli ve havaya yumruk sallama işini bırakıp bizzat eşyayı adıyla çağırarak isim vererek eleştirmeli ki birilerinin denk düşüyorsa eğer söylenenler sınıf ve sosyalist yığınlar arasında deklase olup işleri bitsin. Yoksa en iyi benim, en devrimci benim, sınıfın en doğrucu Davut’u da benim havasıyla komünistlik yapılmaz.
Yok, sosyalizm baştan aşağı yeni bir düzen anlamına geliyormuş bu yüzden de emekçi halkımız yakınlaşan bir tarihsel hesaplaşmada yerini almasına odaklanılması gerekiyormuş savı bayağı başkalarını sosyalist öğretiden bihaber olarak görmek anlamına gelir ki bu sözlerin de bizce muhatabı yok gibi. Güya sosyalist olanlar bunu bilir ve de hangi ortamda nasıl davranacağını da neye odaklanacağını da gözden asla kaçırmaz. Kaçıranlara ve de odaklanma sorunu yaşayanlara da zaten sosyalist denilemez. Bu tür göndermeler bizce çok ağır kendini beğenmişlik kokuyor ki bu yollardan az geçilmedi.
Nasıl olsa sizler de geçip gidersiniz de geride kalanların farkına bile varmadığınızı yolun sonuna geldiğinizde anlarsınız belki…