SOSYALİST ÖĞRETİ YENİDEN / 8

Yazan: Turgut Koçak 15 Nisan 2013

Biri iyi bir sosyal demokratmış, bir diğeri solculuğundan utanıyormuş. Adam şakır şakır ağlıyor. Sanırsınız sorun çözmüyor da duygusu yüksek dozajlı film çeviriyor. Hem öyle vatansevermiş ki, kimse onun kadar sevemezmiş. Haklı ne diyelim. Kimimiz bu vatanı öyle severiz öyle severiz ki, uğruna ölürüz. Kimimiz öyle severiz ki, mallarımız, mülklerimiz bankalarda yatan paralarımız olur. Kimimiz ise Nâzım’ın dediği gibi ‘Şose boylarında it gibi titreriz.’ Bazılarımız nutuk atar, büyük adam pozlarında verir veriştiririz. NATO’ya bağlıyızdır, Amerika babamızdır. Kısaca saymakla bitmeyecek kadar hainlik ederiz de iş vatan sevmeye gelince kimse elimize su dökemez. Bu numaralar bayat Kadir İnanır bayat! Senin vatanseverliğin uluslararası sermaye güçlerinin çözümü yolunda görevlendirilmenden ibarettir. Senin vatanseverliğin Amerika’nın bir dediğini iki etmeyen işbirlikçi AKP iktidarının tozlu yollarında koşmaktan ibarettir o kadar. Yoksa anası ağlayan bir asker annesinin önünde türlü kılıklara girerek vatanseverlik kanıtlanamaz. Zaten oldum olası ben bu ülkenin insanlarına şaşırmışımdır. Adamın oğlunun başına kurşun sıkılarak 37 asker arkadaşı ile birlikte öldürülmüş, ana artık kimin diliyle konuşuyorsa “başka analar ağlamasın” diyor. Baba da aynı dilden konuşuyor. Sizler daha ne yapacaksınız bay akiller. Bir insanı bundan daha iyi kimliğinden nasıl arındırırsınız. Sizler bu ülkeyi yöneten işbirlikçisi, ülke satıcısı, vurguncusu, tefecisi, bu ülkenin çocukları sizin yüzünüzden öldü. Bir de çıkmış çocukları yaşamını yitirenleri kendinize alet ediyorsunuz. Bir düşünseniz ya onların çocukları yerine kara toprağın bağrında sizin çocuklarınız yatsaydı ne yapardınız? Acaba sizde der miydiniz başka analar ağlamasın diye… Yanlış anlaşılmasın biz hiçbir zaman bu savaşın devam etmesini istemeyiz. Savaşın sizin yüzünüzden çıktığını ve devam ettiğini ve edeceğini söylüyoruz. Ya; Kadir İnanır vatanseverlik öyle kolay bir şey değildir. Hele ağzını doldura doldura kolaylıkla söylenecek şey asla değildir.

Baskın Oran, siz solculuktan söz edemezsiniz. Çünkü sizin görüşlerinizin solculukla uzaktan yakından ilintisi yoktur. Siz ve sizin gibiler hesap adamıdır. Hesap adamlarından solcu molcu olmaz. Biz o kadar solcu akademisyen tanırız. Onların solculuğunu da biliriz. Peki, ya sizin solculuğunuz nasıl bir şeydir. Kaç tane uluslararası sermayeye karşı kitabınız demiyorum makaleniz vardır? İşçi sınıfının iktidarı olan sosyalizmi hangi kitabınızda ya da makalenizde savundunuz. Geçmişe burun kıvırmaktan ibaret olan solculuğunuzla olsanız olsanız AKP iktidarının gülü olursunuz o kadar.

Uluslararası sermayenin eli uzun. İnsanları bir yerlerden bulup bulup çıkarıyor. Tansu Çiller bacımızı tanıyan var mıydı? Yoktu. Ama bir gün bulunup getirildi ve bacımız olarak yıllarca anamızı ağlatıp vurgunlar vurarak malı götürmedi mi götürdü. İşte şu Prof. Ülke Deniz Arıboğan da sisteme monte edilip görev verilmek istenen bacılardan biriydi. Her televizyon programında uluslararası sermayenin diliyle konuştu. Herkes onu tanıdı. Şu partinin başına mı geçse bu partinin başına mı geçse diye düşünüldü ama bir eksiği gediği görüldü ki, şimdilik bu operasyondan vazgeçildi. İşte bu bacımız “Akil İnsanlar"dan biri olarak Marmara Bölgesi’nde görev yapacak ekibin başında.

Akillerle ilgili bugünlük bu kadar yazalım. Yoksa yazı uzayıp gidecek. İşçileri satanlardan, TUSİAD başkanlığını yapana, oradan Mazlum-Der ve İHD’ye kadar uzanan pek çok kimse var. Yeri geldikçe bunlara değineceğiz. Şimdi gelelim SOSYALİST ÖĞRETİ YENİDEN konumuza…

Egemen güçlere karşı işçi sınıfının mücadelesi üç yönlüdür.

  • Ekonomik mücadele
  • Siyasal Mücadele
  • Öğretisel Mücadele (İdeolojik)

Ekonomik Mücadele, işçilerin işverenlerden bu düzen içinde daha fazla ekonomik hak alma mücadelesidir. Bu mücadele işçilerin sendikaları aracılığı ile yürütülür. İşçiler bu mücadelelerini, başta grev olmak üzere çeşitli direniş yöntemleriyle yürütürler. Ancak ekonomik mücadelenin tek başına bir şey ifade etmediğini gözden ırak etmemek gerekir. Bu mücadele yöntemi her ne kadar işçileri geçici süre rahatlatırsa da bir süre sonra yine aynı konuma gelinir. Bu konuda işverenler oldukça tecrübeli olup işi iğneden ipliğe zam yaparak bitirirler. Daha da önemlisi günümüzde işveren iktidarları aracılığı ile ekonomik hak arama yollarının kapısı sayısız yasal düzenlemelerle sıkı sıkıya kapatılmıştır. Söyledik ekonomik mücadelenin en etkili silahı grev ve çeşitli direniş yöntemleridir. Bu mücadelenin aracı ise sendikalardır. Yeri geldiğinde bunlar üzerinde yeniden duracağız. İşçiler sendikaları aracılığı ile verdikleri ekonomik mücadelede hem pişer hem de kendisi için nasıl sınıf olunacağının ayırdına varır. Aynı zamanda da tek tek hak aramanın bir sonuç vermeyeceğini birlikten güç doğacağını, güç karşısında da işverenin nasıl boyun eğdiğini görür.

Siyasal Mücadele, biliyoruz ki, devlet çarkı işverenlerin elindedir. Yani onlar iktidardır. Bu yüzden de işverenlerin her türlü çıkarlarını koruyan bir devlet yapısıyla karşı karşıyayız. İşverenlerin gücü hiç kuşku yok ki, üretim araçlarını ellerinden bulundurmanın yanında siyasal iktidarı da ellerinde bulundurmalarından gelir. Bu yüzden de iktidar egemen güçlerden alınmadığı sürece işçilerin, emekçilerin kurtuluşlarının olanağı yoktur. İşverenler iktidarı kendi partileriyle ellerinde tutarlar. İşçilerin de iktidarı almaları ve kendi siyasal iktidarlarını kurmaları gerekir. bu yüzden de işçilerin siyasal mücadele aracı partisidir. Bu kısa değerlendirmeden işçi sınıfının kurtuluşunun örgütlü ve öncü siyasal mücadele ile gerçekleşeceğine döne döne işaret etmemiz gerekir. İşçi sınıfının partisi bu mücadelesini çeşitli yöntemlerle yürütür. Bunlar, siyasal gösteri ve mitinglerden, çeşitli kampanyalara; seçimlere katılmadan, parlamentoya girmeye, siyasal grevler ve genel grevler düzenlemeden daha başka eylemlere kadar birçok biçimi kapsar. İşçi sınıfı mücadeleye kendi örgütlü gücüyle katılır. Tüm öteki emekçi kesimler de siyasal mücadeleye öncü partileri saflarında katılırlar. İşçi sınıfının üçlü mücadelesinin can alıcı noktası, ağırlık noktası siyasal mücadeledir.

Öğretisel Mücadele, her sınıf ve katmanın yaşama biçimlerinden kaynaklı dünyaya bakışları farklı farklıdır. Nasıl işverenlerin dünya görüşleri kapitalizmse işçilerin emekçilerin dünya görüşleri de sosyalizmdir. Dolayısı ile nasıl egemen güçler kendi kapitalist öğretilerini toplumun tümünün düşüncesiymiş gibi algılatmaya çalışıyorlarsa işçi sınıfı da kendi dünya görüşü olan sosyalizm başta işçiler ve emekçiler olmak üzere toplumun tüm çalışanlar kesimine propaganda edip yaymak zorundadır. Bu mücadelenin iki yüzü vardır. Birisi işveren öğretisine karşı yapılan yanı yani kapitalizmin yığınların gözünde ne menem bir şey olduğunun çaplı bir şekilde anlatılarak geriletilmesidir. Öteki yanı ise sosyalizmin işçiler ve emekçiler arasında gerçek bir kurtuluş olarak yaygınlaştırılması ve yığınların bu yönde bilinçlendirilmesidir.

Sonuç olarak bu üçlü mücadele bir bütünlük içinde yürütülür. Birini küçümsemek, ötekini öne çıkarmak giderilmesi olanaksız sorunlar yaratabilir. Örneğin sadece ekonomik mücadele öne çıkarılırsa işverenlerin sistemi kabul edilmiş, asıl kurtuluşun önü kapatılmış olur. Bu yüzden de bu üç mücadele biçimini birbirine bağlantılı şekilde yürütmek ve sosyalizm amacına yürümek gerekir.

Bu kısa özet bile bize göstermektedir ki, ülkemizde yürütülen mücadele gerçekten de içler acısıdır. Sendikal mücadele için kurulu olan sendikalar yetersiz ve etkisizdir. Sarı sendikacılık egemendir. Sol ve sosyalist güçlerin parçalanmışlığı da işin içine girince ekonomik mücadele araçları tam anlamıyla etkisiz kalmaktadır. Yığınlar arasında etkili ve bir seçenek olarak ortaya çıkacak bir öncü parti; her zaman konuştuğumuz ama gerçekleştirdiğimiz bir örgüt haline gelmediğinden, siyasal mücadelede de oldukça etkisiz kalınmaktadır. Verilen gelişigüzel mücadelenin ise sonuç alıcı bir kalıcılığı yoktur. Öğretisel mücadeleye gelince, işçi sınıfının öncü siyasal örgütü olan parti sorunu gerektiği gibi çözüme kavuşturulamadığı için sosyalist öğretinin yığınlar içinde çarpıtılmadan anlatılması da mümkün olamamaktadır. Birçok grup kendi anlayışlarını propaganda ettikleri için yığınların da kafası karışmakta hem sosyalizm konusunda kafaları bulanmakta hem de kapitalizme karşı yürütülen öğretisel mücadele etkisini yitirmektedir.

Sonuç; yukarıda sözünü ettiğimiz konuları masaya getirip iyi bir irdelediğimizde gerçekleri bütün çıplaklığı ile görmekteyiz. DİSK’in dışında bütün sendikal örgütlenmeler sarı sendikalar olup bunlar aracılığı ile işverene karşı ekonomik mücadele vermenin olanağı yoktur. DİSK’in durumu ise ortadadır. Son Genel Kurulu’nda ortaya çıkan belirsizlik yüzünden DİSK’i çok ağır süreçler beklemektedir. Bunun nedeni ise solda yer alan irili ufaklı örgütlerin sol ve sosyalizm konusundaki handikaplarıdır ki, bugün DİSK’te yaşananların nedenidir. Aynı durum KESK’te de söz konusudur, başka yapılarda da.

Dolayısı ile SOSYALİST ÖĞRETİ YENİDEN diyorsak boşuna demiyoruz.