SOSYALİST ÖĞRETİ YENİDEN / 20

Yazan: Turgut Koçak 29 Nisan 2013

Hani derler ya utanmazlığın böylesi; işte AKP iktidarının durumu da bu. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, “Her Yönüyle Başkanlık Sistemi” konulu bir konferans verdi. Malatya Belediyesi ve Malatya Barosu’nun işbirliğiyle Belediye Konferans Salonu’nda gerçekleşen konferansa Vali Vasip Şahin, AKP Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Cumhuriyet Başsavcısı Muzaffer Sayın, Emniyet Müdürü Mustafa Aygün, AKP İl Başkanı Bülent Tüfenkçi katılmışlar. Katılımcıların sıfatlarına bakın anlarsınız durum nedir? Neyse bunlar önemli değil. Burhan Kuzu parlamenter sistem için “kokuşmuş İngiliz sistemidir” diyor ve Allahın bildiğinin kuldan saklanmayacağına da vurgu yaparak bir güzel başkanlık sistemi ile ilgili inciler diziyor. Burhan Kuzu gibiler gerçekten de içimizi bulandırıyor.

İnsanın bunlara siz değil kul dediğiniz insanları Allahın cebinden peygamberi de çalarak kandırıkçılığınızın derecesini yeminle söylüyoruz ki, ordünaryüs profösörlüğe bile çıkarabilirsiniz.

Aman efendim bu zatı muhteremlere Türkiye’yi düşünmekten üstlerine bir haller gelmiş. Hani halka zehir içirecekler ya, parlak bir jelatine sarıp sarıp sunuyorlar zehirlerini. Bunların mayası zehirle yoğrulmuş. Ne zaman ağızlarını açsalar sözleri zehir yeşili. Bu ülkenin insanları kendilerine oy vermeseler bile %10 barajı yüzünden o oyları da kendileri almışlar gibi milletvekilliklerinin üstüne mok böceği gibi konuveriyorlar. Çok bilmiş Kuzu’ya göre baraj düşürülürseymiş; meclise bir sürü parti girer, ülkede de koalisyonlar dönemi başlarmış. En iyisi en doğrusu tek parti iktidarıymış. AKP, 11 yıldır tek parti olarak ülkemiz geniş halk yığınlarına kan kusturuyor ya ne yapsın koalisyonlar dönemi başlarsa kan kusturamayacaklar. Kuzu’nun derdi o. Amma velakin başkanlık sistemi kabul edilirseymiş seçim barajı da düşürülürmüş.

Eee adam anasının gözü. Kandırıkçılıkta üstlerine yok. Başkanlık sistemi geldiğinde tepedeki bir tek adam ne derse o olacak. Parlamento da cam güzeli olarak pencerenin önünde saksılanıp işi bitirilecek. Gördüğünüz gibi ülkemin işçileri, emekçiler, çalışıp çabalayanları adam sizlerden diktatörlüğe onay istiyor. Kuzu postu ile dolaşan ‘Kurt’ Kuzu da, sizleri hamhum şaralop yapmak için ne diller döküyor ne diller. Hep konuşuluyor ya, Kürtlere AKP iktidarı birtakım haklar verecekler, onlar da “Kürt Önderi” Apo’nun dediği gibi altın tepsi içinde bu kez de Recep Tayyip Erdoğan muhteremine başkanlığı sunacaklar. Ne yazık ki, bu işler sanıldığı kadar kolay değil işte. Bu konuda konuşan BDP milletvekili Altan Tan bile dayanamadı ve seçim barajının indirilmesi için başkanlık sisteminin kabulünü koşul olarak ileri süren Burhan Kuzu’ya bu bir ahlaksızlıktır dedi. Ahlaksızlık mıdır, değil midir bilemem ama aylardır AKP sözcülerinin ağızlarından çıkan zehir yeşili sözlerin işaret ettiği güçleri de Altan Tan bilmiyor olamaz.

AKP numara üstüne numara çevirerek tam bir diktatörlüğe yöneliyor. Şamil Tayyar gibi birisi bile nihayet ağzından baklayı çıkararak; “milletvekilli olmanın parmak kaldırmaktan öte bir hükmü yok, ot yolmak gibi bir şey” dedi. (Acemi askerlere boş durmasınlar diye mıntıkalarında elleriyle ot yoldururlar. Öyle ağır bir angaryadır ki, ben bu duruma isyan etmemiş bir tek askere tanık olmadım) İşte AKP milletvekili Şamil Tayyar konumunu bu şekilde ifade etmiş. Bu betimleme gerçekten de şahane. Ancak Şamil Tayyar’ın bunun ayırdına varması ise çok ilginç. Şamil Tayyar böyle diyorsa AKP içinde gidişattan rahatsız epey milletvekili var demektir. Hoş bunca rahatsızlık olmasa Erdoğan partisinin il ilçe başkanları da içinde otel toplantıları düzenlemeye kalkar mıydı? Erdoğan şöyle bir bakıp kendi partililerine oyunu da al git diyecek değil ya. Derse de kendi bilir dımdızlak ortada kalıverir ki, sağlıklı nesil örneği olan zatı muhteremi ne ayran kurtarır ne de çevresinde yirmi dört saat yağdanlık işlevi görenler. Artık Burhan Kuzu gibiler de nerede kızağa alınır kimbilir?

AKP iktidarı için söylenecek söz çok. Bunlarla ilgili söyleyeceklerimizi sert bir uyarı ile bitirelim. Sanmayın ki, diktatörlüğünüze bu ülkenin halkı katlanır. Bu ülkenin halkının birikimi sizin heveslerinizi kursaklarınızda koymaya yeter de artar bile. Madem pirinç için Tosya’ya gitmeye kararlısınız bilin ki evdeki bulgurdan da olacaksınız.


1 Mayıs tartışmaları sürüyor. Solun bir takım koşullanmışları kendilerini en devrimci görecekler ya oraya buraya sataşmayı da sürdürüyorlar. Soyut işçi sınıfı laflarıyla boylarından büyük söz söyleme alışkanlıkları olanlar; derdinde olmadıkları için deveyi göremiyorlar. Ona buna eski İstanbul valisi, yeni İçişleri Bakanı Muammer Güler’i işaret ederek suçlama salvolarında bulunuyorlar. 364 gün sınıfı örgütlemek ve sınıfın kendisi için sınıf olmasını ve öğretisel olarak donanımı ile ilgili parmağını oynatmayanlar (haklarını yemeyelim arada sırada işçilerin grev ve direniş yaptıkları yere giderek çay ve şeker götürüyorlar) şimdi kalkmışlar Taksim için savaş naraları atıyorlar. Oysa bu iş yıllardır Sol’un travması haline geldi. Bundan kurtulmak ve daha büyük hedeflere yönelmek gerekirken birileri bizleri de kısır bir tartışmanın içine çekmek istiyor. Bu tür tartışmalar yararsızdır. Herkes işine baksın. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak biz de işimize bakıyor 1 Mayıs’ta Kadıköy Meydanında olmayı en doğru yol olarak görüyoruz.

Ülke yurttaşlarının anayasal hakları vardır. Bu haklar ne başbakan ne İçişleri bakanı ne de vali tarafından ortadan kaldırılamaz. Yurttaşlar anayasal gösteri ve yürüyüş haklarını ya kullanabiliyorlardır ya da kullanamıyorlardır. Durum yasalarda bu kadar açıkken DİSK ve KESK’in, Başbakan ve İçişleri Bakanı’ndan son bir gün kala görüşme istemeye kalkmaları da ayrıca manidardır. Umarız kapıdan çevrilmezler. Umarız devrimciliklerine bu girişimlerinden dolayı bir helal gelmez.

Bir not:

Taksim konusunda ısrarlı olanların hepsini aynı kefeye koymuyor, o örgütlerin büyük bir bölümüyle de mücadele içinde yollarımızın her zaman kesişeceğini içtenlikle söylemeyi bir görev sayıyoruz.