SOSYALİST ÖĞRETİ YENİDEN / 18

Yazan: Turgut Koçak 27 Nisan 2013

AKP iktidarı iktidara geldiği günden bu yana uluslararası sermayenin çıkarları neyi gerektiriyorsa beş fazlasını yaptı. Arada sırada ABD ile ters düşen tutumlar sergiliyor gözükse de gerçek hiç de öyle değildi. Örneğin Recep Tayyip Erdoğan Filistin halkının çıkarlarını savunuyormuş gibi davranarak Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “one munit” demiş bu yöntemle de sükse yapmaya kalkışmıştı. Ancak bu olayın kokusu çabuk çıktı. Oradan ayrılıp daha merdivenleri bile inmeden kendisini uyardıklarında ise yüzünde şafak attı atmasına ya olan olmuştu bir kere. Madem bu söz söylenmişti, bu gösteriden yararlanılabiceği kadar yararlanmak en iyisiydi. AKP’liler de öyle yaptılar. Ne ki, geniş halk yığınları karşısında bu hüner fazla tutumadı.

Bu olaydan uzun süre sonra Mavi Marmara olayı yaşandı. AKP iktidarı içerde ve dışarıda zor durumdaydı ve de zevahirin kurtarılması gerekiyordu. Bizzat AKP’nin teşvikiyle Gazze’ye yardım götürmek üzere gemi konvoyu yola çıkarıldı. Başlangıçta AKP milletvekillerinden de katılacak olacaktı olmasına ya, tehlike sezildiği için milletvekilleri yollarından dönüverdiler. Hoş olayı düzenleyen dinsel hasletleri ağır basan kimseler olup bunlarda akıllarınca prim yapacaklardı. Olacakları üç aşağı beş yukarı bilen AKP iktidarı ise hiçbir tedbir almadığı gibi olay günlerinde sadece laf ebeliği yaparak işi geçiştirmeye çalıştı. İsrail komandoları gemiyi bastılar ve gemide bulunanların bir kısmını yaralayıp bir kısmını da katlettiler. Arkasından da gemiye el koyup İsrail’e götürdüler. Olay karşısında AKP apışıp kalmanın ötesinde hiçbir şey yapamadı. Yapamazdı da. Çünkü uluslararası sermaye güçlerine karşı AKP’nin tavır koymasının olanağı yoktu. Yine dostlar alışverişte görsün örneğinde olduğu gibi açıklamalarla yetinildi. El altından da İsrail’in çıkarlarını gözeten girişimlere göz yumulup sessiz kalındı.

Malatya Kürecik’te sözde NATO’ya bağlı radar, daha sonra Güney illerimizde Suriye ve İran’ı tehdit edecek olan patriot füzeleri yerleştirildi. Ne var ki, İsrail’le ilişkiler daha da iyileştirilmeli, bölgede yapılacak operasyonlar sırasında Türkiye’nin İsrail’le arası gergin olmamalıydı. Obama yollara düştü. İsrail’e iner inmez Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak Netanyahu’nun Mavi Marmara Gemisi olayı ile ilgili özür dilemeyi, tazminat ödemeyi ve Gazze’ye ablukayı kaldıracaklarını kabul ettiğini söyledi. Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarının bu olay karşısında sevinçten bir göbek atmadığı kaldı. Hatta Obama’nın sesini çok özleyen R.T.E. telefonda ilk onun sesini duymak istedi. Bir süre bu yeni durumla övünülüp zaman harcandı. Erdoğan kalkıp Gazze’ye gideceğini açıkladı.

ABD ile kapı bir komşuyuz ya görevlilerinin biri geliyor biri gidiyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de bunlardan biri. Bölgede çıt çıksa damlıyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ülkemiz ve bölge ülkeleri zararına tuzaklar kuruyorlar. Bu arada Kerry Recep Tayyip Erdoğan’ın Gazze ziyaretini ertelemesini istiyor. Ne yapsın Erdoğan aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. İktidardan cılız bir tepki geliyor. “Kerry’nin davranışı şık olmamıştır” diye. Ne yapacaktı, tanımıyor muyuz diyecekti Erdoğan. Planladığı tarihi biraz geriye aldı almasına ya Kerry’yi de memnun edecek bir tarih zikretmedi.

Sonuçta İsrail’le ilişkiler yeniden rayına girmiş, ABD başta olmak üzere Batı rahatlatılmıştı. En fazla rahatlayan ülke ise hiç kuşku yok ki, İsrail’di. İsrail yeni durumdan memnuniyetini İsrail’in Ankara’da ikinci katip seviyesindeki Maslahatgüzarı Yosef Levi Sfari, ülkesinin bağımsızlık günü nedeniyle Swissotel’de bir resepsiyon vererek belli etti. Resepsiyona, hükümeti ve askerleri temsilen katılım olmadı olmamasına ya işin gerçekte rengi hiç de öyle değildi. Ana Muhalefet partisi CHP’den Tunceli Milletvekili Kamer Genç, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, CHP İstanbul Milletvekili Osman Korutürk katıldı. Söylemek isteriz ki bu katılım da bizi şaşırtmadı. Okurlar anımsarlarsa daha önceki yazılarımızda da Faruk Loğoğlu ile ilgili eleştirel yazılar yazmıştık.

Her neyse görüldüğü gibi rüzgar ABD’den ve İsrail’den bu tarafa esiyordu, Recep Tayyip Erdoğan ve iktidarının ileri gelenleri serinlemek için çoktan göğüslerini açmışlardı bile.


Sol ve sosyalist sol arasında şu ya da bu nedenle başlayan tartışmalarından geniş halk yığınları gerçek anlamda bilgilendirilebilirse oldukça yararlı sonuçlar verecek. Çünkü kim hangi konuda ne düşünüyor, niye öyle düşünüyor ortaya çıkacak. Dahası sol yapıların sol ve sosyalizm konusunda ne kadar tutarlı olduklarını da anlamakta zorlanmayacağız. Bir yandan tartışılan “Kürt Açılımı” diğer yandan sıcağı sıcağına konuşulan 1 Mayıs konusu her grubun gerçek görüşlerini de ortaya koyuyor.

Hemen her yıl 1 Mayıs’ın İstanbul’da nerede kutlanılacağı sorun olmaya devam ediyor. Bir kez olsun bu sorunu gündemden çıkarıp yeni iş ve eyleme yönelmek gerektiği konusunda kimse yol açıcı olmuyor. Öyle ya koca bir yıl yatıp da sadece bir gün 1 Mayıs üzerinden devrimcilik taslamak varken niçin bu konuya kafa yorulsun ki?

Ya da ne bileyim geniş emekçi yığınları salt alana çekmekle kalınmayıp işsizliğin, taşeron işçiliğinin, sendikaların içinin boşaltılmasının, sendikaların grev ve toplu sözleşme yapamaz hale gelişinin içyüzü niye bilince çıkarılsın ki?

Ne güzel sendikalarımız var. Kimin kiminle iş yapıp yapamayacağı bile belirsiz hale gelmişken niye yığınlar bunları düşünüp de “ne oluyor” diye sorular yöneltsinler ki?

Yöneltirlerse Recep Tayyip Erdoğan’ın “akil” insanlığını kabul etmiş olmak ne anlama gelir neden düşünülüp kafa yorulsun ki?

İçi boş devrimci sözlerle geçiştirilir olur biter. Evet, söylüyoruz; Kürt sorunu nedeniyle pek çok şeyin üstü örtülüyor. Kimse BDP milletvekili Altan Tan’ın şeriat çağrısını tartışmaya bile gerek duymuyor. Her şey ne kadar da tıkırında değil mi?

Ülkemizi ve bölgeyi dinsel karanlığın içine çekmek için ortalıkta dolaşanlar ne adına hoşgörü ile karşılanıyor?

Yoksa işçi sınıfının gerçek kurtuluşu olan sosyalizmle şeriat ve dinsel hasletler yer değiştirdi de bizim mi haberimiz yok?

Sosyalist görüşler artık feodal görüş ve anlayışları dıştalamıyor da içine alıp ilkeleri arasında sayılmaya mı başlandı?

Evet, hemen her konu yüreklice tartışılmalı. Kim hangi konuda neyi murat ediyor bir bir ortaya dökülüp açığa çıkmalı çıkmalı ki, niye 1 Mayıs’ta Kadıköy’deyiz daha iyi anlaşılabilsin.

Evet şark kurnazlığı yapılarak devrimcilik yapılamayacağını TSİP olarak buradan bir kez daha ilan ediyor; herkesi Kadıköy alanına çağırıyoruz.