Yazan: Turgut Koçak 26 Nisan 2013
KESK Başkanı Lami Özgen’in akilliği de yetmedi. Valinin ağızlarına bir kaşık bal çaldığı sendikacılar yine valinin açıklaması ile ortada kalıverdiler. Ne demişler el atına binen çabuk iner. Ama haklarını verelim, sendikacılar attan inmemekte direniyorlar. Yapılan açıklamalardan öğreniyoruz ki, vali; katiyetle Taksim’e sokmayacağız derken sendikalar da gireceğiz diye diretiyorlar. Ne diyelim, bu işler böyledir. Kiminle çuvala girdiğinizi bileceksiniz. Eğer bilmiyor, gücünüz de çuvala girdiğinizi alt etmeye yetmiyorsa ortaya çıkacak durumdan geniş emekçi yığınlar nasıl etkilenir bileceksiniz.
Şunun şurasında kaç gün kalmış 1 Mayıs kutlamasına, hâlâ konuşulanlara bakın! Yeniden başa dönülüp gireriz, giremezsiniz tartışması yapılıyor. Oysa iktidarı iyi tanımak gerekiyor. AKP iktidarının işi çok. Ülkemizde adım adım demokratik haklar budandı, budanmaya devam ediliyor. 12 Eylül 2010 halkoylaması ile kabul edilen anayasa ile birlikte yeni yeni adımlar atıldı. Yargı tam anlamıyla raptı zapt altına alındı. Tutuklamalar keyfileşti. Gelişigüzel dinlemeler hemen herkesin korkusu haline geldi. Santajla karşıtlarını sindirmek olağanlaştı. Bütün bunlarla yetinilmedi, Anayasanın dipten doruğa değiştirilmesi işine girişildi. Çünkü uluslararası sermaye güçleri yeni bir anayasa hazırlanmasında ısrarlıydı. Tartışmalar sürüyor. CHP ve öteki muhalefetin halkın çıkarlarını gözeten bir anayasa hazırlanmasında etkisi yok. BDP’nin gündemi farklı olduğu için BDP’nin ajandasında farklı şeyler var. Tam da böyle bir zamanda Anayasa Mahkemesi’nin toplantısı vardı. Orada boy gösteren Başbakan, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve öteki politikacılar Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı bir güzel dinlediler. Kılıç’ın anayasa konusunda da mesajları vardı. Kılıç’a göre herkesi memnun edecek bir anayasa hazırlamanın olanağı yoktu. Bu yüzden de hazırlanan anayasa halkoylaması ile kabul edilmeliydi. Kılıç’ın yargı konusunda da söyledikleri vardı. Özellikle de yargının kararı ne olursa olsun yurttaşların tepki göstermesi doğru değildi. Silivri’de gösterilen tepkiyi de böylelikle eleştirmiş oldu. Kısaca tepedekilerin halka giydirmek istedikleri anayasa elbisesi muratlarına uygun olmalıydı olmasına ya halkın da bir şekilde iradesi yansıtılmalıydı. Bunun için halkoylaması demokrasi karşıtı sonuçların kabulü şeklinde de olsa bir şekilde daha iyiydi. Durum politikacıların işini kolaylaştırır, politikacılar da “ne yapalım halkın iradesi böyle” diyerek eleştirenleri susturma şansı elde etmiş olurlardı.
Bu arada Türkiye; “Kürt açılımı” politikası ile yeni bir yol ayrımına gelmiş görünüyor. Kandil’de dünya basınının önünde yapılan açıklamalar öyle gösteriyor ki, PKK istediğini önemli ölçüde almış görünüyor. Eğer sözü edilen konular Türkiye tarafından kabul edilmezse PKK zaten silahı bırakmış olmuyor. Bu da demek oluyor ki, kimilerinin barış oldu, yaşasın barış diye boğazlarını yırtmalarına karşın olup bitenlerin pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösteriyor. Üstelik barış diye diye nereye gidildiği belirsiz bir gidişin bölgede çok daha kan dökülmesine neden olacak olay ve olgular var. Irak merkezi hükümetinin istekleri Kuzey Irak’ta eylemli olarak kurulmuş olan Kürt Devleti tarafından kabul edilmiyor. Petrol alışverişinde Türkiye bir alicengiz oyununun içinde bu yüzden de çatışmalar olabileceğini düşünmek hiç de yabana atılır bir şey değil. Suriye’de olup bitenler ortada. Burada da savaşın alevleri hem bölgeyi hem de ülkemizi ısındırabilir. Hem AKP iktidarı hem de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise iyice usul, yöntem, yasa masa tanımaz hale geldi. Bizzat Davutoğlu’nun gözetiminde Çanakkale’de Terör örgütü olan Özgür Suriye Ordusu bayrağı çekildi. Bu denli gözü dönmüş bir iktidarın girişimlerinin bize göre hiç mi hiç önemi yoktur. Öncelikli olarak bu son girişimler yaklaşan yerel seçimlere bir yatırımdan öte bir şey değildir. Dolayısı ile ortalıkta barış barış diye dolaşanların niyetlerini iyi okumak gerekir.
Bugün tepemizde ABD hesabına her şeyi göz almış bir AKP iktidarı söz konusudur. Bu yüzden de bir takım liboş takımı ve soldan çark edip efendi değiştirmiş olan zevatın söylediklerinin sola ve sosyalist sola karşı bir tuzak olduğunu yaşadıklarımız açıkça göstermektedir. Bu yüzden 1 Mayıs’ın kutlanması da dahil, her konuda inisiyatifi elden bırakmamak; söylemek isteriz ki, bir kez daha çok önem kazanmıştır. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak yaşadıklarımızın analizini yaptık ve İstanbul’da 1 Mayıs’ın TKP ile birlikte Kadıköy’de kutlanılmasının işçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlar açısından çok daha yararlı olacağına karar verdik.
Konu ile ilgili bizimle tartışma girişiminde bulunmak isteyenler var. Alışık bayat sözleri yenilemekten öte gitmeyen bu eleştiri girişimlerini TSİP olarak her anlamda tersine çevirmek bilinci ve kararlılığı içindeyiz. İşçi diye diye işçi kuyrukçuluğu yapmaktan öte bir şey yapmayanların geçmişleri de benzer yanlışlıklarla doludur. Halk diye diye halk kuyrukçuluğu yapanların da durumu farklı değildir. Buradan ilan ediyoruz. TSİP olarak kimse ile tartışmaktan çekinmeyiz.
Çünkü TSİP’in silahı bilimdir. Marks, Engels, Lenin ve Stalindir.
Son söz,
bizi kim ki dövüşe davet etmiştir kabulümüzdür.
HODRİ MEYDAN!