SOSYALİST ÖĞRETİ YENİDEN / 12

Yazan: Turgut Koçak 20 Nisan 2013

AKP’nin cinlikleri tutmadı. Sahaya indirdiği “Akil İnsanlar"ın balataları yanmış, freni de tutmuyor. Dolayısı ile niye sahaya indiklerinden kendileri de habersiz kafası kesilmiş tavuk gibi ortalıklarda saf saf dolaşıp duruyorlar. Marmara grubu Kocaeli’de tam bir hezimete uğradı. Toplantı yapamadılar, esnafla konuşamadılar, güvercin uçurmaya kalktılar o konuda da komik duruma düştüler. Deniz Ülke Arıboğan’ın kendilerini protesto eden kalabalığın önünden bir gidişi vardı ki, hiç kimse bu duruma düşsün istemem. Hele neyse ki, kendilerini güç bela otellerine attılar da kurtuldular.

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir derler ya AKP’nin geliş ve gidiş haritası da tam anlamıyla ortaya çıktı. Çiğnenen demokratik hak ve özgürlükler, işçiler ve emekçilere dünyanın dar edilişi, ülke varlıklarının sonuna kadar uluslararası sermaye güçlerinin vurgununa açılması arkasından da Türkiye Cumhuriyeti ile kıt akıllarınca hesaplaşmaya kalkıyor olmaları birbirini izledi. Tabelalardan T.C.’nin kaldırılması, valiliklerle tepki ölçmeye kalkmaları gibi Alicengiz oyunları ile bir yere varacaklarını sandılar ama yanıldılar. Tepki, AKP ve politikalarına karşı her yerde çığ gibi büyümeye başladı.

Mithat Sancar’ı tanıtalım bugün de.

Anayasa profesorü olan Mithat Sancar 1963’te Nusaybin’de doğdu.

Diyarbakır Öğretmen Lisesi ve A.Ü. Hukuk Fakültesi mezunu olan Sancar ‘‘Temel Hakların Yorumu’’ konulu teziyle 1995’te doktor, başka çalışmalar yanında ‘‘Hukuk Devleti’’ konulu teziyle de 1999’da doçent oldu. Kürt sorununun çözülmesi konusunda birçok yazıları bulunan yazarın yazılarından bir tanesi şöyle…

Kürt sorununda “çözüm”ün nasıl bir şeye benzeyeceği konusunda farklı yaklaşımlar olması normaldir. Şimdi Taraf gazetesinde yazıyor ve oradan bol bol ahkâm keserek sözümona ilericilere akıl taslıyor. Uzatmaya gerek yok Taraf gazetesinde yazan ne liboşlar, ne işbirlikçiler, ne soldan dönmüş dönekler tanıdık biz. Sancar “akil"miş, şuymuş, buymuş, önemsemeye bile değmez. İnanıyoruz ki, önümüzdeki yazılarında Kocaeli hezimetinden sonra bu kez de neler yazacak bekleyip görelim.

Tepkilerden ve bir halk hareketi ile tarihin çöp sepetine atılmaktan korkan AKP iktidarı bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından bütün ülke yurttaşlarını tehdit etti. “Bir terör bitiyor bir terör başlıyor” diye sözünün nereye varacağını bile kestirmekten yoksun Başbakan gözdağı üstüne gözdağı verdi. Yetmedi, İstanbul Valisi iken 1 Mayısları kana boyayan ve yasakçılığı ile tanınan İçişleri Bakanı Muammer Güler de işin içine askeri de katacak olan baskı yöntemlerinden söz etti ve tehdidini ülke insanlarının gözlerinin içine baka baka sürdürdü. Şimdi sormak isteriz; BUNLARIN 12 EYLÜL FAŞİSTLERİYLE ARALARINDA NE FARK VAR? Dahası Erdoğan’ın “akilleri” protesto edenlere; “bir avuç çapulcu” demesine ne demeli? Ya da gazetecilerin olup bitenleri doğru yazmalarına da katlanamayan ve “her zaman doğruları yazmak doğru mudur” diye soran Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan’a ne dersiniz?

Şimdi gelelim kendilerine ilerici, devrimci ve komünistim diyenlere. Ülkemizde her yıl 1 Mayıs büyük bir sorun olarak yaşanmaktadır. Koskoca bir yılını 1 Mayıs’a kilitleyenler için böyle bir kaos’un olması çok olağan. Ancak 1 Mayıs’ı doğru kavrayanlar için böylesi bir birlik, dayanışma ve mücadele günü çok ama çok önemli. Sol politik yapılar kitleselleşemiyor, işçi sendikaları değil üzerlerine düşen görevi yapmak sahip oldukları üye sayısını bile koruyamıyorlar. Ancak çok büyük söz söylemeye gelince doğrusu üstlerine yok. Geçen yıl Taksim Meydanı’nda sonu gelmez konuşmalar ve içeriksiz sözler yüzünden 1 Mayıs’a katılanların hemen büyük bir bölümü alandan ayrıldı. Özetle katılanları usandıran bir kutlama ki, evlere şenlik desek yeri. Bir yıl ne ki, göz açıp kapayıncaya kadar geldi. Sonra da bıktırıcı tartışmalar yeniden başladı. Taksim’de olacağız, yasak masak dinlemiyoruz, biz kararımızı verdik 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz. Bu konuda daha saymakla bitmeyecek açıklamalar. Sonra herkes kendi gündemine yöneliyor. Kendi seçimlerindeki haklılığı izah etmek için sayısız gerekçe ileri sürülüyor. Bu durumda olup bitenlere bakıp da “YETER” dememek için öyle gani sabrımız var ki, susup daha iyi neler yapılır diye bekleyip duruyoruz. Ancak bu nereye kadar diye de alttan alta ısınmıyor da değiliz.

Bütün gerçek devrimcileri işin dışında tutarak ilk sözümüzü söyleyelim. 1 Mayıs’ın Taksim’de yapılmak istenmesinin bir anlamı var. Çünkü 1977 1 Mayıs’ında onca devrimci arkadaşımız katledildi. Bu gerçeği hiç ama hiç unutmayacağız. Bu katliamı gerçekleştirenlere verilecek yanıtsa hiç kuşku yok ki, solu çok daha yukarılara taşımaktır diye düşünüyoruz. Geçen yıl 1 Mayıs’ta daha alanları gelinir gelinmez Beyoğlu’ndaki barları dolduranların hasleti ile bizim hasletimiz arasından hiç mi hiç bir ilinti yoktur. Merak ediyorsanız sorun. Geçen yıl 1 Mayıs günü Beyoğlu’ndaki barların cirosu neymiş? İstanbul’da Beyoğlu, Ankara’da Yüksel Caddesi devrimciliği yapanlardan halk gerçekten de bıkmıştır. Bu zihniyetle iddianız ne olursa olsun inandırıcı olunamamaktadır.

İşte bu yüzden Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak bir kararın eşiğindeyiz ve doğru bildiğimizi de uygulamaktan çekinmeyeceğiz.

Çünkü Türkiye solu içinde kimseye minnet borcu olmayan bir kaç örgütten birisidir TSİP.