Yazan: Turgut Koçak 19 Kasım 2013
Biliyorsunuz, Bülent Arınç ve Recep Tayyip Erdoğan birbirine girmiş, patlayan Arınç, kendisinin sıradan biri olmadığını amacı için aşkı dahil pek çok şeyden vazgeçtiğini söylemişti. Sonra ne oldu? Köprülerin altından daha çok az su geçmeden ikili bir araya geldi ve aralarındaki sorunu yine kendi aralarında çözdüklerini açıkladılar. Kızgınlığı geçmiş yumuşayarak eski yumuşaklığına dönmüş Arınç, davranışının hükümete ve Erdoğan’a zarar vermesindense eski hamam eski tas günlerine dönmeyi bir kez daha yeğleyerek; toplumun gözünün içine baka baka sözünün insanı olup olmadığını bir kez daha göstermişti. Neymiş efendim; hükümete ve Recep Tayyip Erdoğan’a zarar gelmemeliymiş. Bu nedenle de kol kırılır yen içinde kalır örneğinde olduğu gibi davranmayı uygun bulmuş.
Kol kırılır, yen içinde kalır örneğini bizler hep işitiriz. İnsanlar sanırlar ki, kırılan kol yen içinde kimse tarafından anlaşılmaz. Oysa durum hiç de böyle değildir. Kırılan kolun hemen herkes farkındadır da, ne ki, farkında değillermiş gibi davranırlar. Ancak Bülent Arınç’ın 360 derece dönüşü bizi hiç ama hiç şaşırtmadı. Şaşırtmadı çünkü Fethullahçılar böyledir, kapıdan kovsanız bacadan girmek onların felsefesidir. Yani amaca ulaşmak için onlara her yol Paris’tir. Bu yüzden de daha önce evinden, barkından, yakınlarından ve aşkından vazgeçen Bülent Arınç bir kez daha aynı duruşu göstermekten çekince duymamış, Recep Tayyip Erdoğan’ın sıraya sözüne uyarak başüstüne çekip oturmuştur oturduğu yerde.
Ancak tartışmalar artık AKP içinde iyice boyutlanmıştır. Bir anlamda cin şişeden çıkmıştır. Cini şişeye sokmak bu yüzden hiç de kolay olmayacaktır. Fethullahçılarla, Erdoğancılar arasındaki tartışma epey alışılmışın üstündedir. Çeşitli nedenlerle eleştirilen Recep Tayyip Erdoğan’ın taraftarlarınca karşılık hemen verilmiş, cemaat hem emperyalizm, hem de İsrail yanlısı olarak suçlanıp geçilmiştir. Havada dolaşan suçlamaların bizce önemi yok. Çünkü bugüne kadar gerek emperyalistlerle gerekse İsrail’e yapılan her türlü anlaşmalarda iki tarafın da kapı gibi imza ve iradeleri vardır. Ve zaten AKP’nin bir bütün olarak emperyalizmin rayından çıkmasının olanağı yoktur. Bu gerçeği anlamak için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ABD’de ABD Dışişleri Bakanı Jhon Keryi ile önceki gün görüşmelerinden sonra verdiği demeç olup bitenleri anlamaya yeter de artar bile.
Ne diyor, Stratejik Derinlik kitabının yazarı sığ Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu? “Amerika ile Türkiye’nin dostluğu ve ortaklığı sonsuza kadar sürecek.” Vay be, sizce bu sözler Davutoğlu’nun kaç kez boyunu aşar dersiniz? Adamda ne utanma ne de sıkılma var. Sanıyor ki, iktidarda kendileri ya da ardılları sonsuza kadar kalacaklar, ABD ile de işbirlikçilik üzerinden yürütülen AKP dostluğu sürgit devam edecek. Dünkü yazımızda gön gibi dövüle dövüle yumuşatılanların ruh hali ile acaba Türkiye emekçilerinin ruh hali hiç birbirine benzeşiyor mu da; Davutoğlu kalkmış ipe sapa gelmez laflar ederek onur kırıcı demeçlerini sıkılmadan devam ettiriyor. Davutoğlu’na Kery ile konuşması yetmemiş olacak ki, sopalı Obama’yı konuşmalarına dayanak olarak katıyor. Neymiş efendim; Obama Türkiye’yi kadim dost sayıyormuş. Türkiye halkına sözümüz; bu sözleri bir tarafa not etmeleridir. Niye derseniz; söz uçar yazı kalır. Bu sözleri unutmayalım ki, iki de bir karşımıza çıkıp şamaroğlanları konuşup durmasınlar.
Bu iktidar için söylenecek o kadar çok şey var ki, kim bu iktidarın görüş ve uygulamalarını paylaşırsa sözümüz aynı zamanda da onlaradır. Eğilip bükülerek hedefe yürümeyi amaç belleyenler sürünmekten yılana dönmüşlerdir.
Ne diyelim?
Diyelim, diyelim.
Omurgasızlar!!!!