SONRASINI SONRA KONUŞALIM

Yazan: Turgut Koçak 29 Aralık 2022

Bir bakan ülkenin bırakalım öneli bir yerde kamu görevi yapan birine sıradan ülke yurttaşına tuzak kurma hakkı var mıdır acaba? Şu andaki yasalara ve Anayasa’ya göre kesinlikle böyle bir şey kabul edilemez ama ne yazık ki bu ülkede tuzak da kurulmakta açıktan açığa hak ve özgürlükler de ayaklar altına alınıp çiğnenmektedir.

İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7 ay 15 gün ceza ve siyaset yasağına kimlerin karıştığı, yargıya nasıl talimat verildiği, bu alanda neler çevrildiyse tek tek kamunun önüne düşmektedir. Bu yüzden de görkemli Saraçhane mitingi yapılmış, halk oldubittiye izin vermeyeceğini bir kez daha kararlılıkla göstermiştir. Bütün bu gerçeklere karşın iktidar yine de suç işlemeyi sürdürmüş, bu kez de İSS’de terör suçlaması ile müfettiş göndererek inceleme başlatmaktan geri durmamıştır.

İmamoğlu bu konu ile ilgili bir basın açıklaması yaparak hakkındaki bütün suçlamaları tek tek yanıtlamış, iktidarı ve iktidarın İçişleri Bakan’ı Soylu’ya yaptığı açıklamalarla tam anlamıyla boşluğa düşürmüştür.

Bütün bunların nedeni şurası açıkça bellidir ki AKP’nin İstanbul’u kaybetmesi ile başta rant olmak üzere her türlü har vurup harman savurma fırsatı elinden alındığı için iktidar ne edip edip İBB’yi yasadışı yollarla geri almak peşindedir. Her şeyden önce AKP ve saray iktidarı için İBB’nin 5 milyonu geçen bütçesi çok önemlidir ve gerektiğinde arpalık olarak kullanmaya alışkın oldukları için yitirdiklerini her yolu deneyerek geri almak istemektedir. 20 yıldır iktidar bu kaynağı kullanarak laik, demokratik, Türkiye Cumhuriyeti’ne düşman tarikat, cemaat, dini vakıf ve dernekleri nedeyse para ve olanaklara boğmuştur. İBB öyleydi ki vurguncu AKP yandaşlarının da verilen ihalelerle gelir kapısına çevrilmişti. Öyle ki AKP döneminde İstanbul beton yığını haline getirildi. Boğazlar yağmalandı. En güzel arsalar birer birer Şeyhlere ve Sultanlara satıldı.

Yurttaşlık verilmesi de bir apartman dairesi karşılığı tavan yaptı. Yapılan şey İstanbul’un gözümüzün içine bakıla bakıla yağmalanmasıydı ki 2019 Haziran’ında yinelenen İBB seçimleri ile işte bu keyfiliğe tam anlamıyla olmasa da büyük ölçüde dur denilmiş oldu.

AKP ve saray iktidarındaki İstanbul hevesinin ipuçları bizi İstanbul’un tıpkı Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi yeniden payitaht haline getirilmesiydi. Bu yüzden de bütün bankaların ve de önemli sayılan kurumların İstanbul’a taşınması benimsendi. Mafyalar cirit attı, her fırsatta kara para aklanmasının yolları açıldı. İstanbul rantiyeye açılarak yabancı sığınmacıların cenneti haline getirilmek istendi. Bu kini ve nefreti açıklamak için AKP’nin yirmi yıllık iktidar döneminde İstanbul’a yaptıklarına bir bakmak gerekiyor ki işte İmamoğlu AKP’nin saltanatını İstanbul’da yıkan adam olarak tarihe geçtiyse yapılmak istenen de bunun öcünün alınmasıdır.

İmamoğlu’na verilen ceza da İBB’de başlatılan terör soruşturması da bu yapılanlara en büyük sebeptir.

Bütün bunlardan sonra önümüzdeki seçimler boykot edilemeyeceğine göre hiç değil bütün muhalefet’in mevcut iktidarın gönderilmesi için anlaşması zorunlu hale gelmiştir. Dünkü yazımda belirttiğim gibi Tunus’ta muhalefet bir araya gelerek seçim boykotu yapıp sandığa gidenleri nasıl yüzde 11,2’de bırakmışlarsa bizim ülkemizde de bu iktidar yüzde yetmişleri geçen bir oy yüzdesi ile iktidardan düşürülmelidir.

Yoksa geriye dönüp baktığımızda katlandığımız şey sarayın hem ekonomik yüküdür hem de hak ve özgürlüklerimizin tamamıyla yok edilmesidir. Ya bu gerçekler ciddiye alınır buna göre politika yapılır ya da önemsenmez sarayın yükü altında ezilmeye devam edilir.

Sonrasını ise sonra konuşuruz…