SOMA'DA KATLİAM TÜRKİYE'DE YAS

Yazan: Turgut Koçak 16 Mayıs 2014

Recep Tayyip Erdoğan Soma’ya indi. Adamda bir grur bir gurur, bu dağları ben yarattım büyüklenmesi. Onu karşılayan ve tokalaşıp halleşen kişi ise katliamın gerçekleştiği ocağın sahibi. Halkın içine giren ve de tepki gören Başbakan. Korumaların harekete geçtiği, oradakileri korkutup susturmaya çalıştığı görüntüler. Başbakan müşaviri mimiymiş neymiş, özel hareketçilerin yere yıktığı gence tekme savurması. Yüzü hep korku ve kin dolu yurttaşımızı tokatlayacak kadar ipin ucunu kaçırmış bir Recep Tayyip Erdoğan.

Böyle adamları yaşanan acılar bile kesmiyor demek. Oraya gidişi bile bir gövde gösterisinin ötesinde değil. Kimsenin ne acısıyla ilgili ne de kayıplarıyla. O zatı muhterem ki, sadece ve sadece kendisine iktidarı sunanlara yüzünü dönmüş. O Kişi de Soma Holdingin sahibi. Üstünde para ile satılmaz yazıları yazılı torbalara doldurulan tonlarca kömürün paketlenip sonra devlete kazık fiatına satıldığı ocağın sahibi yani. Bu adam ki, işçilerin kanıyla gökdelen dikip Soma’nın kendisinden sorulduğu muhterem.

Neymiş efendim; Recep Tayyip Erdoğan oy alarak milli iradeyi temsil ediyormuş. Sizin anlayacağınız Recep Tayyip Erdoğan’ın milli irade dediği şey kömür ocaklarında yok pahasına çalıştırılan işçilerin kanıyla oya dönüştürülmüş. Bu yüzden de Recep Tayyip Erdoğan ülke insanlarına ferman üstüne ferman yayınlıyor.

Her konuda gözlerini kapayan kimi basın ise acıya hüzünlü yazılar yayınlayarak hepsi birden işçisever olup çıktılar. İşçiler söylüyor işte. Ne çalışma güvenlikleri var ne de onların dile getirdikleri sorunları takan kimse. Yukarıdan denetlemeye mi gelinecek, denetleme önceden haber veriliyor. Ortalık bir güzel silinip süpürüldükten sonra her şey güllük gülistanlık hale getiriliyor. Sonra da denetlemeye gelenler her şeyin on numara olduğu yolunda bir rapor yazıp gidiyorlar. Hani denilebilir ki, işçiler acılarından dolayı denetlemeye gelenlere iftira atıyorlar. Eğer öyle olsaydı nasıl oluyor da işçiler onca denetlemeye gelenlerin arasında bir kadın denetlemeciyi bir türlü akıllarından silemiyorlar. Bir işçinin söylediği şu; “Onca erkek denetlemeci geldi, hepsi bir kadın denetlemecinin yaptığını yapamada, yapmadı. O hepsinden daha erkek çıktı.” (bizim insanlarımız erkekler hak etmedikleri halde iyi birini bu sözlerle çağırır ya o yurttaş da böyle diyor işte)

İşçileri sen köle say, olmadı politik amaçlarının da hizmetinde gör, sonra da Manisa’da bunları Zatı Muhteremin karşısına dizerek “Maden işçileri burada mı” bağırtısıyla birlikte baretlerini kaldırtarak muhteremin gözüne gir. Senin bu isteğini kabul etmeyecekler olursa da onlara hemen çıkışını vererek kapının önüne koy.

Ey ülkemizin işçileri, emekçileri bu gerçekleri öğrenmek için bu kadar pahalı bir bedel mi ödemeniz gerekiyor? Bu gerçekler sizlerin gözü önünde oynanmasına karşın niye bu haramzadelerin önünde beyaz bayrak çekip teslim oluyorsunuz. Siz olmasanız onların kasası para dolabilir mi? Siz olmasanız gökdelenler dikerek akıl almaz mülklerin sahibi olmaları mümkün mü? Siz olmasanız nasıl gemilerin sahipleri olurlar? Siz olmasanız bu debdebeli hayatı gözünüzün içine baka baka nasıl sürdürebilirler?

Dün dedik ki, bunların yedikleri insan eti, içtikleri kandır. Bilmem anlatabildik mi işin gerçeğini. Televizyonlar, gazeteler bizlere önerilerde bulunuyorlar. Diyorlar ki, her zamankinden daha çok kenetlenelim. Yani ölelim ama hep ölümlerimiz bizim yanımıza kâr kalsın. Patronun düzeni ise en küçük bir sarsıntıya bile uğramadan kaldığı yerden devam etsin. Doğrudur kenetlenmeliyiz ama bizim etimizi yiyen, kanımızı emenlerle değil, emekçi kardeşlerimizle kenetlenmeliyiz.

Sonra da bu kenelerin karşısına çıkmalı neymiş milli irade, neymiş adam yerine konmamak, neymiş onca koruma ordusu ile bizleri korkutmaya çalışmak bir güzel gösterelim ki, bu ülke bir daha diktatörler görmesin.

Bu ülkede gül ve hürriyet günlerinin egemen olduğu sosyalizm bayrağının dalgalandığı bir düzen olsun.